İhanet edenlerin yani hainlerin sayısını saptamaya imkân yok. Fazla düşünmeden denilebilir ki; sürüsüne bereket! İşte bir din adamı Dürrizade Abdullah Bey…
Dürrizade Abdullah Bey İstanbul’da doğdu (1867). Medrese eğitimi görerek müderris oldu. Birçok görevlerde bulunduktan sonra “Anadolu” unvanı ile Anadolu Kazaskeri oldu. İttihatçılarla barışık olmadığı için iki yıl sonra görevinden istifa etti. 1919 da ise yeniden memuriyet görevine geçti. Damat Ferit Paşa kabinesinde Şeyhülislam oldu. Ankara Hükümetine karşı tavır aldı. Padişah ve İngiliz işgal güçlerinin istekleri sonucunda, Milli kurtuluş mücadelesini başlatan ve devam ettiren Mustafa Kemal ile arkadaşlarının yakalanması ve öldürülmelerinin nizamı ve farz olduğu hakkında fetva verdi. Fetvası Sultan Vahdettin tarafından kabul edildi. Fakat milli mücadeleyi devam ettirenleri ele geçiremediler. Sadrazam (Başbakan) Damat Ferit’in Berlin Konferansına katılması üzerine kendisine vekâlet etti. Dürrizade ailesi pek çok sayıda üst düzeyde din adamı, kazasker, kadı ve Şeyhülislam yetiştirmiş bir ailedir. Makam için milli hislerini bir yana bırakmış ve kendisine Şeyhülislam olarak görev veren Damat Ferit gibi bir hainin yolunda giderek Milli Mücadele karşı gelmiş ve hainlerden biri olarak kabul edilmiştir. Böyle bir adam ne yapacaktı ise onu yaptı ve Ulusal Mücadelenin başarı ile sonuçlanması üzerine İtalya’ya kaçtı. Oradan Arabistan’a giderek Şerif Hüseyin’e sığında ve orada 1923 de öldü. Ülkeye ihanet etti mi etmedi mi? Hain mi, değil mi? Buna okuyanlar karar verecektir. Yazılanlar “Hain” diyor.
İşte bir başka ihanet örneği! Muhteşem Süleyman dizisinin Gülfem Sultan’ı var ya işte onun ihaneti! Padişah hanımlarının hayır hasenat yapmaları adettendir. Mavidevran Sultan ve Hürrem Sultan ‘ın olduğu yerde Gülfem Sultan bir süre gözden ırak kaldı. Ancak unutulmadı. Her ne kadar kendisi unutulduğunu zannettiyse de Kanuni bu unutur mu? Bir gün halvet için hazırlanmasını buyurmuş. Yatağa girdiğinde Gülfem Hatun yerine bir başka hatunu görmüş! Hışımla fırlamış yataktan ve “Bre namussuz, bre melun bana ihanet ettin” diye bağırarak gerekli emri vermiş: “Acele kellesi vurulsun”. Gülfem Sultan’ın ağalara direnecek gücü yok, meyus ve sessiz ”Kıyma bana” yakarışları altında boynu vuruldu. Sonradan gerçek anlaşıldı. Üsküdar’da sevabına bir cami yaptırırken parası yetmeyince, halvet sırasını para karşılığında bir başka hatuna satınca olan olmuş ve hayatını kellesi ile ödemiş oldu. Üstelik müthiş de bir kitabe konulmuş mezarına! Kitabede şöyle yazıyor: “Şehide-i Saide” yani “Mutlu Şehit Kadın”… Varsın mezar kitabesine öyle yazsın… Acaba Gülfem Hatun hem mutlu ve hem de şehit midir? Yoksa Kanuni Sultan Süleyman’ın yatağına girmediği için Sultan’a ihanet eden bir Hain midir?
İhanet edenler arasında Molla olanlar da vardı. Mesela Sait Molla bunlardan biridir. İstanbul’da doğdu. Medrese eğitimini tamamladıktan sonra Hukuk mektebini bitirdi ve hâkim oldu. İttihat Terakki karşıtı olduğu için Hürriyet ve İtilaf partisine girerek siyasete atıldı. Damat Ferit’in Sadrazamlığı döneminde Adliye Bakanlığı müsteşarlığı ve Şura-i Devlet İkinci Başkanlığı yaptı. Ulusal milli mücadele başladığından ulusalcılara karşı tavır aldı ve İngilizlerle işbirliği yaptı. Meşhur İngiliz Casus Papaz Frew ile dostluk kurdu ve İngiliz Muhipler Cemiyetini kurdu. Ayrıca İstanbul adıyla bir gazete çıkararak yayın hayatına girdi. Kısa sürede İngiliz casusu olduğu anlaşıldı. Ulusal kurtuluş savaşı zaferle sonuçlanınca İngiliz Elçiliğine sığındı ve kendisine verilen özel bir pasaportla Romanya’ya gitti. Burada barınamayınca Fransa’ya oradan da Mısır’a geçti. Burada da barınamadı ve Kıbrıs’a gitti. Kıbrıs’ta uzun bir süre kaldı. Atatürk devrimlerini baltalama çalışması yapmasına karşın başarılı olamadı ve Yunanistan’a geçti. Zafer sonrası yurtdışı edilen 150’likler listesine dâhil edilen Sait Molla 1927 de Türk vatandaşlığından çıkarıldı. 1930 da Yunanistan’da öldü. İşte hem işbirlikçi, hem casus ve hem de milli mücadele karşıtı bir molla! Hain mi değil mi? Tarihler hain olduğunu yazıyor! Başka ne olabilir ki?
Bazı kişiler vardır ki onlar gerçek hainlerdir. Hangi yönden bakılırsa bakılsın aynı kanıya varılır. Bu hainlerden biri de Firari Ahmet Fevzi Paşa’dır. Osmanlı İmparatorluğunun Kaptan-ı Deryalarından biridir. Girit’te doğan bir Rum’dur. İstanbul’a geldikten sonra Müslümanlıkla müşerref oldu. Boğaziçi’nde kayıkçılık yaparken dikkat çekti ve Bostancıbaşı Osman Paşa’nın himayesine girdi. Hüsrev Paşa’nın sayesinde hızlı adımlarla ilerlemeye devam etti. Büyükelçi olarak Rusya’ya gitti. Yükselmeye devam ediyor dedik ya, bir de bakıyoruz ki Kaptan-ı Derya olmuş! Tersanelerde bazı yenilikler yapmış arka arka seferlere çıkmış ve hayli de şöhreti yakalamıştı. Sultan II. Mahmut’un son yıllarıydı. Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Osmanlı Devletine isyan edince, Kaptan-ı Derya olarak 24 gemi ve pek çok askerle beraber üzerine gönderildi. Bu arada Koca Hüsrev Paşa sadrazam olunca kızdı ve deniz kuvvetlerini Mısırlılara teslim ederek onlara sığındı. Yani bir yerde Osmanlı deniz kuvvetleri bir anda çökertti. İhanet etmişti, haindi cezasını bulacaktı. Öyle oldu. Osmanlı tarihine adı Hain Firarı Ahmet Fevzi Paşa olarak geçen bu firari Kaptan-ı Derya, 4 yıl yaşadığı Mısır’da kendi cariyeleri tarafından zehirlenerek öldürüldü.
Koca Mustafa Paşa öyle sıradan bir paşa değildi. O kadar şöhretli bir paşa idi ki ismi, bir semte verilerek yaşatıldı. Koca Mustafa Paşa’nın semtinin adı işte bu Osmanlı Paşasının adıdır. Sadrazam’dı, değişik görevler üstlendi. Bu arada Roma’da esir tutulan Cem Sultan ile görüşmesi için Roma’ya gönderildi (1490). Rumeli Beylerbeyi ve sonra Vezir oldu (1501). Koca Mustafa Paşa almış başını gidiyordu. 1511 de Sadrazam oldu bu görevini Yavuz Sultan Selim Sultan olduğu zamanda devam ettirdi. Ama siyaseten ters yöne gidince yanlış yöne at sürerek, Padişah olma arzusu olan Şehzade Ahmet ile görüştü. Bu durumu öğrenen Yavuz Sultan Selim’in hiç affı yoktu ve “Kaldırın ortadan” emri ile idam edilerek öldürüldü. Bu ne perhiz ne lahana turşusu! Koca Mustafa Paşa semtine bu isim, Paşanın sağlığında verilmedi ya…. Öldükten sonra verildiğine göre, Yavuz Sultan Selim önce sadrazamını öldürmüş, sonra da iyi insan olduğunu tescil eder gibi ismini bir semte vermişti. İhanetin ve hainliğinde böylesi! Merak edilmez mi hain kimdi diye?
Yakup Paşa Musevi kökenlidir. Müslümanlığı kabul ederek Yakup adına almış ve hekim olarak pek çok görevler üstlenmiştir. Cin gibi zeki, iş bilir biriydi. Hekim olarak şöhreti alıp yürümüştü. Defterdar oldu, vezir unvanı aldı. Fatih Sultan Mehmet’in gözde hekimi olarak mahiyetinde bulundu. Ne var ki dilin kemiği olmadığı da bilinmektedir. Doğrudur, yanlıştır bilemiyoruz ama Yakup Paşa hekimliğine ihanet etmiştir. Fatih Sultan Mehmet’in son rahatsızlığına müdahale etmiş ama iyileştirememiştir. Kendisine İacopo Maestro denilen Yakup Paşa’nın, Venediklilerden bol rüşvet alarak Fatih Sultan Mehmet’i öldürdüğü bazı kaynaklar tarafından ileri sürülmektedir. Eğer bu kaynaklar doğru ise Musevi Yakup Paşa ihanet eden çok önemli hainlerden biridir. Böyle olduğuna inanıldığı içindir ki Mayıs 1581 de Yeniçeriler tarafından paramparça edilerek öldürüldü.
Yazan : İbrahim Balcı
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)