Son Dakika Haberler

UMARIM BİZE HAKLARINI HELAL EDERLER. Dr.Ahmet Bekaroğlu

UMARIM BİZE HAKLARINI HELAL EDERLER. Dr.Ahmet Bekaroğlu
Okunma : Yorum Yap

sehitlik Sarıyer Vehbi Koç Vakfı  Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde Çanakkale şehitlerini Anma Programı sebebi ile Konferans salonunda yaptığım konuşmadır. Sizlerle de paylaşıyorum.

Sayın müdürüm, geleceğimizin teminatı olan gençlerimizin yoğrulmasında büyük emeği olan elleri öpülesi saygıdeğer öğretmen arkadaşlarım ve sevgili öğrenciler.

Huzurlarınızda bulunuyor olmamı; sizlere konuşma yapmak olarak değil de, Hz. Ebubekir’in halife seçildiğinde yaptığı konuşmadaki, ‘en iyiniz olmadığım halde buraya getirilmiş durumdayım’ sözündeki duygular ve sizlerle bir iki hatıra ve düşüncesini paylaşmak olarak değerlendirmenizi istiyorum.Anlam dolu günlerde yapılan konuşmalara, ‘çok heyecanlıyım, ne söyleyeceğimi bilmiyorum’ diye klasikleşmiş bir cümle ile de başlandığı olur. Evet bugün duygu yükünden kaynaklanan bir heyecan taşıyoruz.

Yıllar önce Sarıyer Müftülüğü olarak Çanakkale’ye gezi düzenlediğimizde, şehitliği gezebilmek için yarımada içerisinde doksan kilometre yapmak gerektiği ve buranın yerleşime açık olduğunu görünce çok şaşırmış, eski bir Genel Kurmay Başkanımız’ın, ‘Çanakkale’ye her gittiğimde şehidler, taşlar, ağaçlar ve top yekün çevre ile konuşur gibi olurum’ sözü aklımıza geldiğinde çok duygulanmış, şehitler Abidesi’nin yanına gittiğimizde duygularımız daha da kabarmıştı.  Ma’zur göreceğiniz ümidi ile söylüyorum, her yerde şehit yatıyor düşüncesi ile inanın ‘ihtiyaç görmeye korkar olmuştuk’. Bu sırada seksenli yıllarda Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi lisans döneminde öğrenci iken yaşadığımız bir olay aklıma gelmişti. On sekiz Mart yine böyle bir Çarşamba gününe tevafuk etmişti. Mehmet Akif’in şehitler onuruna yazdığı ‘Çanakkale Destanı’nı ta’b eden o günkü bir gazete elimizde olduğu halde sınıfa girmiştik. Bunu gören hocamız dersi bırakarak, ‘Şu boğaz harbi nedir, var mı ki dünyada eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü, beşi’ diye söz konusu destanı ezbere okumaya başlamış, şehitleri koyacak yer olmadığını anlatan, ‘sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın, gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın’ mısralarında ses tonu yükselmiş, ve ‘Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber’ mısrasında ise, ‘anası şehit, babası şehit, ecdadı şehit’ diye haykırarak, bu milletin alevisi, sünnisi, türkü, kürdü, lazı, tüm unsurları ile Muğla’dan Artvin’e, Edirne’den Diyarbakır’a topyekün bir mücadele ile tarih yazdığını, ellili yıllarda şehitlerin onuruna abide’nin yapılabilmesi için temelinin atılması serüveninin şehid bedenlerinin başka yerlere nakledilmesi sebebi ile aylarca sürdüğünü söylemişti bizlere.

Mehmet Akif’e göre İslam’ın daim olabilmesi için savunma amacı taşıyan iki tane mücadele vardır. Bunlardan biri Bedir, diğeri de Çanakkale’dir. Hz. Pygamber Bedir’e çıkarken Fiili Duanın yanında, ‘Ya Rab. Şayet bugün bu ordu galip gelemezse, sana ibadet edecek bir kişi bile kalmayacak’ diye dua etmiş ve müslümanlar buradan galibiyetle çıkmışlardı. Şayet haçlı ordusu Çanakkale’yi geçmiş olsa idi, Anadolu’ya yerleşmekle kalmayacak, ‘Tek Allah İnancı’ anlamındaki Tevhid yani İslam’ın sembolü Kabe’yi de gidip yok edeceklerdi. Bunun için Akif; ‘Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi, Bedr’in aslanları ancak bu kadar şanlı idi’ mısralarına yer verir Çanakkale Destanında. İslam Dünyası’nn yirminci yüzyıldaki en büyük düşünürü bizim Mehmet Akif’le muasır olan Pakistanlı Muhammed İkbal, ünlü Lahor Meydanı’nda yaptığı konuşmada Pakistan Halkı’nı ve İslam Dünyası’nı Çanakkaleye destek olmaya davet ederken Mahşer Günü hesap verirken söyleyeceklerini onlara şöyle örnekler: “ Allah’ın huzuruna çıkacağım zaman peygamberimizle karşılaşacağım ve bana soracak. ‘Muhammed, nereye gidiyorsun, görevlerini yaptın mı? Bu soruya, ‘Allah’ın Huzuru’na çıkacağım,  ama görevlerimi yapamadım’ diye cevap vereceğim. Peygamberimiz, ‘Peki öyle ise neyine güvenerek Allah’ın huzuruna çıkacaksın?’ dediğinde, ‘Müslüman Türkler’in Çanakkale’de İslam’ın var olması için akıttıkları kanı gördüm. O’na güveniyorum’ cevabını vereceğini söyler.  İki binli yıllarda Çin’in Ukrayna’dan müze yapacağını söyleyerek satın aldığı ancak şimdi uçak gemisi yaptığı Varyag, Boğaz’dan geçerken o günkü süper lise öğrencilerimizle rıhtımda geçişini seyrediyorduk. Öğrenciler, ‘hocam ne hissediyorsunuz?’ deyince, onlara, ‘hiçbir şey, şayet daha modernini yapıp ülkemize kazandırırsanız o bizim için çok anlamlı olur, onda kendimizi görürüz, bu potansiyel sizde var’ demiştim. Japon eğitimciler hep şunu söylerler. Biz gençliğimizi Hiroşima ve Nagasaki’ye getirerek, “ülkemiz için çalışmadıklarında atom bombalarını yeme tehlikesinin her zaman devam edeceği’ şuurunu onlara kazandırırız. Türkler de gençliğini Çanakkale’ye getirerek ülkeleri için çalışmadıklarında -adeta Atatürk’ün dediği gibi, ‘muasır medeniyet seviyesine ülke çıkarılmadıkça’- haçlıların bu topraklardaki emelleri bitmeyecek şuurunu gençlere kazandırabilirler. Beyhan Sertel Aksop ve Mustafa Yetiş öğretmen arkadaşlarım bana bu görevi verdiklerinde, ‘Eyvah, dakikada metre kareye altı bin merminin düştüğü ve Atatürk’ün yarbay rütbesi ile tümen  komutanlığı yaparak yıldızlaştığı, Daru’l Fünun ve Anadolu’da pek çok lisensin mezunlarını şehid olarak me’zun ettiği Çanakkale’yi konuşmak bana mi kaldı’ diye düşünmüştüm. Bizim ya tarihle övünüp durmak ya da onu tamamen inkar etme gibi bir zaafımız var. Oysa ki geçmişi iyi analiz edip geleceği ona göre şekillendirmek gerekir ki Çanakkale’yi de bu çizgide anlamak gerektiği kanısındayım.

Sabrınızı daha fazla taşırmadan şehitlere dua konusu ile bitiriyorum. Bir dönem çok şehit haberi gelirdi.  Bir Ramazan ayının son akşamı namaz bitiminde, bir öğrencim, ‘hocam, şehitler ile ilgili konuşsan’ diye bağırınca ona şöyle dedim: ‘Üzülmeyen olabilir mi? Biz, ‘çok üzüldüm’ diyerek sanki görevimizi yaptık bedavacılığından kaçıyoruz. Sana şunu söyleyeyim. Kur’an-ı Kerim’de, ‘sem öldün, onlar da ölecek’ (Zümer Suresi, 30. ayet)’te peygamberimizin öldüğü ve insanların da yaşayıp sonunda ölecekleri anlatılırken, ‘Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin, onlar yaşıyorlar, ama siz bunu anlamıyorsunuz’ Bakara Suresi, 154.ayet), ‘onlar Allah tarafından rızıklandırılıyorlar’ (Al-i İmran Suresi 169-171.ayetler)’i ile şehitlerin yaşadığı belirtilir. Peygamberimiz de, ‘Cennete giren hiç kimse geri dönmek istemez. Şehitler hariç. Onlar, gördükleri itibar karşısında onlarca defa dünyaya geri dönüp yeniden şehit olarak cennete gelmek isterler’ buyurmuştur. Bunun için Akif Çanakkale Destanı’nı, ‘Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber, sana aguşunu açtı duruyor peygamber’ diye bitirmiştir. Yirmili yaşlarda kendini feda eden ve onlar sayesinde yiyip içip gezen bizler, izin verelim de şehitler peygamberimizin yanın da olsunlar. Onlara elbette Kur’an okuyup dua edelim ama onların mı bizim duamıza, okuyacağımız Kur’anlara  ihtiyaçları var? Yoksa bizim onların bize haklarını helal etmelerine mi ihtiyacımız var?

Bu görevi layık gören Beyhan Sertel Aksop ve Mustafa Yetiş öğretmen arkadaşlarıma teşekkür ediyor, Çanakkale’nin yüzüncü yılında huzurlarınızda olduğum bu anı hayatımın bundan sonraki döneminde ‘en önemli hatıra’ olarak saklayacağımı belirtiyor, şehitlerimizin huzurlarında saygı ile eğiliyor ve bendenize tahammül ederek dinlediğiniz için; sizleri en içten dileklerimle saygı ve sevgi ile selamlıyorum..

 

 

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)