“Kalbimde Fırtına Vardı, Şemsiyem Ters döndü.”
Gri, puslu hava hakim di etrafta. Saatler geçiyor, dakikaların peşinden ne kadar koşsam nafile, zaman durmadan ilerliyor. Hava erken kararmakta, hayallerimin peşinden koşmak için yol alırken ceplerimde hacı yatmaz, ben sahilin bir köşesinde, tahta masanın kenarında boynumu çevirmiş, sağ yanımdan denize bakarken düşlerimle baş başa, içim akıyorken denizin soğukluğunda, bir çay daha ısınmak için. Bir daha.
Neyi ne ile ısıtmaya çalışıyordum?
Soğuyan ellerim mi? Bedenimiydi?
Limanın bir kenarın da. Üşüyen ellerim mi, damarlarından ki kanların çekilmiş, soğuyan bedenin mi sanıyorsun. Çay mı ısıtacak yorgun kalbini, yoksa beyninden geçen düşünceler mi senin damarlarının çekilmesine sebep olan.
Saatlerce bacak bacak üstüne atılmış vaziyette dururken, kanların çekilmesine vesile olan sebepler değimliydi acaba.
Uyuşmuşluğun, bacaklarının sızlaması ve soğuktan donmuş bedeninin uyku halinde kalmışlığıyla değil miydi esnemelerin.
Tek şekerli, her yudumdan sonra tekrar ve defalarca karıştırılan aynı bardaktaki masada kalmış soğuk çay. İkinci şekeri parmaklarının arasında un ufak edene kadar sıkman, etrafı toz duman edişin, neyin hırsı, neyin içsel hesaplaşmasıydı.
Hangi düşler sokağında kimi nerde bırakmıştım…
Tamda bugün çok yalnızım. Ve farkındayım…
Her gün, hep aynı, Yaşamım bir fırtına ile başlıyor, sonra diniyor. hep aynı, yaşam devam ediyor. Biri geliyor biri gidiyor. Her gelen merhaba diyor. Çay içermisin balcı. Dünya’yı kurtaran adam olmaktan, ülkeye nerede ise başbakan olacak ken. Bir çay daha geliyor. Diğer gidiyor, bir başkası geliyor. Gelmese ben gidiyorum.
Ateşi sönmeyen sigaramın dumanında kimleri sakladığımı bilen bir tek insanın olmayışı yalnızlığımda.
Avuçlarıma aldığım dertlerimi, özlemimi. Martıların çığlıklarında uzun zamandır dost edindiğim kıçıma yapışmış sandalyenin süngeri ve Çevremi sarpa sarmış muşambadan kaplanmış dünyam. Tepem de elektrikli ısıtıcı son haddinde. Kuzey den esen rüzğarın derin sesizliğinde. Bahçede birkaç iskemle ve masaların üzerindeki kültablası üzerine parmakla basılmış, yamulmuş vaziyette hayatı söndürülmüş kalbim izmarit olmuş…
Yaşamım kültablasında üzeri sıkıca bastırılmış, söndürülmüş bir izmarit gibiyim. Boynu bükük. Ateşi sönmüş. Çevreye zararlı.
Kapalı yerde yasaklı bir hayatım var artık benim…
Kafamı tekrar kaldırdığımda düşüncelerimden uzak kısa ve hızlı geçen zamanda kimseler yok. Hava kararmaya başladı. İsyan saatlerim yaklaştı. Kalbimin şiddetli fırtınasına kapılmış düşüncelerim yol almakta. Kendimi limana demirlemiş gibi hissediyorum. İşte o zaman daha çok isyanım geliyor içimden. Yağmur, fırtına. Kar. Dalgalar ve deniz.
Yeter. Yeter. Yeter.
Beynim kurcalanıyor. Karıncalaşıyor. Artık da-ya-na-mı-yo-rum…
Kaldırın etrafımdaki muşambayı.
Bırakın martılarla oynamayı. Tüm isyanlarım bedenimde. Ve İsyan ediyorum. Yaşlı bir köpek gibi zor soluk alıyor ve havlayamıyorum. Rüzğar bugün çok şiddetli esiyor. İçimde isyan bayrağı dalgalanıyor. Beynimde öyle bir düşünce aldı başımı gidiyor. Kalbimin yaşadıklarından, kendimi tutamıyorum, limanda tüm demirlemiş motorları kaldırarak tam süratle karşıya geçmek istiyorum… Yetişemiyorum…
Artık çok geç…
Kendimi habersiz bir duyguya bırakmış yalnızlığımla dalga geçiyordum, limanın uzak bir kenarında. İçimle savaşırken. Kalbim acıyordu. Ağırıyordu. Beklide ağlıyordu.
Elimi üzerine koymuştum. Çok farklı atıyor içinde fırtınalar kopuyordu, rüzğar esiyor. Gözlerimde şimşekler çakıyor yağmur yağıyordu. Etrafıma çaktırmadan kalkmaya başladım. Sahilde yalnız başıma yürüyorum. Elim, ellerim titriyor. Parmaklarım üşüyor. Adımlarım hızlaşıyor. Daha hızlı, daha hızlı koşuyordum. Piyasa da dalgalar üzerime, üzerime geliyor. Yağmur çiseliyor. Gözlerimde şimşekler çakıyordu…
Ve ben ağlıyordum. Saatin kaç olduğunun farkına varmadan…
Kalbimde fırtına vardı. Ama şemsiyen ters döndü.
ISLANMIŞTIM……
3,5 Sene sonra….
Ben senden sanmıştım…
BUGÜN FARKINA VARDIM, ŞEMSİYEMİ BİR DAHA AÇMAMIŞTIM….
Ondan Islanmışım…….
Mustafa BALCI.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)