Son Dakika Haberler

YİTİRMEDİĞİM GÜNLER -II-

YİTİRMEDİĞİM GÜNLER -II-
Okunma : Yorum Yap

Günleri yitirmek, ölümü bekler olmaktır. Buna kimsenin
gönlü razı olmaz, kimse de günlerini yitirmek istemez. O nedenle biz
de günlerimizi yetirmemek için gezmeye, dolaşmaya devam edeceğiz.
Her ne kadar günümüzün Evliya Çelebisi değilsek de, gördüklerimizi
karalayıp duruyoruz ya… Bu da bir şey olmalı…

Sarıyer’de Taşiskele… Taştan iskele… Tanıyanı bileni var
mı? Ne oldu? Nasıl oldu? Neden yok oldu! Taşiskele, bir balıkçı köyü
olarak tarihte izdüşümü olan Sarıyer’in antik çağdan bu yana
iskelesidir dersek belki pek yerinde olmaz ama tarihteki ilk iskelesi
olduğunu iddia ederiz. Taşiskele Meydanında yani Sarıyer S. K.
Kafeteryası önündeki Mermer Çeşmenin (Rumeli kazaskeri Ahmet Kamili
Efendi Çeşmesi) kitabesinden anladığımıza göre… Çeşmeyi yaptıran
Rumeli kazaskeri Ahmet Kamili Efendi tarafından yeniden
yaptırıldığıdır. Kitabede şöyle yazıyor: “Sahib-ül hayret vel-hasenat
imam-ı evvel-i Hazret-i Şehriyari ve Sadr-ı Rumelili Elhaç Hafız Ahmet
Kamili Efendi işbu çeşme-i Latif ile iskeleyi müceddeden bina
eylemiştir. (Hicri: 1228, Miladi: 1812). Bu kitabeden anlıyoruz ki
çeşme vardı, taşiskelede vardı ama onarıma muhtaçtılar. Padişah
Başimamı ve Rumeli kazaskeri Ahmet Kamili Efendi, kesesine güvenmiş
olacak ki hem Taşiskeleyi ve hem de Çeşmeyi yeniden inşa ettirdi…

Malum çeşme bugünkü yerinde değildi. Cami duvarı
dibindeydi. Buradan kaldırıldı, limanın hemen yanına taşındı oradan da
bugünkü yerine… Suyu içilir sudur ama su gelişi üst seviyeden olduğu
için yazın çok sıcak, kışın soğuk olur…

Taşiskele 1999 da rıhtım çalışmaları sırasında, tarihi
eser falan dinlenmeden paldur küldür yıktırıldı. Oysa bu iskelenin
taşları siyah taştandı ve ne kurşun, ne horasan ve ne de harç
kullanılmadan yapılmıştı, tarihi özelliği olan bir Limandı… İskele
yer ile yeksan edildi, yenilenirken de biraz büyütüldü. Günümüzde
sandal ve alamana yok, tekneler makineli ve çok düzenli… Hepsi de
balıkçı teknesi, birkaçı gezi teknesi. İskelenin sıkıntısı ise
rıhtımı… Lokantaların önü işgal edilmişti, şimdi biraz nefes aldı. Ama
ana rıhtım ise tamamen işgal altında. Rıhtımın üstü boydan saha çok
çeşitli balıkçı levazımatı ile (ağ, mantar vesaire) işgal edilmiştir.
Rıhtımın deniz tarafını ise büyük balıkçı gemileri işgal etmiş… Bir
iki değil, yedi sekiz gemi yan yana gelerek işgali tamamlıyorlar…
Gemiler kızağa çekilene kadar pek çok işleri burada yapılıyor ve ses
kirliğinden millet el aman diyor… Aman ha diyoruz, bu konu ile fazla
uğraşıldığında insan kötü kişi oluyor. Çünkü deniz tümü ile
balıkçılarındır. Öyle kabul ederler. Hiç düşünmezler onlar tekne yan
yana geldi mi halkın görüşünü ortadan kaldırırlar… Düşünmezler
düşündükleri kendilerinin rahatlığıdır.

Taşiskele parkın banklar. Buralar ayrı uğrak yerleridir.
Hele akasya ve çınar ağaçı altındaki banklarda yer kapma yarışı
vardır… Burada fakiri, zengini, eli açık olanı, eli sıkı olanı, cebi
şiş olup da dışarı yem vermeyenlerin; yorgun düşenlerin gece uyku
uyuyamayanların bir arada oturduğu yerlerdir. Öyle koyu sohbetler
yapılır ki deme gitsin. Zaman zaman hükümetler kurulur, takımlar
şampiyon ilan edilir burada… Arkadaki büyük bina, eski Uğurcan binayı
birkaç yıldır kapalı. Kirası çok yüksek, kiralayan yok… Salatacı Yaşar
ön kapıda bina bekçisi…

Saray arkası sokak eski özelliğini kaybetti. Zira sokak
kaldırılmış… Saray arkasında her ne kadar Mehmet Ali Paşa’ya ait saray
varsa da sokak yok… Yalıların önleri ise Milli Emlak tarafından yalı
sahiplerine kiralandı. Haaa unutmayalım Saray Arkası sokakta
kafeteryalar da hayli ilginç… Yan yana iki kafeterya, bir balık
lokantası ve bir de nargile kafe… Saray arkası kafeteryaları ve
nargile kafe gençlerin rağbet ettikleri bir yer… Bu alan bu yazın
kavurucu sıcağında hayli boğaz rüzgârı alarak halkın serinlemesini
sağlar… Ön taraf rıhtım ve amatör balıkçılar zaman zaman boy gösterir…
Deniz sahili Yenimahalleye doğru balıkçı gemileri ile dolu…

Sarıyer Ali Kethüda Camii tarihi önemi olan bir cami!
İstanbul’un en ışıklı camilerinden biriydi, kadınlar bölümü yapılana
kadar. Sağ taraftaki pencelerden bir kaçı kapanınca eski özelliği
kalmadı. Cami bakıma muhtaç! Liman ve rıhtım çalışması yapılırken
kazık çakma sırasında cami temeli sarsıntıdan oynadığı için gövde de
yana yatma mevcut. Keza minarede de hayli yana yatma var. Bu nedenle
bakım kararı var ama bir türlü “Başlasın” emri çıkmıyor.

Cami haziresinde oturur işi olmayanlar. Sabah saatlerinden
akşam namazına kadar burası arenadır. Burası kendini bi bok sananların
sırf itlik olsun diye “ismet Paşa asker kaçağıdır” diyenlerin
bulunduğu yerdir. Adam bunu söyler, tahsili, kültürü nerde hak getire
ama dinleyenlerinden “yahu hem paşa diyorsun hem de asker kaçağı
diyorsun bu nasıl olur” diye soran yok… İşin tuhafı da bu! Bu
adamların da bir oy kullandıklarını unutmayalım.

Cami bahçesinde üç musalla taşı… Maşallah 2017 y.ılı öyle
bir geldi ki musallah taşlarının boş kaldığı yok. Her gün bir iki
kişiyi yolcu ediliyor buradan. Rıhtımı camiden Belediye’nin tentesi
ayırıyor… Cami bahçe duvarının dış kısmında banklar ve uyduruk bir çay
ocağı var… Yer Milli Emlâkın, birileri kullanıyor… Burası yıllardan
beri aynı insanların bir arada bulundukları bir yer. Kışın soğuğu ve
yazın sıcağında insanlar burada tüketir ömürlerini… İnat mı nedir
karar veremedim rahmet Hacı Ağabeyim Sait Balcı öldükten sonra bir
defa olsun gidip orada oturmadım. Çağrıldığımda ayakta durup işimi
hallettim… Buranın demirbaşı Demir Baytar, Menekşelerin Damadı Fahri…
Bu sene bir demirbaşı daha oldu Ketenci İbrahim… Hakkı Hoca hasta çok
seyrek geliyor. Ahmet Girit o da hasta gelmesi mümkün değil. Kömürcü
İbrahim de hasta ama zaman zaman uğruyor. Tabii bu kadar değil hayli
fazlası var…

Cami arkası sokak lokantalar sokağı… İ lk lokanda Emine
Gemici Kav’a ait. Önce kahvehane idi… İyi ki böyle olmuş, çok daha
renkli şimdi. Emine Kav Gemici tam bir Cumhuriyetçi! Lafını esirgemez
kendince hak bildiğini söyler… Hani gülüşünde bir güzellik vardır.
Yani başında iki balık lokantası Aquarius ve Captains Terrace ve
diğerleri…

Biz yine Sarıyer Spor kulübü Kafeteryasına dönelim…
Demirbaşların gelmesi ve sürekliliği ele alalım… Sarıyerlilerin biraz
da kulüple ilişiği olanların emekliliklerini geçirdikleri mekan dersek
yeridir… Her gün gelenleri saymaya kalksak bir sayfa yetmez; Başta
ben… Sonra Mustafa Bostan, Şükrü Denizeri, Ali Emanetçi, Mehmet Aslan,
Müdür Semih Kandemir, Mustafa Süleymanoğlu, Erdoğan Akın, Doğan
Darcanlı, Gazcı Selim, Mustafa Demirkıran, Mustafa Balcı, İrfan
Kaban, Kamil Açıkel, Mehmet Yayık, İbrahim Akkemik, Ömer Sezgün,
Namık Kaptan, Erol, Ertuğrul kardeşler….

Kadınlara da yer var… Onları atlamamız tabii ki olmaz. Ama
isim saymanın bir anlamı yok gibi geliyor bana. Ne de olsa onlar
kadın… Ama hemen her gün belli saatlerde gelip, en dipte denize yakın
masalarda yerlerini alırlar… Ya da her zaman oturdukları belirli
masaları vardır. Ya çok güneş alan masalar, ya da rüzgâra açık
masalar! Girişte ilk masalar onlara aittir.

Yitirmediğim çok daha günler var, hele birkaç gün daha
geçsin… Yine devam deriz…

Yazan İbrahim Balcı

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)