Son Dakika Haberler

‘HÜKÜMLERİN DEĞİŞTİRİLMESİ’ MESELESİ..

‘HÜKÜMLERİN DEĞİŞTİRİLMESİ’ MESELESİ..
Okunma : Yorum Yap

 

İlmar 84 sayfamızda Cumhurbaşkanımızın düne damga vuran açıklamalarını tartıştık ve ben de görüşlerimi açıkça yazdım. Konu bildiğimiz gibi, ‘Zaman İçerisinde Hükümlerin Değiştirilmesi’ meselesi idi. Sayfaya şunlarla yazdım ve burada da sizlerle paylaşıyorum.

Sarıyer’de Vehbi Koç Vakfı Lisesi’nde uzun süre çalıştım. Şimdi ülkemizin seçkin diğer ailesinin inşa ettiği Özdemir Sabancı Lisesi’ndeyim. Burası Emirgan’da ve Sarıyer’in en önemli lisesi, yani öğretimde birincisi. Yirmi saat derse giriyorum, Devletin verdiği Şubat Ayı için 353 TL. Ben bunu küçük görmüyorum ama şu bilinmeli ki, bunun iki mislini yollarda masraf ediyorum. Sizlere açıklamanın riya olmayacağını bildiğim için söylüyorum, bu işi sırf Allah Rızası için yapıyorum. Şimdiye kadar da derse girdiğim on tane okulda hep bu düşünce ile çalıştım.

İlk defa bu yıl birinci dönem derslere hastam olduğu ve aksatacağım için girmedim. Hastam vefat edince ikinci dönem; arkadaşların ve özellikle de Emirgan Hamid-i Evvel Camii’nin görevlisi ve Sarıyer’in Medar-ı İftiharı Hafız Kadir Aydın’ın, ‘Senin derslere girmemen olmaz’ demesi, üstelik benim adıma okulun müdürüne söz vermesi ve ısrarları sonucu bu okulda derslere girmeye başladım. İyi ki de böyle yapmışım, öyle sorular geliyor ki sormayın, arayıp da bulamadığım şey. Şimdiye kadar okullarda binlerce soru geldi ama hiç birisini yazmadım ama bu sefer bunların hepsini kaydediyorum ve bunları cevapları ile kitaplaştıracağım. Bu hafta, son sınıflardan epeyce soru geldi, hepsini cevapladım, iş ‘güven konusuna’ geldi dayandı ve öğrenciler, ‘en güvenilmeyen kurumun Diyanet İşleri Başkanlığı olduğunu’ söylediler. Ben bunun da cevabını verdim, öğrenciler güya beni alt edeceklerini düşünerek soru yağmuruna devam ettiler ve ‘bir alaylı hocanın medyaya yansıyan talihsiz açıklamalarını’ da gündeme getirdiler. Onlara da cevap verdim vs.

Şunu demek istiyorum, bizler madem ki sorumluluk gerektiren konumda bulunuyoruz, öyle ise; sözlerimize çok dikkat etmemiz gerekir. İnanın bizim saçmalıklarımızdan dolayı, toplumda ateist sayısı giderek çoğalıyor, inkar edemeyenler de deist ya da agnostik oluyorlar. Bu bağlamda dün Cumhurbaşkanımızın söylediği, ‘on beş asır boyunca verilen fetvaların güncellenmesi, Kur’an-ı Kerim’le uyuşmayan konuların İslam’da yer alamayacağı’ konusu gündeme damga vurdu. Bizim bir türlü anlamak istemediğimiz durum şudur.

Evet geçmiş ulemanın fetvalarından bazıları günümüze ışık tutabilir. Bunları alıp onlardan yararlanırız. Ama onların bazı fetvaları da günümüze hitap etmeyebilir. İşte bunların güncellenmesi gerekir. O hocalar; peygamber değildi ki fetvaları zaman üstü olsun. Onlara vahiy de gelmiyordu. Şayet bu güncellemeyi yani uzmanlar İctihad’ı yapmazlar ise; o zaman Akif’in dediği gibi, ‘Doğrudan doğruya Kur’andan ilhamı almaz isek; asrın idrakine de İslam’ı da söyletemeyiz. Ve de bu durumda, ‘Kur’an on beş asır önce geldi, modası geçti’ diyenler haklı çıkar. Böylece de onların ekmeğine yağ sürmüş oluruz.

Cumhurbaşkanımızı kutluyorum, kırk sene önceden beri merhum Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk ve Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı hocalarımın söylediklerini gündeme getirdi. Çünkü O; dünyayı geziyor, müslümanların ve gelişmiş ülkelerin halini görüyor ve bu sentezi yapabiliyor. İslam Dünyası’nın başka bir yol ile kurtuluşu yok çünkü. Ayrıca mecelle kaidesidir. ‘Zamanın Değişmesi İle Hükümlerin Değiştirilmesi İnkar Edilemez’. Bu bağlamda, Prof. Dr. Hayrettin Karaman Hocamız; şimdi Prof. Dr. Olan Mehmet Erdoğan Bey’e seksenli yıllarda, Mecelle’nin otuz dokuzuncu maddesinde de yer aldığı merkezli, ‘Zamanın Değişmesi İle Hükümlerin Değiştirilmesi İnkar Edilemez’ anlamında, ‘İslam Hukuku’nda Ahkamın Değişmesi’ konulu bir doktora tezi yaptırmıştı ki bu tez kitap olarak, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı yayınlarından çıkmıştı. Diyanet İşleri Başkanlığımız ve İlahiyat Fakültelerimizden, ‘evet biz istisnaları bir yana kendimizi güncelleştiremiyoruz, ama bundan sonra bunu yapacağız’ içerikli açıklamalar geliyor. Bu da; sevindirici bir durum. Peki öyle ise; ‘hangi hükümler değiştirilecek? İslam’da reform mu yapılıyor?’ gibi sorular gündeme getiriliyor. Bu soruların cevabı bellidir. Bir defa İslam Dini; önceki dinler gibi deforme olmadı ki, onda reform olsun. Çünkü Kur’an, ‘Kendisinde şüphe olmayan Kitap’ (Bakara, 2/2)’tır. Söylenmek istenen çok iyi niyetli ve de olması gerekendir. Konuyu şöylece daha güzel açıklığa kavuşturacağımız inancındayım.

Yemen Halkı; peygamberimizin Medine döneminde İslam Dini’ni seçtiler ve hemen bir heyet oluşturarak Medine’ye gönderdiler. Medine’de Peygamberimizin huzuruna çıkan heyet, ‘müslüman olduklarını, birisini göndererek Yemen halkı’na İslam’ı öğretmesini’ peygamberimizden istediler ve Peygamberimiz de bu talebi kabul etti. O sıra Mescid-i Nebevi; mescid, Peygamberimizin evi -ki Peygamberimizin, Hz. Ebubekir ve Hz. Öner’in kabirleri buradadır- ve örgün olmasa da yaygın eğitimde ilk kurulan okul olarak bilinen Sofa’dan oluşuyordu. Mescid-i Nebevi’nin bu bölümünde yetişen öğrencilere de ‘Ashab-ı Suffa’ yani ‘Suffa Talebeleri’ deniyordu ki peygamberimiz onları İslam’ı tebliğ etmek ve öğretmek için başka bölgelere gönderiyordu. İşte Yemenlilerin bu talebi üzerine Peygamberimiz, Ashab-ı Suffa içerisinden Muaz bin Cebel’i yanına çağırarak, kendisine ‘Yemene gitmek isteyip, istemediğini?’ sordu. Muaz da, ‘giderim’ deyince peygamberimiz, ‘Peki Yemenliler sorunları için geldiklerinde bunları nasıl çözeceğini?’ Muaz’a sordu. Muaz da, ‘Kur’an’a bakar, çözerim’ diye cevap verdi. Peygamberimiz de, Kur’an-ı Kerimin çağlar üzeri haklara saygı göstermek, hiçbir cana kıymamak gibi genel kurallar içerdiği, vb, detay konulara girmeyeceği anlamında Muaz’a, ‘Kur’an’da bulamazsan ne yapacaksın?’ diye ikinci bir soru yöneltti. Muaz bu soruya da, ‘Sünnet’e bakar ve öyle çözerim’ cevabını verdi. Yani, Muaz, ‘Peygamberimiz döneminde böyle bir sorun ortaya çıkıp çıkmadığına bakar ve şayet yaşanmış ise, peygamberimizin uygulamasını buraya uyarlar ve cevabını böylece veririm’ demek istedi. Peygamberimiz de, ‘Şayet Sünnete de bulamazsan ne yapacaksın?’ diye sorularına devam edince, Muaz, ‘aklıma danışır ve öyle çözerim’ diye cevap verdi. Peygamberimiz de, bunun üzerine, ‘ben de seni Yemen’e vali olarak gönderiyorum’ diyerek Muaz bin Cebel’i Yemen’e vali olarak atamıştı. Burada Muaz’ın, ‘vali olarak atandı’ ifadesi yadırganmamalı çünkü o dönemde idareciler, eğitim ve öğretim gibi pey çok alanı deruhte ediyorlardı. Hz. Peygamber ile Suffa öğrencilerinden Muaz bin Cebel arasında geçen bu konuşmadan da anlıyoruz ki İslam Dini’nin Kaynakları; ‘Kur’an-ı Kerim’, ‘Sünnet’ ve bu iki kaynağın koyduğu kırmızı çizgiler içerisinde işletilecek olan ‘Akıl’dır. Bir de ‘İcma’ ile ‘Kıyas’ var ki bunlar; aklın ürünleridir. Bunlardan ‘İcma’; Kur’an ve Sünnet’ten hareketle zaman içerisinde oluşan sorunlara fetva verilirken ulemanın aynı görüşte olması yani ulemanın görüş birliğidir. ‘Kıyas’ ise; Kur’an ve Sünnet’te açıklanmış bir konuya, Kur’an ve Sünnet’te ismi yer almayan herhangi bir konuyu, aralarındaki illet benzerliği sebebi ile uyarlayarak çözüme kavuşturmaktır.

Örneğin, Kur’an ve Sünnet’te yer alan sarhpi eden alkollü içeceklerin yasak olduğu konusuna, Kur’an ve Sünnet’te günümüzde sarhoş eden pek çok maddenin yer almamasına rağmen, bu zararlı maddelerin sarhoş edici olmalarından dolayı, uyarlama yöntemi ile bu maddelerin de ulema tarafında haram oldukları sonucuna varılması gibi. İşte Hz. Peygamberden sonra ilim adamları da ‘Kur’an ve ‘Sünnet’e bağlı kalmak ve akıllarını da işletmek sureti ile dünyanın değişik bölgelerinde oluşan sorunları çözüme kavuşturmuşlar, mezhep kuralım diye ortaya çıkmamışlardır. İmam-ı Azam, İmam-ı Şafi, İmam-ı Malik ve İmam-ı Ahmed bin Hanbel ve diğerleri mezhep oluşturalım diye değil hep bunun için ortaya çıkmışlardır. Onlardan Allah razı olsun, çünkü; kendi dönemlerinde büyük hizmetler görmüşlerdir. Sonradan gelen ulema da ‘Kur’an’ ve ‘Sünnet’e dayanarak akılları ile yeni çözümler getirmeleri gerekirken, bunu yapmamışlar ve ‘ben İmam-ı A’zam’ın izinden gidiyorum yani onun görüşündeyim, bir başkası da ben de İmam-ı Şafi’nin görüşündeyim’ diyerek onları taklit etmişler ve mezhepler de böyle oluşmuştur.

Burada şunu tekrar edelim. Geçmişteki alimlerin açıklamaları, günümüze yön verebilecek canlılıkta ise, onları alır ve yararlanırız. Pek çok konuda böyle de yapıyoruz. Ama, geçmişte verilen fetvaların bazıları, bize hitap etmeyebilir. İşte bunların günümüz uleması tarafından Kur’an ve Sünnet’e bağlı kalıp akıl merkezinde güncellenmesi gerekmektedir. Asırlardır bu yapılmadığı için; yaşantımızda ve özellikle de algılarımızda tıkanıklık var. Bu yüzden Kur’an-ı Kerim, sanki zaman ve olayların gerisinde imiş gibi bir anlayış oluşuyor. Tam aksine Kur’an-ı Kerim; bundan münezzehtir, zaman ve olaylara yön veren bir kitaptır. Bu yüzden Kur’an-ı Kerim’i çağa konuşturmak, bizim için görevdir. Bu yapılsın diye Yüce Yaratıcı biz kullarını Kur’an’da, ‘Halife’ olarak vasıflandırmış (Bakara, 2/30) ve peygamberliği de bunun için sona erdirmiştir (Ahzab, 33/40). Ancak, güncel meselelere yeni fetvaları da kahvehane köşelerindeki sıradan bizler değil, elbette Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu ve İlahiyat Fakülteleri’nde ve Haseki Eğiyim Merkezi’ndeki uzman hocalar yapacaktır. Buraya da; önemle dikkat etmek gerekmektedir. Yıllar önce Diyanet İşleri Başkanlığı Tarabya Oteli’nde ‘Güncel Meseleler İstişare Toplantısı’ düzenlemişti ki bu toplantının ‘Sonuç Bildirgesi’ çok içerikli idi. Bu devam ettirilerek daha sıklıkla yapılmalı. Ve bunun çok faydalı olacağını düşünüyorum..

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)