Hasret kaldık! Evet, böyle başlamak istedim yazıya…
Hasret! Evet, gerçekten hasret kaldık. Hem de o kadar çok şeye hasret
kaldık ki, hiç birini artık arayıp bulmak mümkün değil. Aklımızı
yoklar, hatırlarız hepsi bu kadar… Hatırlamakta bir an hasreti
giderirse de, o günleri yaşamayanlar fakat yaşamak isteyenler ne
yapacak? Bilmedikleri, görmedikleri ve sadece dinlediklerinin
hasretini çekecekler…
Artık çok katlı yüksek apartmanlar her yanı sardı… Eski
tek katlı, iki katlı en büyüğü üç katlı binalar yok kadar az… Her
katta bir daire, üç katta üç ayrı aile hepsi bir biri ile dost. Böyle
dostluğa hasret kaldık…
Her evin ana kapısı ya da bahçe kapısı önünde, kapıyı
çevreleyen yeşillikler; mor salkım, leylak ve yediveren güllerine
hasret kaldık…
Dar ama temiz sokaklar ve kapı önünde oynayan küçük
çocukların komşu kadından “Fatma aba su ver…” diye bağrışlarına hasret
kaldık… Artık sokak aralarında çocukların istedikleri gibi oynamaları
diye bir şey yok…
Sabahın köründe gelen “Süçüüüüü” seslerini eskisi gibi
duymanın hasreti var herkeste… Ya öğleden sonra piyasaya çıkan, “Halis
Silivri yoğurdu var “ diye bağıran seyyar yoğurtçularla, başının
üzerinde tablası, “pandispanyalarım leziz” diye bağıran seyyar
satıcılar yok artık. Bunun hasretini çekiyoruz…
Hele haftanın belirli günlerinde gelen ve bilhassa yaz
aylarında sokakları şenlendiren bir ayağı topal, hatta bir ayağı takma
olan nane şeker satan adam da yok artık. Onun her evin önünde durup
da:
Attım elimden keseri,
Satarım nane şekeri,
Bekleyin çocuklar,
Akşam gelir evin pederi.
diye mani okuyan nane şekercisi de yok. Onun da hasretini duyuyoruz…
Her sokak başına bir çeşme! Çeşme deyip geçmeyelim,
sevdaların başladığı, aşkların veryansın ettiği, sözlerin kesildiği
yerdir çeşme başları… Çeşme başlarında her şey bir anda başlar… Bir
bakış, ikinci bakışta ürperti ve sonra kısa süren bir gülücük… Ertesi
günü aynı saat kollanır ve devam eder gülücükler ve arkadaşlık başlar.
İşte sevdanın ilk ayağıdır bunlar… Bunların hasreti unutulur mu?
Aşıklar yolu! Hani şu eski sular caddesi. Eskiler bilir,
bu cadde tenhadır. Sarıyer’in ilk asfalt yolu bu yoldur ve 1930 lu
yıllarda Av. Aziz Özgür Beyin gayretleri ile yapılmıştır. Caddenin
sağı solu dişbudak ağaçları ile kaplıdır. Tenha bir yerdir. Yamaçlar
da değişik türde ağaçlar ve bülbül dinlenen bir yerdir. Bülbül
sevdalıları bu caddeyi bir yaz boyu kullanır. Ne var ki bülbül dinleme
hasreti duyulurken yavukluların el ele bu karanlık dehliz gibi
caddeden geçmeleri ve onları arkadan abla ve annelerinin bir terslik
olmasın diye takipleri de ayrı ve önemli bir hasretlik yaratır. Bu
hasret unutulmaz çünkü. Aşıklar yolu, bülbül dinleme caddesi artık
eskisi gibi kullanılmıyor. Zira gençler kendi dostluklarını kafe gibi
yerlerde hallediyorlar. Aileden uzak…
Hidayetinbağı eskisi özelliğini kaybetmiş… Kiraya verilmiş, park
olarak düzenlenmiş, yine kaçamak yapanlar var ama kontrolden uzak
oldu. Eskiden burası Sarıyerlilerin adeta toplanma ve bayram yeri idi.
Sarıyerli gençler sabah akşama kadar burada futbol oynar ağaçlara
çalım attıktan sonra da arkadaşını çalımlayarak golü yapardı. Hal
böyle iken kulüp yöneticileri genç yetenekleri burada seyreder, onlara
Sarıyer formasını giydirirlerdi. Artık bu da yok, ayrı bir hasretlik
oldu… Akşamları Koru ve Muhacir mahallesini sakinleri bilhassa yaz
ayları ailece gelip serdikleri gibi kilimleri, saatlerce oturur ve
gecenin geç vaktinde dilenmiş olarak evin yolunu tutarlardı… Var mı
böyle bir şey şimdi. Gel de hasretlik duyma.
Çok şeyin hasretini çekiyoruz. Dostlukların, komşulukların bile…
Teknoloji çağı; önce radyo, sonraları teyp, televizyon, cep telefonu…
Ne komşuluk bıraktı, ne dostluk… Herkes düşmüş bir kuyunun içinde,.
Güler yüzün hasretini çekiyor…
Yarın devamımız olur hasret çektiklerimize…
Yazan : İbrahim Balcı
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)