Korunun 82 basamaklarından inerken elimde nedenini bilmediğim dışı file içi kumaş parçaları ile kaplanmış, içinde bir defter ve kalemden ibaret başlayan uzun hayat yolculuğumda, merdivenleri oynayarak inerken yaşamımda, ne taşın rengini nede doğanın yeşilini düşünüyormuşum.
Siyah önlüğümde, beyaz yakalarım kolalanmış. Kocaman sırık boyumla Pertevnihal bahçesinde Engin Mete ile ilk tanışmamız başladığında. Ben kahvenin, kahve olduğunun farkında bile değildim. Sonra çok çalıştığımdan olacak. Terfi beklerken Kayhan Mete ile tanışmam vesile oldu. Sonra farkına varmıştım ki. Kim bilir. Beklide ben iki aile arasında gidip geliyordum. Kocaman bir çocuk olarak. Yaşamım bir, iki. Üç, dört, beş. Ve nihayet sona gelmiştim. Peşinden kocaman bir yalnızlık tı yaşananalar. Nedenini bilmediğim.
Ben kahvenin orta şekerli olduğunun farkında değildim.
Hep oku, oku diye dayak yediğim, dayaktan nefret ettiğim. Sonra alışkanlık olarak istediğim. hep eksiklini hissettiğim. Denizin henüz yakamoz yaptığını yeni öğrendiğim günlerde. Çayın demlisini. Abasın fırınından francala ekmeği, içinde tam yağlı beyaz peyniri, günü gelince terayağını, istavrit ve palamut çaparilerini, pareketayı, kofana zokalarını öğrenmiştim ama, bir kahvenin bu kadar değerli olduğunu öğrenememiştim.
Çocuklar kahve içer mi bakayım! Biz soba üzerinde devamlı kaynayan çay kadar demlenmiş bakır çaydanlıkta bütün gün sobanın üzerinde kaynayan her zaman hazır ve nazır ıhlamur çayını defalarca bıktırına kadar içen ama zevkle yudumlayan ıhlamur çocuklarıydık aslında her birimiz.
Ordan geçerken. Arkama hiç bakmamıştım, bahçede güller olduğunu sonradan öğrendim. Ortancaların pek önemi yoktu. Mahallenin her köşesinde zebil gibi vardı. Devetabanını ezbere biliyordum. Bahçede erik ağacın bol oluşundan erik çalmama gerek kalmamıştı yaşamımda. Dalında kirazları yedim. Karalahanayı kendim ektim. Muhlamayı kaşıkla dibini kazırken, dibini kazıyan zengin olur dediklerinde hep inananlardandım.
Korunun 82 basamaklı merdivenlerini elimizde su tenekeleri ile yarış halinde koşarak çıkarken ben biraz gençtim.
Görmedim ki. Ben ne evde kadın, nede adamın kahve içtiğini. Kahvede tanıdım ben ilk kahveyi, farkında değildim. Birgün yemenden geldiğini söylediklerinde ben yemen i zaten bilmiyordum ki. Ortada kocaman bakır bir mangal, kömürler harlanmış vaziyette yanıyorken. Bakır cezveyi içinde gömülmüş vaziyette görünce dakikalar sonra mis gibi kokunun etrafa yayıldığını, mayhoş kokunun derinliklerinde, üzerinde ufacık gözler ve kabarcıklar halinde fincana koyuluşunu gördüğümde. Fincan dan değil ama cezvede kalan son yudumu… Ve çocuklar büyümüştü.. ben kahveyi içmiştim..
Bir başka görünüyor dünya. Başka bir gözle bakıyorsun hayata. Damaklarında tadı yıllarca unutulmuyor.
Ben aslında kahvenin yandan çarklı olduğunu yeni öğrendim…
Sahilde oturduğun rüzğarlı bir sonbahar günü en sevdiğin dostun ağlarken içtiğin kahvenin tadının kaderli olduğunu anlamaya başladım, ben hüznü içiyordum. Gözyaşları fincanımda köpük olmuştu..
Habersiz gelen dostlarla içilen kahvenin ne kadar neşeli olduğunu öğrendim. Yaşadım.
Zil zurna sarhoşken içtiğim kahvenin düşülen kuyudan çıkmak için merdiven görevi yapma olduğunu fark ettim. koyu kıvamlı ipe tutunur çıkarsın, çıktığın an uyuya kalındığını yaşadım.
Tek başında balkonda içtiğim kahvenin bedenimde yalnızlıktan başka bir şey vermediğini yeni öğrendim. Yaşlılık belirtisimiydi acaba.
Her kahve aynı tadı taşımazmış. nerede. nasıl ve kiminle içiyorsan ona göre değişir ve o an hissettiğin tadı taşırmış.
Kahve belki aynı kahvedir.köpüğüyle, rengiyle.dumanıyla aynı kahvedir ama içilen kahveler ruhun süzgecinden geçer ve tadları değişirmiş.her kahve aynı olamadığını öğrendim..
Kahvenin en büyük borç olduğunu yeni öğrendim. Kırk yıl geçse de geri ödenmesi gerekiyormuş. Çok mu geçti bilmem. Vakit gelmiş ve insanlar yolculuklara hazırlanmışlar. Valizler hazır bekliyor, adresler yazılmış. Yazılan her satır zaman içinde adreslerini buluyor. kahve hatırı unutulmuyor.
Kahveyi nerde içersen orada o tadı yaşıyorsun doyum olmuyormuş. Ben en son nerde hangi zamanda kahve içmiştim zor hatırlıyorum. Şifreleri saklı satırlarda, hafif özlemle. Biraz heyecan. Habersiz bir davet. Farklı bir sürpriz.
Falına bakamadığım, dertlerimin aynasına tercüman olan şekiller, okuyamadığım sayfalar. Derin yudumlarla çar çabucak biten kahvenin bedenimde ki gizi.Son yudumunda kirlettiğim önlüğümün beyaz yakasında bir damla kahvenin izi.
Belki bir gün kahveye bekliyorum sizi.
Borcumu ödemek için yani…
Mustafa BALCI..
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)