Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatı ile ilk kurulan
teşkilatlardan biridir Diyanet İşleri Başkanlığı. Görevi din işlerini
derleyip toparlamak, dağınıklıktan kurtarmak ve günün koşullarına
göre, ülkenin birlik ve beraberliğini, dini faaliyetleri kendilerini
dini kisve altında gizleyen, çıkar sahibi yobaz ve softaların toplum
üzerindeki baskıyı ortan kaldırmak için çalışmaktır…
Din ve inanç kul ile Allah arasında olan bir bağdır. Aracı
kabul etmez. Allah C.C. peygamberini görevlendirmiş, peygamber Hz.
Muhammet tebliğ görevini yapmış, inançlar konusunda toplum üzerinde
asla baskı kurmamıştır. Allah C.C. de Kur’an-ı keriminde “Dinde
zorlama yoktur” (Bakara, A. 256) noktayı koymuştur. Hiç kimse bir
diğer kimseyi şöyle ya da böyle ibadet edeceksin ya da şöyle bir yaşam
süreceksin v.s. gibi ikaz ve istekte bulunamaz. Bulunursa Allah’ın
hükümlerine ters hareket etmiş olur.
Acaba Diyanet İşleri Başkanlığı dini vecibelerin yerine
gelmesi, Kur’an-ı Kerim hükümlerinin doğru dürüst uygulanması,
anlaşılması için ne gibi çalışma içindedir?
Diyanet İşleri Başkanlığı 120 bin kişilik personeli ile Türk Silahlı
Kuvvetleri ve Polis Teşkilatından sonra en kalabalık personele
sahiptir. Bütçe olarak da on bakanlıktan daha büyük bütçeye sahiptir…
Acaba Diyanet İşleri Başkanlığı görevini yapabiliyor mu?
Diyanet İşlere Başkanlığının “Fetva Kurulu” sesini duyurabiliyor mu?
Fetva Kurulu sadece sorulara mı yanıt verir. Söylenenler,
konuşulanlar, yazılı ve görsel basında yer alan, TV lerden aktarılan
konuşmalardaki saçmalıklar için bunlar benim görevim içine girer”
diyerek, doğru fetvayı neden vermezler. Mutlak birilerinin mi sorması
gerekir? Fetva Kurlunun belki böyle bir görevi yoktur!).
Asıl konu bilhassa siyasiler tarafından Allah’ın C.C.
nin, İslam’ın, Kur’an-ı Kerim’in çıkar amaçlı kullanılmasıdır…
Örneğin; bir milletvekili “Allah’ın bütün vasıflarını üzerine
toplamış” diyerek liderini ilahlaştırıyor, bir diğeri hem de bir
ilahiyat profesörü “Yolsuzluk yapana hırsız denmez” derken bir diğer
siyasetçi (İsmet Yılmaz) “AKP adayı Hilmi Bey’e vereceğiniz destek,
yarın “Ruz-ı mahşer” de sizin berat belgelerinizden biri olacaktır”
diyebiliyor. Daha ileri gidenler de var. Örneğin AKP li milletvekili
(Metin Metiner) “AK Parti Allah’ın partisidir. Ona oy vermeyen
Mehdi’nin gelişini engelleyen kâfirlerden yana olur diyebiliyor, yine
bir ilahiyatçı (Necmettin Nursaçan) “Haram para ile hacca gidilebilir.
Bu geçerli olur ama sevabı az olur” (Hırsızlığı teşvik ediyor)
diyebiliyor ve nihayet AKP Urfa Milletvekili Mehmet Kasım Gülpınar
“Emaneti (oyları-iktidarı) bize verdiğinizden dolayı mahşerde Allah
size hiç bur hesap sormayacak” diyerek dini, Kur’an-ı Kerim
hükümlerini alabildiğine siyasi çıkarı için kullanıyor. Bunu binlerce
kişinin önünde yapıyor ve TV lerde yayınlanıyor…
Yukarıda kısaca ve sadece bir kaçını belirttiğim
siyasilerin ve ilahiyatçıların görüş ve söylemlerini belirttim.
Bunlara T.C. Diyanet İşleri Başkanlığının bir diyeceği yok mudur?
Ey Diyanet İşleri Başkanı koltuğunu işgal eden Sayın Prof. Dr. Ali
Erbaş; geçmişteki çalışmalarınız beni ilgilendirmez ama bulunduğunuz
makamda duruyorsunuz, durmaya devam edeceğinize göre bana yanıt vermek
zorundasınız. Sayın Profesör bu suskunluğunuz neden? Kimden ve niçin
korkuyorsunuz? Yerinizden, yani koltuğunuzu kaybedeceğinden mi
korkuyorsunuz? Yoksa değişik menfaatlerin elde gideceğinden mi?
Tahsisatlar, makam ödenekleri, milyarlar değerinde araçları
kaybedeceğin korkusu mu var yoksa…
Sayın Diyanet İşleri Başkanı sizin göreviniz Allah,
Din, Kur’an-ı Kerim ve Peygamberimiz Hz. Muhammed’in ismi kullanılarak
yapılan ve söylenenlere anında yanıt vermek ve yapılanların,
yazılanların yanlış olduğu ikazını yapmak ve doğru olanı bildirmektir.
Kimden niçin korkuyorsunuz. AKP Genel başkanı olarak
Cumhurbaşkanlığı makamında bulunan Sayın R, T. Erdoğan’dan çekiniyor,
korkuyorsanız ve bu nedenle kalbinizden belki de buğz ettiğiniz
söylemlere doğru yanıtlar vermekten çekiniyorsanız hata ediyorsunuz.
Bu “Ben Allah’tan korkmuyorum, ülkeyi yönetenden korkuyorum” demektir.
Doğru bildiklerini hulüsi kalple, Allahın ayetleri doğrusunda
açıklamak, konuşan, söyleyen her kim olursa olsun Allah adına
doğruları söylemekle görevlisiniz. Bu iş için o makamdasınız, bu iş
için para alıyorsunuz…
Bunu yapamayacaksanız o koltukta oturma hakkınız
yoktur, olamazda. Sağduyu sahibi herkes sizden doğruları söylemenizi
bekliyor. Bunu yapamayacaksanız yapacağız şey isti fa ederek eski
görevinize dönmektir…
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)