Okuldan gelmiştim. Saat 16’oo ya geliyordu. Hemen abdest
aldım, ikindi namazını eda ettim. Evde dayım vardı. Pek seyrek gelirdi
bize. Daha ziyade annem giderdi ona… Dayım Osman Erlik okumuş,
güngörmüş, sözü, yazısı güçlü birisiydi. Emniyetten emekli olmuştu…
Dayım yemeğini yemiş kahvesini içmiş, sigarasını içiyor,
anneme de laf yetiştiriyordu. Annem dinine çok bağlı insanlardan
biriydi. Yani namazsında, niyazında, kimsenin etlisine sütlüsüne
karışmayan, ama mahallede, terslik gördüğünde ikazdan da geri kalmayan
biriydi. Evde hâkimiyeti sonsuzdu, çünkü eşini erken kaybetmiş evin
büyüğü olarak ağırlığını hissettirmişti. Dayım bir iki konuştuktan
sonra hareketlenince annem söze girdi:
“Ağabey namazını kılsana! Bak çocuk kıldı! Eve
yetişemezsin!” Dayım şöyle bir gerindi, ciddileşti ve biraz da alay
edercesine;
“Sen sizin gibi Allah’a asi olamam. Başımı yere koyup
kıçımı Allaha kaldıramam, bu benim için Allah’a isyan olur” deyince,
annemde susmak zorunda kaldı… Dayım ayağa kalktı, “Bu kadar yeter,
yine gelirim, sizde gelin beklerim” dedi. Kapıdan çıktı. Annem birkaç
dakika sonra “Dayın bastonunu unuttu koş ver” dedi. Zıpkın gibi
koştum. Durmuştu, sanki beni bekliyordu. “Dayı bastonu unutmuşun, al”
dedim. “Getireceğini biliyordum” dedi, yürüdü. Bir süre arkasından
baktım.
Bir iki ay sonra Samatya’ya dayımın evine gittik. Herkes
hüzün içinde! Neler oluyordu, konuşan yoktu. Annem merakla sordu,
anlattılar: Dayım Sarıyer’den Samatya’ya gitmiş. Samatya çarşısı içi,
küçük meydan kalabalık, vasıtalarda gelip geçiyor. Dayım iki büklüm,
bir elinde iki ekmek, diğerinde bostan karşıya geçmeye çalışıyor,
polis (trafik polisi olmalı) önüne çıkmış “Dur geçme” demiş. Belli ki
polis yardım edecek, süratle gelen vasıta geçtikten sonra geçirecek
dayımı. Dayım polisin “Dur” demesine kızıyor ve bastonu polis
memurunun kafasına bütün gücü ile indiriyor. Polisin kafası kan
içinde, polisi hastaneye, dayımı da karakola götürüyorlar. Dayımın
tutarsız konuşmaları, adli tıp ve akıl hastanesinde müşahede altına
alınması, sonra da akıl hastası olarak Bakırköy Akıl hastanesine hasta
olarak yatırılması gerçekleşiyor. Evdeki hüznün bu yüzden olduğunu
anlıyoruz.
Annem hemen her ay dayımı görmeye hastaneye gitti. Ya ben
götürdüm ya da ağabeylerim… Bu gidiş gelişler on yıl kadar devam etti…
Bir yaz günü, 1961 ya da 1962 olabilir. N. Sait ağabeyimle beraber
Bakırköy Akıl hastanesine götürdük Annemi. Annem her gidişinde bir
tepsi baklava yapar verirdi dayıma. Baklava ağabeyimde hastane
bahçesine girdik ve büyük bir ağacın gölgesi altındaki bankta oturduk.
Dayımı bulduk, kapalı yerinden çıkıp yanımıza geldi. Elini öptük
“Kirletmeyin” dedi. Gülüştük. Annem baklava tepsisini gösterdi.
“Havva, aç kızım bir iki dilim yiyeyim” dedi. Annem önce tepsinin
üzerine sarılı bezi, sonra kâğıtları açtı, baklava yemeğe hazırdı.
Bismillah deyip, bir tane dilim, arkadan bir dilim daha, bir daha, bir
daha, devam etti gitti… Annem “Abi yeter, gerisini bu kutuya koyup
veririm, sonra yersin” dedi. Dayım “Baklava çok iyi oldu, bunu
arkadaşlar görürse bana bir dilim bile bırakmazlar” dedi ve hepsini
bitirdi. Sonra da “İyi oldu, ancak doydum” dedi. Afiyet olsun demeğe
kalmadı. Korkunç bir gök gürültüsü ile sarsıldık. Aman yarabbi, gök
gürültüleri arka arkaya patladı. Birkaç dakika sonra da anormal bir
yağmur yağmaya başladı, sanki gökyüzünden kova ile su boşaltıyorlar.
Dayım birden bire ayağa kalktı, elini havaya kaldırıp bağırmaya
başladı: “BU YAĞAN YAĞMUR DEĞİL, ASUMAN AĞLIYOR BANA”…
Yağmurun dinmesini beklerken bir görevli geldi ve dayımı
alıp götürdü. Epey bir süre sonra yağmur dindi bizde yola koyulduk…
Aklımızda hep dayımın söyledikleri “Bu yağan yağmur değil, asuman
ağlıyor bana”… Ne demek istemişti. Hiç düşünmedik. Anlattık ve güldük.
Allah rahmet eylesin dayım evde anneme söylediği “Ben sizin gibi
Allah’a asi olamam. Başımı yere koyup kıçımı Allah’a kaldıramam. Bu
benim için Allah’a isyan olur” sözlerine yeni bir ekleme yapmıştı
meğer. Dayım demek istiyordu ki (bu sözlerin anlamı o…): “Bu yağan
yağmur değil. Allah benim için ağlıyor” (Asuman, Gök anlamını veriyor.
Ellerimizi Göğe doğru acar dua ederiz ya!).
Bilge dayımı 1964 yılında kaybettik. Allah rahmet eylesin,
mekânı cennettir inşallah.
Yazan İbrahim Balcı
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)