Mucize doktoru heyecanla izliyoruz. Dr. Ali Vefa hastalarını kurtarabilmek için çabalıyor. Hepsinin derdine derman
oluyorsa da babasının rahatsızlığına çare olamıyor.
Be çocuk zamanımı, dünyayı koronavirüs kavururken, sessiz sedasız bazı semtlerde koronavirüsten ölen hatsalar için mezarlık yeri tespit edilip ölenler için mezar kazıp hasır bekletilirken, senin ne işin hastanede hastalarla uğraşmaya. 83 milyon Türkiye’de insanlar sokağa çıkamıyor, yemekten kesildi, sıkıntı doruk, sen bunları kurtarabilmek için koronavirüse çare arayacak yerde, filmde kahraman oluyorsun! Ama yine de rolünü çok iyi oynuyorsun. Tabii bizde üzerimize düşen oyunu oynamaya devam edelim. Bakalım neler olmuş…
Bir dost telefon etti. Şu konuları da yazılmayı unutma. Sırası gelecek dedim. Bari aklımda iken birini yazağım. Sarıyer lig
maçlarını hep Şeref, Beykoz, Vefa, Eyüp, Şenlikköy, Maltepe, Kartal, Pendik gibi sahalarda oynardı. Sarıyer’in kendinin lig maçlarını oynayacağı bir stadı yoktu. Stadı olmayan bir takımın da şampiyon olması çok zordu, Şampiyon olmasına olurdu ama çok güçlü takımı olması ile olurdu. Sarıyer stadı o zaman mükemmel bir çim zemine sahipti. Haftada bir ancak antrenman yapabiliyorduk. Portatif tribünleri vardı… O sırada iktidar değişikliği oldu. DYP iktidar oldu. İstanbul İl Spor
Müdürü de Rizeli arkadaşımız Yusuf Şehirli oldu. Yusuf Bey, Kulübümüz yönetici rahmetli Fuat Saruhan’ın hem Rize’den mahalle komşusu hem Rize ve hem de Üniversiteden okul arkadaşı, adeta kardeş gibi. Fuat Saruhan rahmetliyi saldık Yusuf Beyin başına, yalvardı, rica etti Yusuf Beyi Sarıyer’e getirdi. Sahayı gösterdik, yalvar, yakar, arkadaşlığı, komşuluğu, particiliği kullanarak Stadı açarım sözünü aldık. Hemen Stadın eksikliklerini gidermeye başladık. İl Müdürlüğü de yardımcı oluyor tabi…
Bize Futbol Federasyonundan “Sahada futbol oynanmasında sakınca yoktur diye bir yazı alın, Beden Terbiyesi Genel
Müdürlüğüne de imzalatın, stadı açayım” dedi. Ankara’ya için Faruk Yılmaz ile anlaştık gideceğiz. Trenle gece 21.00 yola çıkacağız. Cemal Morgül yanımızdan ayrılmıyor, ille oda gelecek. Cebimizde zaten para yok, bir kişi daha gelmesi olacak iş mi? Bakkal Salih’in önünde duruyoruz aklıma hınzırlık geldi “Cemal sen burada bizi bekle geliyoruz, sakın ayrılma gideceğiz” dedim. O bekleyedursun biz Faruk Yılmaz’la yola çıktık. Saatlerce beklemiş zavallı. Ankara’dayız hava buz gibi -20, hiçbir resmi dairede kalorifer yanmıyor, herkes palto ve battaniye ile çalışıyor. Federasyon Başkanı İbrahim İskeçe idi. Yanına gittik, yanında iki üç kişi var, telefonda birisine “Sarıyer haklı, verilen raporların hepsi aynı şeyleri yazıyor, hükmen yenilgi kakarı
kesin değiştiremeyiz” dedi. Yandaki adamlar Kocaelispor yöneticileri, konuştuğu Kocaelili bir milletvekili. Bizi görünce “Gördünüz ya” dedi.
O maçı (Sarıyer Kocaeli maçı ilk devreyi 2-0 mağlup bitirdik, ikinci devre arka arkaya üç gol attık. Üçüncü golden sonra saha karıştı yan hakemin kafasını yardılar ve maç yarım kaldı) 3-0 hükmen kazandık. Bu patırtı da biz “Sahada futbol oynanmasında sakınca yoktur” yazısını aldık. Hemen Bed. Ter. Gen. Mür. Lüğüne gittik. Gen. Müd. Yardımcılarından biri İsmail Bey (soyadını hatırlamıyor) yanına gittik, oturttu (sırtında ceket, palto ve üzerinde battaniye) var.
Anlattık durumu, Or. Fakültesinde çalıştığımı söyledi, bana Tahsin Akalp’i sordu beraber çalışıyoruz, Bizim kürsüde asistan dedim. Meğer Harp Okulundan arkadaşı imiş, hemen yazıyı verd, yanından ayrıldık. Ahdım vardı yazıyı alır almaz “Balcı basar…” diye bağıracaktım. Odadan çıktık, koridoru geçtik “Balcı basar…” diye bağırdığım anda adımımı da merdivene attım, gerisini anlatmaya gerek yok, meğer merdivenler buz tutmuş sırt üstü 14 basamak aşağıya kadar yuvarlanarak indim. Benim
halimi düşebiliyor musunuz? Faruk’un gülüşü hala gözümün önünde! O hafta Sarıyer stadı açıldı ve ilk maçta Bandırmaspor’u 2-0 mağlup ettik (Goller: Serdar, Garo). Allah bilir belki de Cemal Morgül hala bekliyordur!
1954 kışı, müthiş kar ve o kadar da soğuk bir. 23/24 Şubat gecesi müthiş kar yağışı var. Sabah kalkanlar denizi görünce küçük dillerini yutacak gibi oldular. Deniz karla kaplı. Müthiş bir şey, hemen sahile indik. Meğer deniz buz tutmuş. Tuna çözülmüş, akıntı ile buzlar boğaza girmiş ve boğazda durak yapınca boğaz buzla kaplandı. Vapur iskelesi ile kumsal arasında çift kale maç oynadık. Garipce’den Poyraza yürüyerek gidenler, deniz üzerine masa kurup kafa çekenler oldu. Bu durum iki üç gün devam etti. Sonra kısmen buzlar çözüldü. Kimin aklına geldi ise Ali Şengün Resin alamana kayığını aldık, bir de op boğazın ortasına gittik. Ada gibi bir buzun üzerine çıktık, bata çıka voleybol oynadık O arada uzaktan bir vapur göründü geliyor. En
büyüğümüz Recep Kuldaş’tı (22 yaş) “Arkadaşlar herkes alamanaya binsin, vapurun yapacağı dalga buzları dağıtır köpek gibi boğuluruz” dedi. Apar topar alamanaya bindik, vapur dalgası gelir gelmez Recep’in dediği gibi buzlar dağıldı, eğer arkadışımızın dediğini yapmasaydık boğulup gidecektik belkide… (Alamanada olanlar: Elektrikçi Süreyya, Recep Sandalcı (ölü), Ben, Recep Kuldaş, Cemalettin Akçay (Ölü, )Demir Baytar, Adnan Şengün (Ölü), Ergün Dereli, Rıfkı Bilgi Demircioğlu (ölü), diğer üç kişiyi resimde tanıyamadım) .
Kulüpte yöneticiliğim sırasında futbolcularla çok yakın olmuşumdur (Kenan Dereli’nin taktik icabı, bunu Eyüp Odabaşı da devam ettirdi). Böyle olunca futbolcular sık sık çalıştığım yere gelir giderlerdi. Her ayın on beşinden sonra kesinlikle kaleci Şeref Göze ile solbek Selgar Ergüven bana gelirlerdi. Eveler gevelerken harçlık istediklerini anlar verirdim kırk elli lira neşe ile giderlerdi. Yıllar sonra hepsi iş güç ve çoluk çocuk sahibi oldu bir gün eski futbolcular yemek yerken Selgar açıkladı (Paramız bitince şaraptan
mahrum kalıyorduk, sana gelip para alır şarap işini hallederdik” diyerek itirafta bulundu. Sanki biz onlara parayı ev geçindirsinler diye veriyorduk.
Bir de Ankara ‘da Güneşspor maçımız vardı, lig ikincisi olarak gittik. Güneşspor Başkanı rahmetli Avni Bey “berabere kalalım durumumuz kötü” dedi. Kabul etmedik. Maça çıktık, o ne! Rakip takım futbolcularında numaralar 22 den başlıyor 99 kadar değişik numaralar. İlk beş dakikada 2 gol yedik ve dağıldık 6-0 mağlup olduk.
Herkes futbolcular, bilhassa Şeref takımı sattı dediler. Bu durum 35 – 40 yıl öyle anıldı. On yıl kadar önce Eyüp Odabaşı eski futbolculara her yıl verdiği yemeklerden birinde Selgar Ergüven itirafta bulundu;
“Bizim için güneş maçını sattı dediler, böyle bir şey yok. O maça çıktık karşımızda değişik numaralı futbolcular çıktı, biz adamlarımızı bulana kadar iki gol yedik ve dağıldık, olay budur” diyerek durumu
izah etti. Av Bey öleli 25/30 yıl oldu, onun sırt numarası oyunu 20 yıldan beri uygulanıyor.
Raj Kopar’ın meşhur filmi İstanbul’da ful çekiyor. Mevsim uskumru mevsimi! Fotr şapkalı, eski ama ütülü takım elbise, sırtında pardösü ve elinde şemsiyeli bir adam geldi. Bir dizi uskumru, gitti sebzeciden de iki yeşil soğanla kıvırcık salata aldı ve yürümeye başladı. Yürürken de “ Averemu, averemu…” diye ahenkli bir şekilde söyleyerek gidiyor. Fırlamalar takıldı peşinden olanlar da averum, averemu diye yüksek sesle tempo tuttular, adamın peşinden yarım saat gittiler. Ne oldu ise oldu. Birkaç gün sonra adam karısı ile geldi.
Aynı balıkçıdan balık alırken kadın, balıkçıya d urumu anlatarak “geçen hafta balık aldı geldi. O günden beri yatıp kalkıp averemu diye bağırıyor ne oldu buna siz biliyor musunuz” dedi…
Balıkçı şaşırdı tabii ama orada olan fırlamalar da ne olur olmaz diye dağıldılar. Demek ki adam zaten biraz aklı evveldi, tamamen aklı evvel oldu.
SOKAĞA ÇIKAMAMAK YARINDA BİR ŞEYLER YAZDIRIR BİZE…
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)