Faturalar ardı ardına gelmişti. Elektrik, su, doğalgaz ve
telefon! Kira da çabası! Ödemelerin bir iki gün ara ile yapılması
gerekiyordu. Cüzdanına baktı, hanımına bir iki söz etti, olmadı
çocuklarından medet umdu. “Peki, bir şeyler yaparız” gibilerden bir
söz duymadı.
Yaşı seksene yakındı. Emekliydi ve emekli maaşı ile
geçiniyordu. İki çocuğu vardı. Kızı eşinden ayrılmış baba evine
dönmüştü, birde çocuğu vardı beş altı yaşlarında. Oğlu güçlü kuvvetli,
çalışkan ama o da şu koronavirüs nedeni işinden ücretsiz çıkarılmıştı.
Hangi birine yetecekti? Kıyıda köşe de birikmişi üç beş kuruşu da
yoktu, zaten hiç olmamıştı ki! Memleketinde avuç içi kadar bir malı
vardı, onu da satıp kızını evermişti. Kala kal tek maaşa kalmıştı. Bu
para ile geçimini devam ettirecekti…
Enver Bey eline bir kâğıt kalem aldı ve yazmaya başladı:
Ev kirası 1.050, doğalgaz 325, elektrik 110, su 50, telefon 40 ve
ayrıca 163 lir taksiti vardı ödenecek. Neyse doğalgazın iki üç günlük
gecikmesi var, olsun pek etkilemez ama ödeyeceklerim tutarı 1738 lira…
Kâğıdı kalemi masanın üzerine bıraktı, yavaşça doğruldu ve paltosunu
giyip eşine; “ben birazdan gelirim” deyip evden çıktı. Düşünceliydi,
ödemeler belini büküyordu. Ödemeleri yaptıktan sonra elini çok az para
kalıyordu. Ay sonunu nasıl geçirecekti? Bu düşüncelerle yürümeye
başladı. Sokakta hayli insan vardı. Demek ki bunlar hep 20 yaş üstü
ile 65 yaş altı insanlardı. Ama çoğu ya bir bankta oturuyor ya da sağa
sola gidip geliyorlardı. Tabii bir kısmının iş bekledikleri kesindi.
Öyle ya gündelikçilerin ekmek kapısı, çıkacak her hangi bir işti.
Başka ne yapabilirlerdi ki?
Enver Bey bin bir türlü düşünceler içinde bankaya doğru
yürümeye başladı. Hayli bir mesafe vardı. Şehit Mithat caddesine doğru
yürüdü, İş Bankasının önünde durdu. Hemen hemen kimse yoktu. Bankada
bir memur gördü, ama o ATM ye yöneldi. Çıkardı kartını cebinden ve
yatan emekli maaşını çekti. Kartını alıp, parayı saydı ve cebine
koyup, döndü. Karısında iki polis…
“Hayrola amca?” dedi birisi. Bir diğeri de:
“Ne yapıyorsun?” diye sordu. Enver Bey şöyle bir baktı suratına sonra da:
“Ne yaptığımı görmedin mi polis oğlum” dedi..
“Görmesine gördüm de, sokağa çıkma yasağı var bilmiyor musun?”
“Biliyorum, biliyorum, bilmez miyim?”
“O halde neden sokaktasın? Yasakları çiğnedin. Şimdi sana ceza
yazacağım”. Şaşkındı Enver Bey, elleri titremeye başladı sonra da:
“Ne cezası bu oğlum?”
“Dedim ya baba sokağa çıktığın için ceza keseceğim!”
“Yapma evlat, bizim ceza verecek halimiz mi var. Mecbur
olmazsam çıkar mıydım sokağa?
“Israrlı sokağa çıkmamanız, çıkanlara ceza kesileceği
anons edildi, duymadınız mı? Benim görevim ceza kesmek. Ver bakalım
hüviyetini…”Enver Bey, söylene söylene hüviyetini çıkarıp verdikten
sonra:
“Bu ceza ne kadar?” diye sordu zoraki gülerek…
“3.182 lira…
”
“Nehhhh, 3 bin 182 lira mı? Ben de bu kadar para ne arar?
Siz aklınızı mı yediniz? Benim maaşım o kadar bile değil. Oldu olacak
canımızı da alın da kurtulalım” diyerek eline tutuşturulan kesilmiş
makbuz ile hüviyetini alıp uzaklaştı.
Enver Bey, doğru eve gitti. Pür hiddet! Kime çatsa, kimden
hıncını alsa” Paltosunu çıkarıp attı sonra da, masanın üzerine
bıraktığı borç ödeme kâğıdını alıp baktı ödeyeceği faturaların
parasını aldı, artanını dolabında ki para kutusuna yerleştirdi.
Elindeki para makbuzunu da bantla tutuşturarak duvara astı, altına da
“Allah bana ben size” yazan bir kâğıt ekledi. Sonra kahkaha atarak
konuştu:
“Ulan ben de böyle para hiç olmadı ki. Kim kime ödeyecek?”
Enver Bey başını iki eli arasına alıp bir süre düşündükten
sonra balkona çıkıp avazı çıktığı kadar bağırdı: “EVDE KALIN PARANIZ
CEBİNİZDE KALSIN”
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)