ABD de polis, sabıkalı da olsa bir vatandaşını önce darp
ediyor, sonra yere yatırıp, dizi ile boğazına basarak nefes almasını
önlüyor. Zenci bağırıyor, “bırakın nefes alamıyorum”. Polis aldırış
etmiyor ve beş dakika böyle kalan zenci vatandaş Boys ölüyor.
Sanki olay biraz Gezi olayları nedeni ile ölenlere
benziyor gibi… Kimi başına aldığı plastik mermi ile aylarca yoğun
bakımda yatıp öldü, kimi de sokak ortasında polislerin tekme-tokadı,
bazı esnafın yumrukları ile yoğun bakımlık oldu ve öldü…
Batı demokrasilerinde halk duyarlıdır. Muhatap suçlu da
olsa onu öldürmek değil, yakalayıp adalete teslim etmek önemlidir.
Eğer vurdu kırdı eylemine devam ediyorsa o zaman silahlı müdahale
yapılabiliyor. Böyle bir durum olmadığı için ABD halkı galeyana
geliyor ve protesto gösterileri yayıla yayıla tüm ABD’ yi sarıyor.
Sonuçta polis başa çıkamayınca dünyanın başına bela olan Trump devreye
giriyor ve orduyu devreye sokuyor. Hatta Kutsal İncili eline alıp
Beyaz Saray önünde shov yapıyor. Ama orası Amerika, Trump’un bağlı
olduğu kilisenin papası, Trump için çirkin bir iş yapmıştır
diyebiliyor…
ABD’ de iş çığırından çıkıyor, göstericilere karşı polis
şiddetini arttırdıkça, protestocular da sertleşiyor ve işi çok ileri
götürüp yakıp yıkmaya başlıyorlar önüne gelen her şeyi. Bunu da talan
takip ediyor. İşin rezilliği çıkıyor…
Düşünüyorum, dünyanın en büyük ekonomisi, teknoloji devi
neden bu hale geldi? Oysa böyle bir soru benim hiç sormamam gerekir,
çünkü ben hiç ilgilendirmiyor. Ama düşünüyorum; madem ki varım ben de
bir yerde olmalıyım. Şöyle 1950 lere gidiyorum. Marshall yardımı, Ko
re Savaşı, Vietnam Savaşı, İranda softa devrimi, Afrika’da bitmeyen
kabile savaşları, asırlardır devam eden yer altı kaynaklarının
savaşları, Mısır’da sürekli darbeler ve devrilen hükümetler, Libya
lideri Kaddafi’ye yapılan oyunlar ve bir devletin kan gölüne
çevrilmesi, Tunus, Ürdün, Lübnan, İran-Irak Savaşı, İrak-Küveyt
Savaşı, B.O.B. projesinin uygulamaya geçirilmesi, Irak’a yoktan yere
nükleer silah yapılıyor diye Savaş açılması (Sanki ABD de
yapılmıyormuş gibi), Saddam’ın rezilane bir şekilde öldürülmesi ve
Irrak’ın cehenneme çevrilmesi… Yetmedi Suriye’ye önce yaptırım
uygulanması, sonra da Suriye’ye baskın verilerek çoklu bir savaşın
başlatılması….
Biraz düşünüyorum da aklıma geleni içimde tutamıyorum.
Yahu bütün bu oyunları sahneye koyan kim? ABD! Neden, ülkesinin
dünyayı iktisadi abluka altına alması, tüm dünyaya hâkim olması için…
Bütün bu olayların altından ABD nin büyük menfaati çıkıyorsa o zaman
sadece bu ülkelerde ölen ve öldürülen binlerce, milyonlarca insana
acırım ama ABD de bela okurum. Bir şey söyleyeceksem de “OH OLDU, DAHA
BETER OLUN” derim sonra da
“Kapitalist düzenin doymazları! Çekin ellerinizi milletlerin
üzerinden, toplumlar rahat yaşasın diye bağırırım.
Dilerim, yoktan yere akıttığınız kan içinde boğulursunuz…
Oysa Sarıyer Spor kulübü Kafeteryasını yazacaktım. Üçüncü Pazar
izinliydik sokağa çıktık. Bir eksiğimin olduğunu gördüm. Her üç
iznimde sanki kafeterya oturanlarının hepsi erkekmiş gibi kendimizden
söz ettim. Oysa kafeteryamızın gülü, çiçeği olan Sarıyerli hanım
arkadaşlarımız var. Onlar Sarıyer’in aşka güzellikleridir. İlkokuldan,
ortaokuldan, liseden arkadaşlarımızdır… Onlar kafeteryanın her gün
devamlı gelenleridir. Bazıları mahalle, sokak komşularımızdır. Biz
birbirimizi tamamlarız. Bir gün görünmez olanı gözler arar, sorarız
nerede olduğunu, hasta ise sağlıklar dileriz. Geldiklerinde
oturacakları masa da bellidir. Selam alır, selam verir, esenlikler
dileriz birbirimize. Onlar, bizim, biz onların tamamlayıcısıyız demek
isterim…
Yani, Sarıyerliler birlikte güçlüdür, birlikte üzülür, birlikte
seviniriz. Çünkü birlikten kuvvet doğar, Sarıyerliler kuvvetli ve
güçlüdür. Hep öyle kalacaktır, var olan dostluk yaşatılacaktır.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)