Siyasetle ilgilenen kişilerde gene kafalar karışık.
-Yezit dedikleri, Irak Başbakanı Maliki’yi Türkiye’ye davet ettiler.
-Çin’den, teknolojisi ile birlikte füze alımına giriştiler. Atlantik ve Avrupa buna şiddetle karşı çıktı.
-AKP iktidarının bu güne kadar ki, Atlantik bağımlılığı ile bağdaşmayan, hatta Kemalist subayların ve aydınların Silivri’de tutsak edilmesine sebep olan Avrasya konusu, kendilerince gündeme getirildi.
-Çin ile Türkiye arasındaki ticari ilişki 20 milyar doları aştı.
-Sünni Hilal yıkıldı.
Bu ve buna benzer konuları alt alta koyduğunuzda, bazı sancıların olduğunu anlamış olursunuz.
Burada “ne oluyor’ u kavramak için konuyu ikiye ayırmalıyız.
1-Dünya hangi dengelere eğilim gösteriyor?
2-Türkiye’nin Avrupa ve Atlantik bağımlı dünyasında neler oluyor?
Yani “hayatın yeni akışı” karşısında, Türkiye’nin çıkarları ne yönü gösteriyor?
ABD’nin Irak Afganistan Libya gibi ülkelere silahlı saldırısı, dünyanın gidişatını, Amerika’nın istediği yönde geliştiremedi.
Amerika’nın dünya jandarmalığındaki gerilemeler, Asya’da artan üretime bağlı ticari gelişmeler; yerleşik anlayışları yerle bir etmeye başladı.
Ben buna kestirmeden, daha iyi anlaşılsın diye, ticaret ilişkileri siyasi ilişkileri gebe bıraktı diyorum.
Önümüzdeki günlerde bu ilişkilerden doğacak bebekleri bekliyoruz.
Bolomberg Televizyonunda, şöyle bir tartışmaya şahit oldum.
Konuşmacılar, ABD’li gazeteci ve strateji uzmanlarıydı.
Konu; ABD dünya egemenliğini yitirirken, boşalan bu yeri Çin doldurabilir mi” idi.
Konuşmacıların birleştiği husus ise; “Çin süper bir devlet olur ama dünyayı değiştirecek bir vizyonu yoktur. Demokrasi ihraç edemez.” Oldu.
Tercüme etmek gerekirse; Çin üretir ve satar. Onun ötesinde bir etkinliği olmaz demek istiyorlar.
Bunu derken de, şunu demiş oluyorlar.
Çin başkalarının iç işlerine karışmaz. Ama ABD başkalarının iç işlerine karışır. Ve oraya demokrasi ihraç eder.
Yani bildik ve eskimiş yüz yıllık anlayış.
“ABD demokrattır. Çin değildir.”
Dolayısı ile dünyayı yönetmek Amerika’nın hakkıdır.
Eğer gerçek bu olmuş olsaydı, hem buraya gelmezdik, hem de hegemonya tartışması da olmazdı.
Durum, ABD’ni tayin ettiği rotadan hızla çıkmakta, yeni dengeler hızla kurulmaktadır.
1829 yılından beri, Batı ile inişli çıkışlı birliktelikler yaşadık.
Hep onların dediklerini yaptık, hep onlar kazandı biz kaybettik.
İçimizdeki etnik ve mezhepsel bölünmeleri hep kendi lehlerine, bizim aleyhimize kullandılar.
Sonunda da, NATO adı altında gelip bizi yönetir oldular.
Suriye halkının emperyalizme karşı direnişi sayesinde, Orta Doğuda kartlar yeniden karılacak.
Türkiye kendi ülkesinde yaşayacağı bir kaos’u Suriye’nin direnişi sayesinde savuşturdu!
Artık yolumuz Avrasya yolu olmalı, bölge ülkeleri ile işbirliği ve ittifaklara gidilmelidir.
Türkiye’nin önündeki gerçek 11 yıl önce de buydu. Şimdi de budur.
25.10.2013, bulentesinoglu@gmail.com
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)