Açılım Sürecinin bir Amerikan projesi olduğunu söyleye geldik.
Aslında, bu Amerikan projesi sadece bu günün meselesi ve ürünü değildir.
ABD’nin Irak’ı bölmeyi kafasına koyduğu günden beri var olan bir projedir.
Birinci Körfez Harekâtı, arkasından Irak’ın işgali, 37.ci Paralelin Kuzeyine, otorite boşluğu yaratarak, Irak’ı, sonrada, Türkiye’yi bölme harekâtı, 1991’den beri süren bir süreçtir.
Irak’ın Kuzeyinde, Kürt Otonom Bölgesinin, ABD ve Türkiye eliyle gerçekleştirildiği bir harekâttır.
Liberal ve Amerikan bağımlısı siyasi iktidarlar, NATO’nun içindeki ordu, bizi bu günlere getirmiştir.
1996 yılından sonra, ordu içinde gelişen milli hareketlenme, bu gelişmeye muhalefet eder oldu.
Amerika büyük amacına ulaşmak için, hem koalisyon iktidarlarını, kuracağı gerici bir hükümetle, hem TSK’nın da hizaya getirileceği planıyla, ekonomik tetikçileri de kullanarak, önceden hazırladığı AKP iktidarını yönetime taşıdı.
Bir bakıma, Sorozcu devrimler, 2003 yılında iktidar olmuştu.
Gelişmeler ABD’nin planladığı gibi oldu.
Ordu milli hareketlenmesinin bedelini Ergenekon ve Balyoz gibi tertiplerle ödedi.
Orduda ve bürokraside milli unsurlar temizlenince, Açılım Sürecinin, yani bölünmenin başlatılmasının zamanının geldiğine karar verdiler.
Oslo Görüşmelerinin ses kayıtlarında, duyduğumuz Amerikanca Ses, bölünmenin gerçek mimarı olarak, işini yürütüyordu.
45 yıldır, hiçbir Cumhuriyet Hükümetince onaylanmayan İkiz Yasalar Mecliste oylanıyor, bölünmenin anahtarlarından olan Bölge Kalkınma Ajansları Yasası Meclisten geçiyordu.
Hangi yasanın, ne zaman geçeceği halkın hazım derecesine göre, ABD tarafından takvime bağlanıyordu.
Uzatmayalım. Halkımız bu süreci yaşadı ve yaşıyor.
Terör örgütüyle, bir masaya oturmak ve yapılacak işlerin hangi sıra ve zamanlama ile yapılacağı, günü geldikçe açıklanmaya başlandı.
Ergenekon ve Balyoz Tertipleriyle TSK’nın direnci kırıldı. Halkın zihninin alt-üst edilmesi ise, her gün 17-18 televizyonda, AKP’nin bölünmeden yana militanları ve PKK’nın siyasi temsilcileri vasıtasıyla sağlandı.
Böylece, halkın bir bölümüne, devletin terör örgütü ile bir masaya oturması kabul ettirildi.
Kabul etmeyen bölümüne ise, günlerce hakaret edildi. Simgesel siyasi şiddet uygulandı. Mitinglerine acımasız şiddet kullanıldı.
Siyasi ortam bu şekilde sürüp giderken, PKK kendine verilen sözlerin tutulmasını istedi. Seçimler yaklaşırken terör eylemlerini azalttı. Seçimler sonrası, biraz müzakere, biraz şiddet vasıtası ile zaman kazanıp, örgütünü güçlendirdi.
TC ibaresinin devlet dairelerinden kaldırılmasını PKK istedi bunlar yaptı.
PKK, Milli Bayramlarımıza müdahale et dedi, ettiler.
Mustafa Kemal devrimlerine, zaten AKP ve PKK birlikte savaşıyorlardı. Birlikte saldırmaya devam ettiler.
PKK Andımız kaldırılsın dedi, kaldırdılar.
Velhasıl PKK milli değerlere karşı saldırdı. AKP bunların isteklerini yerine getirdi.
Milli değerlere ne kadar çok saldırılırsa, millet o kadar hızlı çözülür diye düşündüler.
Milli kahramanların yerine, Kurtuluş Savaşında, emperyalistlerle birlik olanların heykelini diktiler.
Bir gün milletin patlayacağını hesaplayamadılar. Patlasa bile, silah bizim elimizde, tepelerine ineriz diye düşündüler.
Şimdi bu işin sonuna geldik.
Neden sonuna geldik?
Çünkü artık, PKK devletini istiyor. Toprak istiyor. Kendi bayrağını istiyor.
Türk halkının bölünme yolunda daha fazla hazmını beklemem diyor.
Türk halkı da diyor ki, ben sana toprak falan vermem.
AKP biraz daha zaman kazanmak için; iyi PKK, kötü PKK oyununu önümüze koymaya çalışıyor.
Öcalan iyi imiş! Kandil ve bazı Kandil yöneticileri kötü imiş!
Terörle masaya Amerikan denetiminde otururken, terörün zaman ve kuvvet kazanmak için, plan yaptığını bilmiyor muydun?
Türk halkı hem AKP’yi hem PKK’yı yenecek güç ve iradeye sahiptir.
Bu irade yavaş da olsa arık harekete geçmiştir.
Yunanistan da Anadolu’yu işgale başladığında, halkımız Şeyhülislam’ın fetvalarına bakıyordu. Ne zaman Yunan Bayrağa ve İzmir’e saldırdı. Direniş başladı.
Zaten ne olduysa ondan sonra oldu.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)