“ ‘Allah’ım, çıkacağım şehirden selametle çıkmayı, gireceğim şehre emin olarak girmeyi, bana nasip et. Tarafından zafer getiren bir kudret lütfet bana’. Hz. Peygamber’in bu dua ile emredilmiş olması O’nun Mekke’den çıkabileceğinin işaretini de veriyordu. Göç. Doğduğu, çocukluğunu, gençliğini, peygamberlikten önceki kırk yıllık hayatını ve peygamberliğinin on üç yılını geçirdiği sinesinde Kabe’yi barındıran tarihi Mekke şehrinden ayrılış. Bu kaçınılmaz bir göçtü artık”. Prof. Dr. Bekir Topaloğlu hocamız hicreti anlatırken, ’İslam Tarihinden Yapraklar’ isimli eserinde bu cümleleri kullanıyor.
Müşriklerin Mekke’de Hz. Peygamber’in risalet görevini zorlaştırması sonucu, müslümanlar ilk önce Habeşistan’a -şimdiki Etiyopya- hicret etmişlerdi. Önceden beri olagelen bu olumsuz koşullar üzerine müslümanlar,‘Allah’ın izni ile’ (Al-i İmran, 3/195; Nisa, 4/100; Enfal, 8/72, 74, 75; Tevbe, 9/20; Nahl, 16/41) bu sefer Yesrib’e hicret ettiler. Hz. Peygamber, müşriklerin ölüm amaçlı takiplerinden kurtulmak için, üzerinde bulunan emanetleri sahiplerine vermek üzere Hz. Ali’yi görevlendirerek Meke’de bırakmış –Hz. Ali, görevi yerine getirdikten sonra bir hafta sonra Yesrib’e hicret etti- sonra da Hz. Ebubekir ve bir gayr-i müslim rehber eşliğinde Yesrib’e doğru yola çıkmış, Sevr Tepesinde üç gün geçirmişti. Sonrasında Mekke’ye bakarak bize, kişinin doyduğu yer ne kadar farklı olsa da, -övünme aracı yapmadığı sürece- doğduğu yere/vatanına karşı sevginin doğallığını öğreten, ‘Ey Mekke, yeryüzünde en çok sevdiğim senin topraklarındır. Ama ne yapayım ki, beni burada yaşatmıyorlar’ cümlelerini söyleyerek hüzünle Yesrib’e hareket etti. Daha önce iki kez Akabe’de buluşup İslam’ı kabul eden Yesrib halkından bazıları, O’nu tanıyorlardı. Bir sabah namazı sonrası bekleyişte Hz. Peygamberin geldiğini gören Yesrib’liler, ‘veda tepelerinden ay doğdu üstümüze, dünya durdukça şükür gerekli oldu bize, ey bize gönderilen, ferman getirdin bize’ anlamındaki, ‘taleal bedru aleyna min seniyyetil veda’, vecebeşşükrü aleyna men dea lillahi da’ diye ilahi olarak okuduğumuz ancak o zaman kahramanlık türküsü olan cümleleri; kadın erkek, yaşlı genç sokaklara dökülerek, evlerinin damlarına çıkarak okumuş ve sevinç gösterisinde bulunmuşlardı. Hz. Peygamber’in de bu sırada onları büyük bir hoşnutlukla karşılaması bize; bir milletin müziği folkloru vb. her ne ise; Kur’an ve Sünnet’le çelişmediği sürece; dinin onlarla bir sorununun olmayacağını öğretiyor. Hz. Peygamber Yesrib’ lilerin eşliğinde Ranuna Vadisindeki Ben-i Salim yurduna varınca, Cuma Suresinin 9, 10 ve 11. ayetleri nazil olmuş ve peygamberimiz orada ilk Cuma Namazını –buraya Cuma Mescidi inşa edildi- kıldırmıştı. Bunu takiben Kur’an-ı Kerim’de ‘Takva Mescidi’ (Tevbe, 9/108) diye geçen ‘Kuba Mescidi’ inşa edildi. Peygamberimiz sonradan İstanbul’u kuşatma seferinde Eyüp semtinde şehit düşecek olan Abdullah bin Zeyd’in –biz Eyüp Sultan diyoruz- evinde; yedi ay misafir kaldı. Sonra da -inşasında kendisinin de çalıştığı-, mescid, sofa/okul bölümleri de olan Mescid-i Nebevi inşa edilerek peygamberimiz burada mescide ev olarak kullandığı bölüme taşındı. Mescid-i Nebevi’ de sofa/okul olan bölümde yetişen öğrencilere ‘Ashab-ı Suffa’ denirdi. Hz. Peygamber de onları insanları idare etmek ve İslam’ı öğretmek üzere değişik bölgelere gönderiyordu. Hem Mekkeli müşriklerin Yesrib’e kadar gelip verecekleri rahatsızlığın önüne geçmek, hem de Mekke’de her şeyini bırakarak gelen muhacirlere yardım edilmesini sağlamak amacı ile, Yesrib’ deki müslümanlarla-onlara yardım ettiklere ‘ensar’ denir- Mekke’den gelen müslümanları –bunlara muhacirler denir- bire bir kardeş ilan ederek aralarında ‘Kardeşlik Sözleşmesi’ ni tesis etti.
Hz. Peygamber, Yesrib’te yahudiler, müşrikler, hıristiyanlar, müslümanlar vb. inanç kesimlerinden oluşan geniş katılımlı bir toplantı düzenleyerek, ittifakla alınan kararla ilk anayasayı hazırlaması; çok önemlidir. Cahiliye Dönemi’nden sonra ilk anayasa olan ve kaynaklarda, ‘Medine Sözleşmesi/Medine Şehir Beyannamesi’ diye geçen bu sözleşmenin; ilginç maddeleri şöyle özetlenebilir; ‘bir saldırı olduğunda hep beraber şehir savunulacak, şehrin kalkınması için hep beraber çalışılacak, herkes inanç ve ibadetini uygulamada özgür olacak’. Hz. Peygamber’in bu uygulaması ile, insanlığı; aşiret yaşantısından kurtarıp hukuka bağlı yaşama geçirmesi sonucu Yesrib; adını ‘şehir’ anlamında ‘Medine’ olarak değiştirdi. Bunun için biz, kurallara bağlı olarak hayatını tanzim edenlere; ‘medeni/çağdaş insan’, bu yaşama da,’ medeniyet/çağdaşlık’ diyoruz. Sözleşmenin içeriği bize, değişik inançlara mensup kişilerin; bozgunculuk yapmadıkları sürece aynı ülkede yaşayabileceklerini öğretiyor. Yine peygamberimizin burada uyguladığı ve İkinci Mehmet/Fatih’in de İstanbul’un Fethi’nde her inanç mensubuna sağladığı inanç ve ibadet özgürlüğü; aslında Kur’andaki , ‘Dinde zorlama yoktur’ (Bakara, 2/256) ilkesinin uygulamaya geçirilmesidir. Kur’andaki; ‘Daha önce yurt edinmiş ve gönüllerine iman yerleşmiş olan kimseler, kendilerine göç/hicret edip/ gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri ihtiyaç halinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar; kurtuluşa erenlerdir’ (Haşr, 59/9; Enfal, 8/74) ayetlerde ensarın övülmesi bize; aynı sıkıntıya düşenlere yardım etmenin önemini anlatıyor. Her hangi bir dönemde hicrete zorlananların ecirlerinin açıklanması yanında (Enfal, 8/75), ‘Biz, hicret etme fırsatını bulamadık ve muhacir ödülü alamadık, izin ver biz de hicret edelim’ diyenlere Hz. Peygamber’in; ‘artık hicret bitmiştir, muhacir; Allah’ın yasaklarından kaçınandır’ buyurması; hicretin, kötü işlerden kaçıp güzel davranışlarda bulunma boyutunu ortaya koyuyor.
Hz. Ömer döneminde Ayın dönüş hareketleri (Yasin, 36/39)’ nin baz alındığı Ay Takvimi; yeniden yapılandırıldı. Başlangıç olarak da Güneş Takvimi (Yasin, 36/38)’ ne göre altı yüz yirmi iki yılında yapılan hicret; takvim başlangıcı, Muharrem Ayı’da senenin ilk ayı olarak kabul edildi ki, bu tarihten itibaren 1435 yıl geçti. Muharrem Ayı tarihte; onuncu gününde Nuh Tufanının bitimi ile iyi bir olaya tanık oldu. Yeni bir yıla girmeye şükretmek anlamında bu gün; çorba dağıtımı –Aşure Günü diyoruz- – ya da oruçlu –yahudiler de bu günü kutladığı için peygamberimiz; dokuz ile on veya on ile on birinci günlerde iki gün orucu önermiştir- geçirilir ki bu; nafiledir. Ayrıca siyasi erki elinde bulunduranlara biat edip etmeme sorunundan kaynaklanan Hz. Hüseyin’in şehit edilmesi de; Muharrem Ayının geçmişte sahne olduğu çok acı bir olaydır.
Herkesin, ‘Yeni Hicri Yılı’; mübarek olsun.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)