Her ne kadar içtenlikle yazmasam da Türkiye için 2000′ li yılları “muhteşem” olarak nitelendirmek yanlış olmaz. Bu yıllar bilim, uzay ve teknoloji alanında çağ atlamış yıllardır. Batılı ülkeler çağdaş, modern ve bilimsel alanlarda kendilerini geliştirmiş ülkelerdir. Bu gelişimleri sayesinde de daha da güçlenmiş, gelişmeyen ülkeler üzerinde hakimiyet sağlamaları da kaçınılmaz bir hal almıştır.
Turkiye, bu gelişmelerin hangi tarafında kalıyor kestirmek zor. 1900′ lü yılların sonlarında gelişmekte olan ülkeler arasında olan ulkemiz, AB’ ye girmek için müzakere anlaşmalarını yerine getirmeye çalışırken, iktidarın 2000′ li yılların başından beri yürüttüğü yanlış politikalar yüzünden AB parlamentosu anlaşmayı durdurma kararı almıştır.
Modern ve çağdaş yaşamdan uzaklaşma, özgürlüklerin kısıtlanması, eğitim sisteminin bozuk olması, adalet anlayışının dengesizliği, hukuksuzluk ve daha bir çok yanlış uygulamalar nedeniyle ülkemiz maalesef her geçen gün gerileşmeye doğru sürükleniyor.
2000′ li yılların başından beri halk üzerinde uygulanan yanlış algı yönetimi sayesinde yürütülen politikalar halkımızı bölmeye ve kutuplaşmaya itmiştir, Bunun en büyük sebeplerinden biri de dinin siyasete alet edilmesi en başta geliyor.
İktidar partisinin şimdilerde direttiği ve yürürlüğe koymaya çalıştığı başkanlık sistemi ise ülkemiz için en büyük tehlikeyi oluşturuyor. Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyetini yok etmeye ve ülkemizi kaosa sürüklemeye çalışan bir anlayış ile karşı karşıyayız.
Siyaset bir yönetim şeklidir. Siyasetçiler de halkı temsil edenler olduğuna göre, halkın istediği, benimsediği ve güvendiği kişiler olmalılar. Halkını düşünen ve toplumun çoğunluğuna hitap edecek politikalar üretebilecek vekiller olmalılar. Halkçı ve halktan yana olan siyasetçiler ülke yönetebilecek kişilerdir.
Yıllardır sadece kendi taraflarını koruyan, yandaş olmayanlara baskılar yapan, hukuku parçalayan, kendi çıkar ve menfaatleri uğruna adalete uymayan, demokrasi, eşitlik ve laiklik ilkelerini yok sayan iktidar partisi, Atatürk Türkiye’sinde yaşadığını unutmamalı.!
Bu ülkede Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı Cumhuriyet değerlerine sahip çıkan gerçek yurtseverler de var.
2000′ li yılların başından beri kendilerini Osmanlı döneminde yaşıyormuş gibi, padişahlık, sultanlık hevesiyle tutum ve davranış sergileyenler, ülkemize başkanlık sistemini getirerek kendisini tek başkan kabul ettirmeye çalışanlara tek cevabım şudur.!
Türkiye bir Cumhuriyet ülkesidir. Atatürk bu ülkenin tek kurucusu, komutanı ve lideridir.! Türkiye sahipsiz değildir.
Nihal Yeşilbaş
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)