Son Dakika Haberler

DENİZDEKİ BOĞULMALAR VE DEF-İ GAM/TEFİKAM VE ÜZERİNE..

DENİZDEKİ BOĞULMALAR VE DEF-İ GAM/TEFİKAM VE ÜZERİNE..
Okunma : Yorum Yap

Kimse kusura bakmasın ama; söylemeden geçemeyeceğim. Devlet artık şu halka açık olan uzun yüzme yarışlarını iptal etsin. Bir de şu durum var. Dünyanın her yerini geçtim, Çanakkale’den Hatay sahillerine kadar ülkemizde her yerde denize rahat girip serinlemeleri için güvenli olan yerler halka ücretsiz olarak açıktır. Ama, maalesef İstanbul bu durumdaistisnadır. Bu güzide ilimizde güvenli olan yerler, belirli kişilere kiralanmış ne yazık ki, halkın denize ücretsiz gireceği bir yer yok. Denize girmeye elverişli olan yerlerikiralayanlar ise, keyiflerine göre plaja giriş ücreti belirliyor -ki bu yıl plajlara giriş ücretlerinin en düşüğü yirmi TL’dir- oldukça da iyi para kazanıyorlar. Gerek dünya görüşü ve gerekse maddi imkanının sınırlı olmasısebebi ile bu güvenli yerlerde denize giremeyenler de yazın rutubet ve sıcağından serinlemek için mecburen güvensiz alanları tercih ederek denize giriyorlar ve doğal olarak boğulma vakaları da alabildiğine çoğalıyor. Hepimiz biliyoruz ki, ülkemizde bir ‘Kıyı Kanunu’ var ve bu kanuna göre de sahiller halkındır. Halkın sahibi olduğu alanlar, deniz kıyısında sudan içeriye doğru hemen hemen  beş altı metre derinliğindedir. Evet dediğim gibi bugün İstanbul’da yüzmek için güvenli olan yerler şahıslara kiralanmış ve halkın denize gireceği ücretsiz ve güvenli alan nerede ise;  bulunmamaktadır. Bana göre sahiller, asıl sahibi halka açılmalıdır. Ülkemizsahillerinde yüzmek için ücret ödenen bir yer var orası da Fethiye Ölüdeniz’dedir. Ancak ücretli girişin bölgesinin hemen yanında, ücret ödemeden denize girip yüzebileceği  çok güzel alternatif bir mekan halkın kullanımına sunmuştur. Bu yüzden diyorum ki, İstanbul’da da halkın her kesimine, gerek kadınlı erkekliolarak karışık ve gerekse kadın erkek ayrı alanlardaplajlar oluşturulmalı ve bu yerlerin belediyece kontrolü de sağlanarak halkın istifadesine sunulmalıdır. Bunun yanında başlangıçta da kısaca değindiğim konu ile ilgili olarak bir durum daha var.  Ben şimdiye kadar her gün Sarıyer Rumelikavak’ta açıktan bir kilometre kadaryüzüyordum ama, bugün itibarı ile artık bunu bırakayım mı acaba diye düşünüyorum. Zira,diyorum ki acabaplajlarda mantarlardan dışarı çıkması yasak olanlar bizi görünce imrenerek mi denize bilinçsizce açılıyor ve sonları da çok acı oluyor? Yani onlara kötü mü örnek oluyoruz? Bu yüzden diyorum ki; uzun yüzmeyelim artık, vazgeçelim bu işten. Bildiğimiz gibi İstanbul ve Çanakkale boğazlarında karşıdan karşıya yüzme yarışları düzenleniyor.  Aslında sporun yüzme branşınısevdirmek, sağlıklı yaşam alışkanlığı kazandırmak açısından bu çok faydalı. Ama, bu yarışların basın yayın organlarından duyurulması; acaba kötü örnek mi teşkil ediyor? Bu yarışlar şayet yapılasak ise, en azından ekranlara getirilip halka duyurulmasın mı acaba? Söz konusu yarışlar süresince kramp ve yorgunluk sonucu oluşabilecek boğulma vakalarına karşılık gerekli tedbirler alınıyor. Bu açıdan bir elbette herhangi bir sakınca yok. Çünkü işe tek taraflı ve ön yargılı olarak da bakmanın anlamı yok. Ancak bu durumu gören ya da buna özenen bazı iyi yüzme bilmeyenler, kendi başlarına kontrolsüz alanlarda uzun yüzmeyi deniyor ve maalesef  finalleri de iyi olmuyor. Eskiler ne güzel derler, ‘su ile şaka olmaz’ diye. Bir de silah için, ‘şeytan doldurur’ derler. Yani silahın haznesinde mermi unutursun, tetiğe aniden basar ve insanları öldürürsün. Seçimler öncesi idi, çok üst düzey bir kurumdaki koruma bir miting sırasında aynı hatayı yaptı, silahını gayri ihtiyari insanlara karşı tutunca; uyarmıştım kendisini. Çünkü atalarımız derler ya, ‘kaza kurşunu kalbe ve beyne girer’ diye. Elli defa vurmak için atsanız belki isabet edemeyeceğiniz kişiye, istem dışı bir durumla ateşte tek mermi ile ölümüne sebep olabilirsiniz.   Bunları neden mi yazdım? Dün her zaman olduğu gibi akşam üzeri denizde idim, gelince aldığım haber çok acı idi. Hafız Selçuk Kocaman, beni aramış ve ulaşamayınca da vatsap üzerinden telefonuma acı haberi mesaj olarak geçmişti. Sarıyer Reşitpaşa Mahallesi Merkez Mihrişah Sultan Camii İmam-Hatibi İbrahim Tanrıkulu’nun yirmi yaşındaki üniversite öğrencisi olan büyük kızı dün Sarıyer Kilyos ve Demirciköy Uzunya arasındaki koyda yani Karadeniz’de boğulmuş ve bir de kaybolmuş, cansız bedeni de bulunamıyordu. Doğruca Kilyos’a gittim Hafız Hüsnü Şener’le beraber ve gece yarısına kadar da orada kaldım. Şok olduk. Bizim için en zor olanı ise; sözün bittiği yerde olmamız ve ‘Allah; sabır versin’ demekten başka yapacak bir şeyimizin olmaması idi. Tonya’da şive bozukluğundan ‘Def-i Gam, ‘Defikam’ diye ifade edilir. Def-i Gam; birisinin başına elim bir kaza gelince, onu rahatlatacak, derdini hafifletecek nasihatte bulunmakdemek. İşte güya ağzı lâf yapan ben, bunu yani Tonya ifadesi ile tefikamı hiç beceremem. Donar kalırım bu durumlarda. Çünkü fayda vermeyecek konuşmalardan çekinir hatta bunları fuzuli yani boş ve bedavacılık, ‘güya ben de görevimi yaptım’ kandırmacası olarak kabul ederve bunu yapmaktan utanırım. Ateş, düştüğü yeri yakar’ elbette. Acılı Baba İbrahim Tanrıkulu, ‘hocam, sende mi bir şey diyemiyorsun’ dedi bana. Ne diyeyim, dondum kaldım. Sarıldım ve sıvazladım arkasını, Allah; sabrını verecektir dedim. Ayrıca, Allah’tan ümit kesilmez, belki de bir yerde baygın yatıyordur, yarın sağ olarak bulunacaktır inşallah diyerek moral vermeye çalıştım. Gece geç saate kadar kaldım orada. Dediğim gibi çok tehlikeli bir koy burası. Mevta bulunamadı, akşam hava kararınca arama çalışma faaliyeti durduruldu. Çünkü lodos Karadenizde birden poyraza çevirince deniz vahşileşti. Ve bu sabah tekrar arama faaliyeti başladı, maalesef bu üniversite öğrencisi kızımızın cansız bedenine ulaşıldı. Poyraz esen rüzgar, cansız bedeni dışarıya çıkardı. Şayet kuzey batıdan karayel esmiş olsa, cansız beden denizin ortasına kadar sürüklenebilir ve bulunması da çok zorlaşabilirdi. Dediğim gibi bu alanda tedbir yok ve burası çok tehlikeli bir alan. Ne yapsın bu aileler; güvenli girecekleri alan vardı da onlar mı orada denize girmeyi tercih etmediler?. Hepimiz biliyoruz, Karadeniz; anında birden kudurur. Maalesef dün de öyle oldu.

      Evet; sonuç olarak diyorum ki; Allah; sabır versin. Ve şu uzun yüzmeyi bıraksak mı acaba? Devletimiz de; bu yüzme yarışlarını ya yasaklasın ya da basın yayın organlarından  duyurulmasını engellesin. Bunları söylerken şunu da ilave edeyim, yüzmeyi benim gibi çok sevenler de kusura bakmasın. Ben söylemeden duramam çünkü. Yukarıda da dediğim gibi halkıngüvende yüzebileceği alanlar oluşturulmalı. Kısaca halkın hakkı olan sahiller ona buna verilmemeli ve gerçek sahibi olan halka açılmalıdır. Ama söylediklerimin hepsi şimdiye kadar geçen süre için elbette boş. Çünkü; geri gelen olmayacak. Şayet ileriye dönük bir faydası olur ise, ziyadesi ile mutluluk duyarım..

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)