Son Dakika Haberler

Sarıyer Köyleri-3

Sarıyer Köyleri-3
Okunma : Yorum Yap

Sarıyer Köyleri-3 “Her halde Rumelifener’i de yazarsınız, unutmazsınız”
dediler. Tabii ki unutmayız. Nasıl unutulur Türk balıkçılığının
kalbinin attığı köy. Sarıyer mahalleleri içinde en çok ismi olan bir
yerleşim bölgesidir Rumeli Fener…

Örneğin; Antik çağda Panium, Panyum Burnu, Bizans döneminde Fenaraki, Feneriyan Burnu, Cumhuriyet
döneminde Rumelifener olarak birçok ismi var diyoruz ama bitmiyor ki.
Zamanla isim değişikliğine gidiliyor ve bu kez isim Türkeli olarak
değiştiriliyor. Ne var ki bu isim resmi isim olarak kayıtlara
geçmesine karşın tutmuyor ve Rumelifeneri denilmeye devam ediliyor. Ne
var ki coğrafi ve idari taksimatta isim Türkeli olarak kalıyor.
Örneğin denizcilikte hala Türkeli olarak kullanılır. Tahliyese ait
tarihi eser fenere de Türkeli Feneri denir. Bunu böyle belirttikten
sonra dalarız köyün içine, bakalım neler görürüz.

Sarıyer ilçesinin en uç noktasıdır Rumelifeneri. Yani
Karadeniz’e çıkılmıştır, karşımızda Rusya vardır, Sadece Rusya mı
Bulgaristan, Ukranya, Romanya ve diğerleri…

Köy başından köye girilirken dikkat çeken yan yemyeşil ve
büyük bir alan üzerinde kurulmuş olmasıdır. Ancak gerçek Rumelifener
kayalıklar üzerindedir. Köye giriş sonraları gelişmiştir.
Rumelifenerin yerli halkı Rum’dur. Sarıyer’in en eski yerleşim
bölgelerinden biridir. Hikâyesi antik çağdan başlar dönemleri arkada
bırakarak günümüze kadar gelir. Köyün geçim kaynağı balıkçılıktır.
Balıkçılık deyip geçmemek gerekir, Rumelifenerli tüm aileler
balıkçılıkla geçinir. Belki halkın yüzde üçü beşi diğer meslekleri
yaparlar. Aslında diğer meslekleri yapanların da çocuklarının denizde
kayıkları, ağları vardır veya bağlantılıdır. Köy zamanla göç aldı.
Gelenler daha ziyade Doğu Karadeniz’den ve bilhassa Rize Gündoğdu’dan
oldu. Ama bu işi ilk düşünen Fatih Sultan Mehmet oldu ve Trabzon’dan
getirttiği Rum balıkçıları Rumelifener’e yerleştirerek, halka
balıkçılığın nasıl yapıldığını öğretmeleri emrini vermiştir. Böylece
Rumelifenerin balıkçılık öyküsü de başlamış oldu.

Rumelifener deyince akla gelenlerden biri de şüphesiz
Saltuk Baba ya diğer bir deyimle Saltuk Dede’dir. Kimdir Saltuk Baba?
Buna biraz açıklık getirmek gerekir diye düşünüyorum. Saltuk Dede ya
da Saltuk Baba 1200-1300 yıllarında yaşamış bir Türk kahramanıdır. Adı
dört yanı tutmuş yapılan savaşlarda hep ön saflarda yer almış ve ismi
şöhreti artmıştır. Kahramanlığı dışında ise âlim zattır, dini bütün
bir cihatçıdır, gittiği her yerde İslâm’ı yaymak için elinden geldiği
kadar mücadele eden bir yaman kişidir. Tabii her fani gibi ölür gider,
tarih sahnesinden silinir. Ama öğrencileri vardır elverdiği, onlar
devam ettirir mücadelesini. Bu konuyu biraz uzun tutmak gerekecek.
Şimdi belki inanan olmaz ama isteyen google hazretlerine ve
ansiklopedilere bakabilir. Saltuk Deda ya Saltuk Baba her ne kadar bir
kişi görünüyorsa da Balkan ülkelerinde 15, Türkiye’de 8 yerde olmak
üzere 23 yerde Saltuk dede Türbesi var. Tabii bunlar Saltuk Dede
olarak biliniyorsa da aslında el verdikleridir. Bunu da
Rumelifener’deki tübesinin kitabesinden anlıyoruz. Kitabede ölüm
tarihi 1788 olarak görünüyor… Halbuki Saltuk Dede 1200-1300 yıllarında
yaşadı. Bu konuyu burada kapatmadan bir anektodu yazayım. Birkaç yıl
evvel Sarıyer Bel. Bşk. Şükrü Genç, Belediyesine gelen 30-40 kişilik
Romanyalı Türk gruba köyleri gezdirmemi söyledi. Kabul ettim. Gezdirip
bilgi verdim. Başlarındaki kadın Profesörmüş. Rumeli Fener’in
tarihçesini anlatırken kadın müthiş heyecanlandı ve iki kez tekrar
ettirdi bir bölüm konuşmayı. Fener’in temeli atılıp duvar biraz
yükseliyor, sabah geliyorlar duvar yıkılmış, iki üç kez aynı şey
olunca köylülere soruyorlar. Bir köylü burada bir yatır var. Onun
üzerine temel atıyorsunuz o nedenle tutmuyor, ya temelin içine alın
yatırın mezarını ya da dışarı bırakın diyor adam. Öyle yapıyorlar ve
temelin içine alıyorlar. Temel yükseliyor ve Fener meydana geliyor.
Aslında Bu fener Kırım Harbi nedeni ile Ruslara karşı savaşan
İngiltere-Fransız ortak harp gemilerine yardım amaçlı yapılıyor, yol
göstermesi bakımından 1856 Mayıs ayında da açılışı yapılıyor. Meğer
Romanyalı Profesör hanım Saltuk Baba Üzerinde kitap yazıyormuş iyi bir
öyküye sahip oldu böylece…

Rumelifener’i Sarıyer’den önce nahiye idi. 1920 de Mustafa
Kemal Atatürk’ün başkanlığında alınan bir kararla Rumelifeneri
Müdafa-i Hukuk Cemiyeti kuruldu. Altı kişiden oluşan kurulda iki
Rumelifenerli vardı. Biri Dersiam Yusuf Agâh Efendi, diğeri Tüccar
Hacı Yakup Efendi (Ketencioğlu). Diğerleri Kilyos, Uskumruköy,
Demirciköy ve Zekeriyaköy’den. Rumelifenerli balıkçılar Milli mücadele
sırasında çok büyük görevler üstlendiler. Mezarlar gezildiğinde
görülebilir. Bu konuya fazla girmenin anlamı yok, her yörede bu iş
için önemli hizmet verenler var.

Rumelifener kalesi de Ceneviz kalesi değil. Sitte-i Kale
programı dahilinde yapılan kalelerden biridir. Yapılış tarihi de 1768
olup Sultan III. Mustafa döneminde yapılmıştır. Ramazan Ağa Camii de
tarihi eser camidir. Osmanlıdan kalma Hamam ise 1960 yıllara kadar
kullanıldı ise de şimdi harabe haldedir. Ancak buradaki en önemli
tarihi eser Öreke (Roke) kayalığı üzerindeki sütundur. Sütunun kaidesi
duruyor, sütün zamanla yıkılmış, gitmiştir. Antik çağdan kalan bir
eser olduğu kayıtlarda vardır. Sütun üzerinde gemilere yol göstermesi
için çıra yakılırmış. Papaz Burnundaki büyük askeri garnizonda zamanla
önce terk edildi, sonra kayıplara karıştı ancak gravürlerde görmek
mümkün.

Rumelifener 1877/78 harbinden (93 harbi-Rus Harbi) nedeni
ile çok göç aldı. Doğu Karadeniz’den göçenlerin ilk uğrak yeri burası
oldu. Cumhuriyet öncesinde Rumelifener’inde Türk’ten çok Rum vardı.
Lozan antlaşması ile burada kalan bir kısım Rum gönderildi. Yerlerine
mübadillerden birkaç aile geldi, fazla gelen olmadı. Halkın büyük
bölümü Rize kökenlidir. Ancak burası da zamanla göç aldı ve nüfus
artışı da oldu.

Gelelim balıkçılığa… Her tür balıkçılık yapılan bir
yerleşim bölgesidir Rumelifener’i. Türk balıkçılığının kalbi burada
atar. Nostalji olarak kurulan dalyancılık sanatı burada devam
ettiriliyor. Gerektiğinde Bağlaraltında iki dalyan kurulabiliyor. Ama
esas balıkçılık gırgır ile yapılan balıkçılıktır. Takadan,
çektirmeden, baltabaştan, karpuzkıç teknelerden saç tekneye dönülmüş
ve korkunç aşama kaydedilerek en son teknolojiye ulaşılmıştır.
Alamana kayıklarının yerini krom bot almıştır. Balıkçılıkla ilgili her
türlü araç-gereç, takım-taklavat Rumelifenner balıkçılarında vardır.
İlkokulu bitirmeden çocuklar kendilerini kayıkların içinde bulur.
Sekiz dokuz yaşlarında kıyıda kendilerince dalyan kurarlar, ağ
sararlar ve 12-13 yaşına geldiklerinde kuleye çıkarlar. Ama kumanda
15-16 ve daha yukarı yaşlarda bırakılır onlara. Palamutçuluk,
torikçilik, istavritçilik, lüfercilik, hamsicilik denildiğinde akla
Rumelifenerli balıkçılar gelir. Garipçeliler, Rumelikavaklılar,
Yenimahalleli balıkçılar gelir. Tabii Anadolu yakası balıkçıları da!
Rumelifenerli balıkçılar sadece Türkiye’nin değil, dünyanın her
yerindeki balıkçılıkla ilgili yenilikleri takip ederek onlara sahip
olurlar, belki de başarıları bundan ileri gelmektedir. Çok güzel bir
limanları vardır, küçük de olsa soğuk hava deposu vardır (kullanılıyor
mu bilmiyorum) Ama Büyük bir buzhaneye ihtiyaçları olduğu kesindir.
Rumelifenerli balıkçılar sadece Türkiye denizlerinde değil yurtdışına
giderek, dünyanın her tarafından ağ dökerek Türk ekonomisine katkı
vermektedirler. Ama çok büyük sıkıntıları var. Bunun en önemlisi de
bir Denizcilik Bakanlığının olmamasıdır. Balıkçılığın Tarım
Bakanlığına bağlı olmasına da hiç kimse anlam verememektedir. Hatta
Tarım Bakanlığının, kültür balıkçılığına daha çok önem verdiklerini
de iddia etmektedirler.

Rumelifenerinde özel tersane ve çekek yeri var, güzel bir
limanı var, biraz daha büyütülebilse nefis olur. Köyün çevresinde
verimli topraklarlın yavaş yavaş villacılara kaydığı da görülüyor. Az
da olsa yapılan hayvancılık ve birkaç ailenin yaptığı bahçecilik de
nerede ise bitmek üzeredir.

Rumelifeneri burada noktalayalım. İsim saymaya kalksak sayfalar
yetmez çünkü hepsi de denizlerin kurdu reislerdir. Geçmiş dönemlerin
büyük işlerini sırtlanmışların sayıları pek fazladır, onlara rahmet
okuyalım yeter.

Garipçe’ye geliyoruz. Hani Garipçe deyince “Garip
insanların dolduğu yer” olarak anlaşılmasın. Hiç kimse hiçbir dönemde
garip olmadı. Garip denilmesinin nedeni nahiye olmadan önce de çok
büyük bir yerleşim bölgesi olan Rumelifener Köyüne yakın
olmasındandır. “Karip”, “yakın” demektir. Kimse gariplenmesin. İsim
buradan ileri gelmektedir. Bir diğer adı ki ilk adı budur ve
Gypopolis’tir yani (Akbabalar Şehri) Geyer’in Kenti’dir. Tarihçi
Hemeros’a göre de köyün adı Kharybdis’tir.

Bakir kayıklar üzerine kurulmuş bir yerleşim bölgesidir.
Antik çağdaki adı ile “Akbabalar Şehri” dir. Küçük bir koyun iç
kısımda kurulmuştur. Bakır bir yerdir. Nüfusu az ve balıkçıdır. Yakın
zamanda bir kısmı Garipçeli ticarete yönelmiştir. Köyde balıkçılık ana
iş koludur. Kadınlar ise bahçe işlerine bakar, bahçesi büyükçe
olanların bir iki hayvanı da vardır. Garipçe ile özdeşleşen iki önemli
tarihi eser var. Biri Garipçe kalesi, diğeri ise Garipçe Gözetleme
Kulesidir. Garipçe kalesi III. Mustafa döneminde yapılmıştır (1773).
Kendine özgü bir kaledir, (bir eşi de Poyraz köydedir). Kayalıklar
oyularak yapılmış mükemmel bir kaledir. Sarıyer Bel. Bşk. M. İhsan
Yalçın’ın zamanında burada bir defile yapılmış ve çok mükemmel
olmuştu. Sonraki yıllarda Sarıyer Belediyesi burayı sahiplenmek
istediyse de alamadı. Ama günümüzde satıldığı, şanlı ve namlı bir
siyasetçinin oğlu tarafından satın alındığı ya da kiralandığı duyumu
alınmıştır. Gözetleme Kulesi (1778) de aynı dönemde ve Kapudan-ı Derya
Cezayirli Gazi Hasan Paşa tarafından yaptırılmıştır. Gazi Hasan Paşa
ayrıca Büyükliman’da da tershane yaptırmış biridir.

Garipçe de balıkçılığın yoğun olarak yapıldığı bir köydür.
Hemen her aile balıkçılıkla uğraşır. Her tür balık avcılığı yapılır.
Olta balıkçılığından gırgır balıkçılığına kadar! Balıkçılıkta
teknoloji takip edilir, yurtdışı balıkçılığa da gidilerek sanata devam
edilir. Son 25-30 yıldan beri iç turizme dönüş başladı. Bilhassa
balık lokantaları ve yöresel kahvaltılarla kendini duyurdu. Sakin bir
yer olması tanınmasına, bakir olması ise ilgi görmesine neden oldu.
Köye giriş zor. Zira arazi sahipleri yolu kapadığı için köy içine
girilmesinde zorluk oluyor.

Büyükliman Garipçe’nin önemli plajıdır. Her yaz binlerce
insanı ağırlar. Denizi, tertemiz suyu ve havası ile ilgi gören bir
yerdir. Keza Bağlaraltı da aynı şekilde yaz aylarında ilgi görür.
Kıyıdan içerilere doğru gidildiğinde çam ormanları köye ayrı bir
güzellik verir. Yollar muntazam ama okulu yok. Çocuklar Rumelifener
ilköğretim okuluna gidiyorlar. Eski okul ise viran halde. Garipçe
köyün önemli kaybı, üçüncü Boğaz Köprüsü olan Yavuz Sultan Selim
Köprüsü yapılırken, köprü ayağını oturtmak için meşhur Hamsi Limanı
koyunun doldurularak ortadan kaldırılmasıdır. O canım koy, Kuzey
rüzgârlarının tanrısı Boreas’ın damadı Kral Phineus’un karısının
yüzdüğü koydu, artık yok

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)