Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi seksen dört mezunları olarak bir gurubumuz var. Senede bir gün yurt içi ve yurt dışındaki arkadaşlarımızla ülkemizin nezih bir köşesinde bir araya geliriz. İstanbul’da ikamet eden arkadaşlarımızla da ayda bir defa kahvaltı programlarında buluşur, hasbihal eder ve ilmi müzakerelerde bulunuruz. Ayrıca vatsap üzerinden de bu ilmi müzakereleri sürdürür, harareti ama medeni seviyede bilimsel tartışmalarımız olur. Bunu geçenlerde bir yazımda da belirtmiştim. Arkadaşlarla tartıştığımız konulardan biri de, ‘Dinlerarası Diyalog’ konusu oldu. Konuyu da arkadaşlarımızdan Ahmet Kara, Yümni Sezen Hoca’nın iki binli yıllarda yazdığı ‘Dinlerarası Diyalog İhaneti’ isimli kitaba atıfta bulunarak açtı. Ben de arkadaşlarımıza açık olan alanda aşağıdaki yazıyı yazdım. Sizlerle de paylaşıyorum.
Yümni Sezen Hoca; Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunudur. Orada asistan oldu, doktorasını yaptı. Biz, Marmara Üniversitesi İlahiyat fakültesi üçüncü sınıfta lisans öğrencisi iken fakültemize intisap etti. Burada Din Sosyolojisi Anabilim Dalında Doç. ve sonra da Prof. ünvanlarını alarak yaş haddinden emekli oldu.
Yümni Sezen Hocamız’ın benim kendisini savunmama ya da anlatmama hiç ihtiyacı yok. Bazı görüşlerimiz de uymaz kendisi ile. Çizgilerimiz biraz farklı, ama yüksek lisans ve doktora öğrenciliğim dönemlerimde kendisi ile görüşürdük. ‘Yiğidi öldür ama hakkını da ver’ misali şunu söyleyeyim, kendisi çok cesaretli. Yirmi sekiz şubat sürecinde başörtüsü sıkıntısı olduğu ve Marmara İlahiyat’ta bir dekana saldırı yapıldığı durumlarda öğrencileri savunmuş, o sıra kanal 7’de yayımlanan bir programda, ‘öğrenciler başlarını açsınlar mı, yoksa okulu mu bıraksınlar?’ sorusuna, ‘ben buna bir şey diyemem, öğrenciler oturup aileleri ile bu işe karar versinler’ demişti.
Sayın Ahmet Kara ile bazı görüşlerimiz örtüşmese de, geçenlerde güzel bir paylaşımda bulundu. Konu şu idi, Prof. Dr. Yümni Sezen Hoca’nın ‘Dinlerarası Diyalog İhaneti’ isimli kitabına atıfta bulunarak İlmar 84 mensubu bizlere bir hatırlatmada bulundu. Zamanın olmadı, sıcağı sıcağına konu üzerinde hatıralarımı yazacaktım. Ama, mazur görülürse bugün öğle namazından sonra müsait hale gelebildim. Şimdi kaleme alıyorum.
Bir ilahiyatçı geçmişte bir Kur’an-ı Kerim meali yazmış,Tevrat, Zebur ve İncil’den cümleler alarak ayetler arasına serpiştirmişti. Bu sırada Hulki Cevizoğlu, soy adı ile özdeşleşmiş olan ‘Ceviz Kabuğu’ programını Karadeniz TV’de yapıyordu. Bu televizyondaki bir Ceviz Kabuğu programında bu konu ele alınmıştı. Konuklar da Prof. Dr. Yümni Sezen ve Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı idi. Programda, bu sözde Kur’an Meali ele alınmış ve bunun kabili mümkün olmayan bir olay olduğu dile getirilmişti. Bu sıra Yümni Sezen Hoca’nın henüz basılmış olan ‘Dinlerarası Diyalog İhaneti’ isimli kitabı da programda hocalarımızın ellerinde idi. Programın seyrinde, mealin yazarı telefonla programa katılmıştı. Kendisine Bayraktar Bey, ‘siz bir makale yazsanız ve orada ayetlerden bazılarını alır ve de bu sırada Tevrat, Zebur ve İncil’den cümleler alarak bir konuyu tartışsanız bu içerik olarak olmasa da usül açısından bir derece kabul edilebilir. Ancak burada siz meal içerisinde tahrif edilmiş kitaplardan referans veriyorsunuz, bu Kur’an’ı tahriftir, kabul edilemez, mealde dip not olarak diğer kitaplara atıfta bulunsanız ne ala, ama siz bunu aşıyorsunuz, hatanızdan dönün ve hlktan özür dileyerek bu meali düzeltin’ demişti. Meal yazarı, ‘sözünün arkasında olduğunu ve bunda bir sakınca olmadığını’ inatla savunuyordu. Bu sırada Yümni Bey söz alarak ‘Dinlerarası Diyalog İhaneti’ isimli eserini eline aldı ve oradan belgeleri ile konuşarak ‘bu işin bir proje olduğunu ve okyanus ötesinden yönlendirildiğini, o tarafın bir dergisini de çıkararak ekranda kapak resminin ‘Kurtuluş için insanlık İsa’nın etrafında toplanmalı’ başlığını da göstermişti. Sözüm ona bu mealin mukaddimesinde yazara okyanus ötesinden meali yazdığı tarihten yirmi sene önce, ‘böyle bir meali yazması’ telkin edildiği cümlesi de yer alıyordu.
İşin ilginç yanı mealin yazarı haklılığını pervasızca savunuyordu. Bu sırada cennet mekan Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk telefonla programa bağlandı ve sazı ele alarak mealin yazarını çocuğu azarlarcasına bir tarzda, ‘beyefendi sizin yaptığınız büyük orta doğu projesine destek olmanın başka bir yöntemidir ve okyanus ötesinden yönetiliyorsunuz, diğer kitapların hükmü mü kaldı ki bana onlardan dem vuruyorsun, kamuoyu önünde özür dile ve derhal bu hatamdan geri dönüyorum de ve bu gafını düzelt, piyasadan meali topla’ diyerek ağzının payını vermişti.
İşin ilginç yanı bu sırada bir avuç kişi ve biz bu vatandaşların hiçbir davetinde olmadık, çorbalarını içmedik. Siyasetçisinden ilim dünyasına, iş dünyasından sıradan vatandaşa kadar herkes onlara hizmet ediyor, Abant toplantılarına servis çekiyorlardı. Mesela ben iki bin altı yılında haber7.com’da yayınlanan bir yazı kaleme almıştım, ‘Hz. İsa Niye Gelsin ki?’ başlığında. Daha o zamanlar bu işlerin okyanus ötesinden kotarıldığını belirtmiştim. Maide Suresi’nin son sayfasında yüz on yedinci ayetinde zaten Hz. İsa öldüğünü kendisi söylüyor, Yüce Yaratıcı ile olan ‘insanlığın neden şirke düştüğü?’ konusundaki karşılıklı konuşmalarında. Dediğim gibi bu sıra ne Yümni Sezen Hoca, Ne Bayraktar Bey ve ne de Yaşar Nuri’nin ve diğer hocaların bu çırpınışları kale alınıyordu. Ama, zaman bu gibi değerli bilim adamlarını haklı çıkardı.
Çünkü bilim adamı dediğin, ön görülüdür. İleriye dönük kestirir ve toplumu yönlendirir. Öngörüsü olmayana bilim ya da ilim adamı denmez, -kimse kusura bakmasın- olsa olsa filim adamı denebilir..
DEĞİŞİM
Dr.Ahmet BEKAROĞLU
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)