Yürümeye devam ediyoruz, hedef Yeniköy! Hafif rampayı çıktıktan ve Osman Reis Camii önünde soluklandıktan sonra tekrar yola revan olduk! Caddenin sağ tarafı deniz, denizle cadde arasında devasa yalılar, sahilhaneler sıralanır. Sağ taraf yamaç, yemyeşil ağaçlık. yeni bir yerleşim bölgesi! Ayrıca bir ismi yok. Burada belirgin isim Turgut Özal! Yani ANAP Başkanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı Turgut Özal! Hoş, bu yerleşim bölgesinin sakinleri, merhum Özal kadar değilse de yine de ülkenin kalburüstü kodamanları.
Yeniköy denilince yalı ve sahilhanelerden bahsetmemek abes olur. Hatta suç olur! O nedenle bazılarına kayıt düşmemiz gerekir. Bu anlayışla devam ediyoruz. Levazım Reisi Birinci Ferik Ahmet Afif Paşa’nın yalısı 1910 yapılmıştır. Yalı birkaç kez el değiştirdi. Boğaziçi’nin en mükemmel yalılarından biridir ve örnek gösterilir. Bu tarihi Eser’e Uzan ailesi sahip olduktan sonra işleri ters gitti ve tepetaklak oldular. Bin bir türlü olay geldi başlarına! Sonunda bir kısmı tutuklandı, bir kısmı ülke dışına kaçarak canlarını kurtardılar ama Yalıyı kurtaramadılar. Yalı TMSF ye kaldı. Satışı yapıldı ve Sabancı ailesi tarafından satın alındı. Ala, yakışır!
Yeniköy’ün en görkemli ve muhteşem yalılarından biri Sait Halim Paşa Yalısıdır. 18775-1900 yılları arasında yapıldı. Bahçesinde aslan heykeli olması nedeniyle “Aslanlı Yalı” olarak da anılır, Yalının özelliği; Sahibinin, Sait Halim Paşa’nın Yeniköy Belediye başkanı olmasından gayri, İttihat Terakki Cemiyeti’nin önemli isimlerinden biri ve ayrıca Osmanlı Devletinin Sadrazamı olmasıdır. Sadrazamlığı döneminde bu yalıda Türk-Alman antlaşması imzalandı ve I. Dünya Savışına girildi. Sonu malum! Belki bu savaşa girilmeseydi, Ulusal kurtuluş savaşı da verilmeyecek ve Mustafa Kemal zuhur etmeyecek ve belki de Cumhuriyet ilan edilmeyecekti! Yalı önemli ama sahibi de önemliydi. I. Dünya Savaşına girildi, masa başında savaş kaybedildi, İstanbul ve ülke işgal edilince İttihatçılar yurt dışına kaçtı. Hepsi de teker teker Ermeni komitacılar tarafından öldürüldü. Sait halim Paşa’da 1921 de Paris’te bir Ermeni Komitacı tarafından ortadan kaldırıldı.
Yeriköy deyip bir çırpıda geçemeyiz. Türkiye’nin en kalburüstü insanları, en zenginleri ve dahi en şöhretlileri buradadır. O nedenle her birinin önemli tarihi eser binaları vardır. Bazılarını tadat etmeliyiz. Tahsin Bey Yalısı denize nazır önemli yalılardandır. Tahsin Bey’in iflasından sonra Yalı Ilıcak ailesine geçti. Aman Yarabbi ne uğursuz yalı; bu kez de Ilıcaklar iflas etti ve yalıyı ENKA şirketi ortaklarından Sadi Gülçelik aldı! Haydaaa! Sadi Gülçelik’de uçak kazasından hayatına kaybetti! Hay böyle yalının içine derken, yalı tekrar Ilıcak’lara geçti. Ama fazla kalmadı bu kez Ilıcak’lardan Erol Aksoy’a geçti yalı. Bu kişiye de yar olmadı, tekrar elden çıktı. Erol Aksoy’da iflastan beter oldu malına mülküne el konuldu. Nihayet Yalı’ya Sabancı ailesi sahip oldu, hala onlarda, hayrını görsünler. Bu yalının halk arasındaki ismini yazmadan edemeyeceğim “Lanetli Yalı”, nasıl iyi mi?
Sıra gelir sahilhanelerin hasına. Yalı Şehzade Burhanettin yalısı olarak isim almıştır. 1880 yapılmış. Yaptıran Varki Vartaks Efendi’dir. Yalının 3 bin metre kapalı olanı, 64 odası vardır. Rıhtımın uzunluğu 60 metredir. Varki Vartaks Efendi ölünce yalıyı Ahmet Münir Paşa satın aldı. Bir süre sonra da II. Abdülhamit oğlu Şehzade Burhanettin Efendi’ye bu yalıyı satın alıp verdi. Osmanlılar ülke dışına atılırken yalıyı elden çıkardılar sahibi Ahmet İhsan Efendi oldu. Ama bu kişide de kalmadı. 1984 de yalıyı Müfit Erbilgin satın aldı. O tarihten beri “Erbilgin Yalısı” olarak bilinir. Çok büyük onarım gördü. Basından takip ettiğimize göre dünyanın en pahalı sahilhanelerinden biridir. Yine basından izlendiğinde görülecektir ki; sahibi Müfit Erbilgin “Ben bugünlere hamallık yaparak geldim” demektedir. Ankaralıdır, inanılır der geçeriz.
Yalıları saymakla bitmez! Hepsini kayda geçip, yazmak kolay değil. Ama biri var ki yazmadan edemeyiz. Bu yalının adı Dadyan Yalı’sıdır. Binayı II. Abdülhamit’in vezirlerinden Ermeni Düzoğlu yaptırdı. Büyük harcamalarla yapılan bu yalı nedeniyle Düzoğlu yolsuzlukla suçlandı ve yalının balkonunda asılarak idam edildi. Yalı boş kalacak değil ya! Nikola Aristarhi tarafından satın alınan yalıya bilahare Dadyan ailesi sahip olunca, yalı bu isimle anılır oldu. Binanın son sahipleri Adil Sezer ailesidir.
Yalıları böylece noktalayalım, hepsini yazmaya kalksak sayfalar yetmez, üstelik iç kısımlara, yamaçlara çıkıldığında köşkler ve konaklar da sır aya girer, “bizi de yazın” diye feryat edebilirler!
Yeniköy gerçekten yeni bir bölge! Padişah Kanuni Sultan Süleyman döneminde kurulmuş. Trabzon’dan Rum aileler, Rize’den Müslüman aileler göç ettirilerek burada iskân edildiler. Yani yarısı Türk, yarısı Rum! Zamanla Ermeni ve Musevilerin de gelmeleri ile azınlıklar çoğunluğu ele geçirdiler. Türkler bağ, bahçe ve balıkçılık işleri ile uğraşırken azınlıklar hem bu işleri yaptılar hem de ticarete atıldılar, para kazandılar. Para parayı çekti ve hem zenginlik ve hem de çoğunluk azınlıklara geçti. Azınlıkları bu konumlarını 1960’lı yıllara kadar devam ettirdiler.
Yeniköy ismi bu bölgeye tam uygun düşmüş. Orhan Türker’in yazdıklarından anlıyoruz ki bölgenin ismi olan “Neohorion” biraz kısaltılarak “Nihori” dönüştürülmüş ve öyle söylene gelmiş. Bu sözcüğün anlamı da “Yeniköy” ve öyle kalmış. Aslında, yerleşim bölgesine Türkler zaten Yeniköy diyorlarmış! Her neyse ikisi de aynı kapıya çıktığına göre biz işimize bakalım!
Yeniköy; bahçecilik, bağcılık, balıkçı, börekçilikle ve meyhanecilikle tanınır. Yapılaşma nedeni ile bahçecilik, bağcılık tarihe karıştı. Hele Osmanlı Çileği arada bulasın! Sadece ismi var. Börekçi olarak hala şöhreti varsa da eskisi gibi değil. Yine de böreğinden tadan memnun kalır. Galetasının üzerine ise yoktur! Balıkçılık mesleği hala devam ettiriliyor. Eskiden dalyancılık ve dalyan reisleri meşhurken, şimdi küçük olta ve ağ balıkçıları ve bilhassa oltacıları hayli meşhur! Kör Faruk, Aso Hasan, Tek Muharrem, Erduş ve Lâz Recep Yeniköy’ün nam yapmış oltacılarından bir kaçı! Yeniköylü balıkçıların küçük limanları var. Yirmi-otuz balıkçı kayığının hemen hepsi de oltacı. Yabancı bir kayığın limana girmesi izne bağlı o da veren olursa. Yoksa havasını alır! Yeniköy’le oltacıların avlandıkları yer çakarla Tarabya arası! Bu alana yabancı balıkçı kayıklarını da sokmazlar! Hatta biraz da paylaşımı sevmezler gibi! Balıkçıların tamamı Karadenizli, daha doğrusu hemen tamamı Rizeli! Demek ki Karadenizliler bahçe ve denizle uğraşırken Rumlar ticaret yaparak köşe döndüler. Beş parmağın beşi bir değil! Elbette ki Rum ve Ermeni balıkçılarda vardı, hatta çok şöhretli balıkçı reisleri vardı Sokrati ve Barba Yorgo gibi, şimdilerde arama bir numunelik bile yok!
Yeniköy’de iki önemli park var. Biri Tarabya’dan girişte Liman’ın karşısındaki eski park, diğeri muhtarlığın yanındaki büyük park. Parklar bakımlı ve çok güzel. Çiçekleri, ağaçlarıyla örnek park! Ana cadde boydan boya işyeri. Genellikle gençlere ve gecelere hitap ediyor. Orta hallilerden takılan yandı, çünkü her şey ateş pahası… Yine de ehven-i şer parkın deniz tarafındaki Yeniköy Spor Kulübü kafeteryası. İçki hariç ne ararsan var. Balık tercih edilir. Her şeyi muntazam, iyi tezgâh tutturmuşlar. Burada kaçak olmaz! Ne de olsa yöneticilerin tamamı işadamı! Hem işi ve hem de çalıştırdıklarını idare etmesini biliyorlar!
Yeniköy S. K. bu yörenin en etkin derneği. Başkan ve yönetici olarak çok kişi görev yaptı. Başkanlık yapanlardan Haluk Ulusoy, TFF Başkanlığına kadar yükseldi ve bu görevinde büyük başarılar elde etti. Ali Düşmez eski bir profesyonel futbolcu. Beykoz’da oynadı. Yeniköy’e Başkan olunca yerine adeta zamkla yapıştı ve nerede ise yaşı kadar başkanlık yaptı. Başkanlığı devam ederken İstanbul Amatör Spor kulüpleri Federasyonu Başkanlığına seçildi, ayrıca TFF yönetimine yedek üye olarak girdi. Siyasi yönden de hayli iyi. Devamlı ileri gitti ve AKP kurulunca CHP oluşunu inkâr etmeden bu parti saflarında politika yaptı. Önce Beyoğlu Belediye Meclisi, sonra Sarıyer’den İl Genel Meclisine seçildi. Sadece sporcu ve siyasetçi değil çok başarılı bir iş adamı. Yıllardır Mithat Giyim’in Genel Müdürü.
Yeniköy, Köy başından limana kadar cadde boydan boya ağaçlarla kaplı. Yollar sokaklar tertemiz. Belki de insanlarının zenginliği yerlere yansımış. Gördüğüm kadarı ile orta hallisi ve fakiri de uymuş düzene…
Yeniköy’in hareketlilik merkezi askerlik şubesidir. Her an önü cıvıl cıvıl! Yaşı askerlik çağına gelmiş olanlarla, tecili gerekli olan öğrenciler dizi dizi. Kınalı kuzuları anaların! Ne kadar da hevesliler askere gitmek için! Askerlik şubeleri de çok görüldü galiba. Tek tek kaldırılacakları yazıldı basında. Askerlik şubesi binası tarihi bina! 1890 ila 1910 arasında yapılmış dört eş/kardeş binadan biri! Diğerleri, Büyükdere’de Topçu Karakolu binası, Sarıyer’de Orduevi ve Yenimahalle/Pazarbaşı’nda Jandarma Karakolu.
Yeniköy’de her biri tarihi eser olan yalılar, köşkler yanında her dine ait ibadethane de var. Rumlara, Ermenilere kilise, Musevilere sinagog ve Müslümanlara ait camiler yan yana değilse de aralıklı olarak var. Hatta öylesine ki hiçbir yerde olmayan bir örnek de mezarlıklar. Yeniköy’ün Müslüman mezarlığında birkaç Hıristiyan (Rum ve Ermeni) mezarlığı var. Nasılda Müslüman bir mevta ile Hıristiyan bir mevta yan yana kucak kucağa. Demek ki yaşarken bulamadıkları birlikteliği, dostluğu mezarlıkta bulmuşlar. Bu birlikteliğe hayret etmemek elde değil.
Yeniköy’de bir de şehitlik var. Yani şehit mezarı bulunuyor. Uzun zamandan beri burada gömü yapılmadığı da söyleniyor. Ben tam yerini de görmüş değilim ama Şehitlik deniyor ve var! Nerede ve ne zaman şehit olmuşlar da Yeniköy Mezarlığına yani şehitlik denilen yere gömülmüşler saptamak mümkün olmadı. Araştırmacılığı çok iyi olan Muhtar Engin Cevahir’in bu konuya bir açıklık getirmesi iyi olacak derim.
Engin Cevahir, Yeniköy muhtarı işte deyip geçmeyelim. Duralım üzerinde biraz. Zira gerçekten akil adamdır. Öncelikle Yeniköylüdür. Her ne kadar her Yeniköylü biraz da İstinyeli ise de iddia ederiz Engin Yeniköylüdür. Çünkü Yeniköy’ü benimsemiş, burada ikamet etmiştir. Çok çalışkan, iş bilir, takipçi ve kurallar dışına çıkmayan Engin aynı zamanda iyiliksever ve yardımlaşmayı onur kabul eden bir alçak gönüllü dost. Bu nedenle dik durmayı biliyor ve başarıyı yakalıyor. Yeniköy ile yaptığı araştırmalarla haklı olarak “Yerel tarihçi” unvanına sahip.
Cevahir ailesi Yeniköy’ün ileri gelen ailelerinden biri! Çok geniş bir aile! Bir kısmı büyük iş alanları ile şöhreti bulmuş, bir kısmı küçük esnaf, değişik orta halli işler ve bürokrat olarak ömür tüketmiş. Maksut Cevahir Kuvayi Milliyeci Mustafa Kaptan’ın (Cevahir) oğlu. Eski bir futbolcu. Futbola devam etmemiş ve okumuş öğretmen olarak eğitim ordusunun neferi olarak hizmet etmiş, emekliliğini takiben de sessiz sedasız gerçek dünyasına yolcu olmuş. Ama geriye Engin Cevahir gibi bir evlat bırakmış. Allah rahmet eylesin deriz.
Gelin muhtarlığı burada bitirmeyelim zira muhtar olarak Yeniköy’de büyük iz bırakan ve unutulmaz isimlerden olan Faris Varmışer var. Kısa boylu, geniş omuzlu, kalın enseli, al yanaklı, kısa saçlı bir insandı Faris Bey. Gençliğinde güreş yapmış hem de hem yağlı güreş hem de serbest güreş! Bugün ancak yaşı 50-60 olanlar belki tanır Faris Varmışer’i rahmeti rahmana karışalı çok oldu. Bir baba, bir babayiğit, bir dost, bir sorun çözen ve bir yardım meleği olarak yıllarca görev üstlendi Faris Bey. Öyle muhtarlığı asla çıkar kapısı yapmadı. Zira kendi işi vardı. Hem de o dönemlerde çok iyi bir işti yaptığı. Yemeni ve yazma imalatı yapıyordu. Hani hanımların başına bağladıkları yemeni, yazma (yaşmak), kenarları oyalı, karışık renk ve değişik motifli! Gayet iyi iş yapıyordu. Bir de ortağı vardı. İsmini hatırlamak istedimse de o kadar eskiye kumanda etmedi belleğimiz! Ama ortağının Rum olduğunu biliyorum! Varis Bey’de karar kıldık. Atölyesinde genç kızlar, kadınlar çalışıyor, sonra da erkekler hazırlananları deniz sahiline getirip denize sokup ve dinlendiriyor, sonra da çıkarıp asarak kurumalarını sağlıyorlardı. Bu işlemden sonra da belki ütü ve ondan sonra da satışa arz ediliyordu. Tanımak, birlikte çay içmek ve dertleşmek şerefine eriştim bu yaman muhtarla!
Yeniköy her ne kadar yeni ise de zaman zaman eskilere gitmeden insan edemiyor. Tabii ki edemez, insanın başı sıkıntıya girdiğinde derdine derman olacakları arar. Derde deva olacaklardan biri de vapur iskelesi girişinde ve sol tarafta meyhane işleten Rauf Efendi idi. Rauf Efendi Sarıyer’den evliydi. O nedenle tarınız kendisini. Ama onu tanıyanlar Sarıyerli hanımından değil yaptığı işten dolayıdır. Rauf Efendi kırık çıkıkçıydı. Yara ve berelere de merhem olan biriydi. O nedenle ayağı dönen, eli kolu kırılan koşardı kendisine, gerekeni yapar gönderirdi evine! Para mı? Yok efendim yok! O zaman her şey para değildi! Biraz tebessüm, bir de “Sağ ol” ya da “Teşekkür ederim” demek kâfi gelirdi.
Türkiye’nin en kalburüstü insanlarının yığın yığın yığıldıkları bir yerdir Yeniköy! Her biri şöhreti yakalamış, ansiklopedilere girmiş, yılın adamı ya da kadını olmuş kişilerdir. Bunları saymaya ve yazmaya kalkışırsak, sayfalar yetmez. Bunu yapmak da bana düşmez! Bana düşmez çünkü benim onlara ulaşmamın imkânı yok! Doğru oturup doğru konuşmalı! Yanlış ve abartılı konuşmamak gerekir. Hani derler ya “Tavuk su içer Allah’a bakar”, bizde öyle deriz ve bildiğimiz yoldan ilerleriz. Şöhretliler taifesini yazanlar yazar, yazmazlarsa, kendi kendilerini kitaplaştırırlar. Cepte para varken, özellikle bu işe bakan tarih yazıcıları, özgeçmiş yazıcıları da var! Biz kendi cephemizden gidelim.
Kabil’ler İstinye’nin geniş ailelerindir ama bir kolları da Yeniköy’dedir. Zaten eski dönemlerde Yeniköy ile İstinye bir anılıyordu. Ayrılışları sonradan oldu. Hem öyle oldu ki Yeniköy bir parmak ileri gitti. Zira İttihat Terakki zamanında Yeniköy Belediye oldu. Pek çok kişi Belediye başkanı olarak görev yaptı. Cumhuriyet döneminde ise Nahiye oldu. Sarıyer’in sayılı nahiyelerinden biri! Nahiyeliğine 15 Ocak 1972 de son verildi. Neyse dağıttık konuyu toparlayalım. Kabil’ler Yeniköy’de de var. Hem de kalabalık bir aile. Benim tanıdığım Cemal Kabil! Pek kızmayan, güler yüzlü, iyilik seven, yorulmak bilmeyen bir cemiyetçi. Uzun yıllar Yeniköy Spor Kulübü’nün başarısı için mücadele veren bir yaman dernekçi deriz ve konuyu değiştiririz.
Dernekçi her yerde var ama her zaman kendisini kabul ettiren dernekçi az bulunur. Bunlardan biri de Yeniköylü olan Gül Hanım’dır (Çağlayan). Sarıyer Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı olarak kendisini kabul ettiren bir yaman Cumhuriyet kadını. ÇYDD yönetimine önce yönetim kurulu üyesi olarak girdi sonra da başkan seçildi. Yıllardan beri özveri ile görevini yapıyor, hemen hemen tüm etkinliklerde kendisini görmek kabil. Atatürkçü ve Cumhuriyet kadını da böyle olmalı.
Küçük notlarla devam edelim bakalım nerelerde dinleniriz: Bir ara Sarıyer Adliyesi Yeniköy’de idi. 1960 da Adliye olan bine 1972 de yangın geçirdikten sonra onarım gördü ve birkaç yıl sonra Büyükdere’ye geldi. Şimdiler de ise Sarıyer Adliyesi alınan bir kararla Çağlayan’a taşındı. Bu gid işle Sarıyer’i de götürecekler!
Yeniköy’ün önemli tarihi eserlerinden biri Kalender Köşküdür. Sultan Ahmet Camii Bina Emini Kalender Çavuş tarafından yaptırılmıştır. Birkaç kez yanmış yıkılmış ama sonunda eski hüviyetine kavuşturulmuştur. Tarihi bina aynen korunmuş ama yeni bina ilaveleri ile kampus devasa bir hal almıştır. Tepe de ise Boğaztepe tesisleri muhteşem manzara arz etmektedir.
Boğaziçi’nde özelliğini kaybetmeyen vapur iskelelerinden biri hatta birincisi Yeniköy’dür. Yeniköy vapur iskelesinden hem Şehir Hatları/İDO gemileri yararlanmakta ve hem de özel yolcu tekneleri yararlanmaktadır (Şimdi Beykoz’a yolcu taşıma işi özele bırakıldı gibi).
Yeniköy’de ilk otel 1913 de açıldı. Bilahare birkaç otel daha açılarak semte hareketlilik getirildi. Sonraları Beyaz Yalı Oteli ve Boğaziçi Otelleri, 1960 larda ise Carlton Otelleri açıldı.
Yeniköy, Boğaziçi semtleri içinde en çok yağmaya maruz kalan bir yerleşim bölgesidir. Rus Kazaklarının saldırısına maruz kaldı (1624). 300 şayka (Küçük süratli tekne) ile Kazaklar baskın verdiler ve köye yardım gelene kadar köyü soyup soğana çevirdiler.
Yeniköy’de bir de hamam vardı. Hamamı yaptıran İskender Paşa’nın adı ile anılmasına rağmen, Yeniköy’ün balıkçı reislerinin çok ünlü olması ve bu hamamı tercih etmeleri nedeniyle ile hamama “Reisler Hamamı” ismi layık görülüyordu. Benim tespitim değil. Evliya Çelebi gelip görmüş ve yazmış, günahı varsa onun başına! Elbette ki bahsedilen hamam yıkılıp tarihe karıştı, yerinde yeller esiyor! Unutmayalım, her ne kadar yazdıksa da: Yeniköy’de beş kilise, bir sinagog ve dört cami var olduğunu kayda geçelim!
Hatırlamışken belirtmek isterim bugüne kadar sekiz muhtarın görev yaptığını saptayabildim Yeniköy’de. Bunlar; Nikolaos Palasiadis, Dimitri, Mihal Vlahodimitri, Vahan Bey, İmam Hulusi Efendi (Kurtoğlu), Faris Varmışer, Sabahattin Çapoğlu ve Engin Cevahir.
Bu isimlerin arasına sıkışacak muhtar varsa isimleri unutulmuş, hatırlatılırsa düzeltmek görevimiz. O nedenle her türlü yanlışlığı düzeltmek de en önemli görevlerimizden biridir ikazını yapar ve tekrar yola çıkar, yürümeye devam ederiz Tarabya’ya doğru.
25.06.2012
İbrahim BALCI
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)