Bu kez uğrayacağımız yer Büyükdere. Hani antik çağdan kalan ismi ile Bathykolpos Bizans dönemindeki ismi ile Vathys Kalpos ya da Vathys Kalpos. Büyükdere isminin çuk oturduğunu antik çağdaki söylemlere bakarak söylemek zor. Ancak Çayırbaşı’ndan akan derenin iki kolundan biri olan Büyükdere benimsenmiş olacak ki Büyükdere ismi kabul görmüş, iyi de olmuş!
Kafamız Vathys Kalpos ve Kalos Angnos’a takıldı. Araştırdık bir de ne görelim; bu kelimelerin karşılığı Derin Körfez, Güzel Ülke ve Güzel Çayır anlamlarına gelmiyor mu? Neyse doğru olan yüzlerce yıl sonra bulundu ve ayrı bir mahalle olarak ayrılan Romanların merkezi’ne Çayırbaşı Mahallesi adı verildi. Diğerleri yani Derin Körfez fevkalade kabul görebilirdi, çünkü Boğaziçi’nin en büyük körfezi Çayırbaşı/Büyükdere burasıdır.
Neyse ismi bırakalım da dolaşmaya başlayalım. Öyle Büyükdere kolay kolay yazılıp sayfalara dökülecek bir mahalle değil. Latin’i var, Ermeni’si var, Rum’u var, Müslüman’ı var! Her ne kadar siyasi olaylar nedeni ile azınlıklar yok sayılacak kadar azalmış olsa da ibadethaneleri duruyor, hem de bakımlı ve pırıl pırıl. Örneğin; Büyükdere’ye girişte Surp Boğos Ermeni Katolik Kilisesi, Vapur İskelesi karşısındaki Danışmend Sokakta Ayios Paraskevi Rum Ortodoks Kilisesi, eski küçük parkın karşısında ve Azatlı Sokakta Santa Maria Latin Kilisesi. Bir diğeri de Mehmet İpkin İlköğretim Okulu karşısında Aziz Hripsimyantz Ermeni Kilisesi. Gel de düşünme, Büyükdere’de Cami’den fazla Kilise! Olur ya! Neden olmasın; adamlar giderken kiliseleri de beraberinde götürecekler değillerdi ya!
Büyükdere de diğer mahalleler gibi çok göç aldı. Ermeni, Rum azınlıklar Büyükdere’yi terk ederken, Latinleri oluşturan İtalyan, Fransız, Alman ve diğer milletlere ait insanlarda Türkiye’den çeşitli nedenlerle ayrıldı. Azınlıklar gitti de ne oldu? Gelenler o kadar değişik ve çok ki, Büyükdere büyüdükçe büyüdü. Şimdi eski Büyükdere sınırları içinde Çayırbaşı, Kocataş, Kazım Karabekir ve Kozdere (PTT Evleri) var. Büyükdere Karadeniz’den sürekli göç aldı. Bilhassa 1980 den sonra da doğu ve güney doğudan gelen göçlerle nüfus patlaması yaşadı.
Büyükdere tarihi eser bakımından hayli zengin bir yer. Ama burada tarihi eser olanlar arasında insanlar da var. Örneğin Hikmet Öziş, Süreyya Öziş, Oktay Uzunçarşılı,Prof. Dr. Yener Göker, Meral Akarçay, Eroğan Kobal, Vural Atik, Baki Gülerler, Hidayet Yorgun ve adeta bir firma hüviyetinde olan Büyükdere Muhtarlığı! Muhtarlık en az yetmiş seksen yıldan beri aynı ailede! Benim tanıdığım Muhtar Ali Bayrak, sonraki Muhtar Hikmet Bayrak’ın babası. Ali Beyi 1950’li yıllarda tanıdım. Çok da sevdim! Babacan, kalender, devamlı gülen ve yardım seven bir insandı. 27 Mayıs İhtilâlinden sonra olacak Hikmet Bayrak Muhtar seçildi. Sonraları gelen darbeler sırasında muhtarlık geçici olarak başka kişilere verildi ise de Hikmet Bayrak seçimlerde rakiplerinin sırtını yere yapıştırarak tekrar muhtarlığı kazandı.
Bir süre önce Hikmet Bayrak son yolculuğuna çıktı. Allah rahmet eylesin. Son dönem muhtarlığını sadece isim olarak yaptı. Görevlerini dünya iyisi eşi Nahide Gül Bayrak yaptı. Son seçimi ise Gül Hanım kazandı ve halen muhtar. Yani yine aynı ailede muhtarlık devam ediyor. Muhtarlık seçimlerine pek çok aday çıktı. Fakat Büyükdereliler her zaman vefalı oldukların gösterdiler ve Hikmet Bayrak’ı seçtiler, aynı işi eşi içinde yaptılar. Gül Hanımı sevmemek mümkün mü? Allah sanki bütün samimiyeti, içtenliğe ona vermiş, o da dostlarına dağıtıyor.
Büyükdere kozmopolit halk topluluğuna sahip ama eski Büyükdereliler çekirdek kadro olarak devam ediyor, ettiriyorlar birlikteliği. Ama ne oldu ise bu sene oldu ve Hikmet Öziş ağır bir hastalık geçirince her yıl yapmakta oldukları Büyükdereliler gecesi yapılamadı. Gece yapılabilseydi şüphe yok ki yine eskisi gibi Amerika’dan, Kanada’dan, Fransa’dan ve Yunanistan’dan gelenler olacaktı. Geceyi yıllardan beri Hikmet Öziş tertipliyor. Yani diğer ismi ile “Küçümen Hikmet”. Sarıyer halkevinden yetişmiş bir eski Büyükdereli. Çocuk yaşta Sarıyer takımında oynadı. Buradan Beykoz’a gitti. Başarılı futbolu devam edince Galatasaray’a transfer oldu ve yıllarca; Musa Sezer, Gündüz Kılıç, Doğan Koloğlu, Turgay Şeren, Rober, Naci, Muzaffer gibi büyük futbolcularla birlikte forma giydi.
Siyasi hayata atıldı CHP de uzun yıllar İlçe yöneticisi ve Başkanı olarak görev yaptı. Meclis üyesi oldu ve Bank-Sen’de sendikacı olarak görev yaptı. Velhasılı kelam Hikmet Öziş Büyükdere’dir desek yeridir. Hikmet Öziş’in son yaptığı iş ise “Son İskele Büyükdere” isimli bir kitap çıkararak, Büyükdere’yi tanıtmak olduk. Mükemmel bir eser meydana getirdi. Ev ev, sokak sokak tanıttı Büyükdere’yi ve Büyükderelileri! Böylece çok önemli bir görevi yapmanın mutluluğunu yaşadı ve Büyükdere’yi tanıtan ilk önemli kitabın yazarı olarak takdir aldı. Sağlığı şu anda iyi ama yaşı da hayli var. Ama acele etmeye hiç kalkmasın zira ağabeyi Süreyya sağ ve zinde. İkisine de aman acele etmeyin der, bir başka konuya atlarız.
Bir başka Büyükdere’li Berber Adil, ufak, tefek ama çok yakışıklı, ele avuca sığmayan bir delikanlı iken futbola gönül verdi. Fenerbahçe’de oynadı. Büyükdere’de berberlik yaparken, Rum kızı Maria’ya gönlünü kaptırdı ve aynı etkiyi görünce zor kabul edilen bir evliliğin iki isminden biri oldu. Bu birliktelik ölüm kendilerini ayırana kadar devam etti. Berber Adil “Sevda Din de olsa dinlemez” dercesine sevda denizinde yüzdü ölünceye kadar! Hem de Büyükderelilerin Adil Ağabeyi olarak!
Prof. Dr. Yener Göker benim en eski arkadaşım ve dostlarımdan biri. Sarıyer Ortaokulunda birlikte okuduk. Yener eğitimi, ben de çalışmayı seçince ayrıldık. Yener eğitimini tamamlayıp önce Orman Yüksek Mühendisi oldu sonra da İ.Ü. Orman Fakültesine asistan olarak göreve başladı. Başarılı çalışmaları sonunda sırasıyla Doktor, Doçent, Profesör oldu. Tabii ki Anabilim dalı başkanlığı görevinde iken de emekli oldu. Sessiz bir deniz gibidir Yener. Sakin tabiatlı, iyi niyetli ve çalışkandır. Yardımseverliği ve ciddiyeti ile her zaman takdir görmüş ve binlerce öğrencinin yetişmesine büyük katkı vermiştir. Emekli olduktan sonra bir daha işyerine hiç gitmemesi nedense o kürsüden emekli olanların izlediği yoldur! Yener Gökner, Büyükdere’yi terk etmeyen, yaşamın tadını kaldırımları yine eskisi gibi sessiz, sakin ama anılarını yaşarak geçiren bir “Büyükdere sevdalısı”dır.
Yerli Halk, Ermeni, Rum, Yahudi, İtalyan, Fransız vesaire! Karışık, kozmopolit bir topluluk yaşadı Büyükdere’de. Hiç kimse de bunu yadırgamadı. Her tür moda önce Büyükdere’de kendisini gösterir ve kabul görürdü. Hatta Sarıyer kazasında ilk Millet Okulu Büyükdere’de açıldı ve Kara Kethüda Camii bir sure Millet Mektebi olarak hizmet verdi. Yani, Latin alfabesine dönüldüğünde halkın okuma yazma öğrenebilmesi için yapılan yazma/okuma seferberliğine Büyükdere’de Kara Kethüda Camiinde başlandı. İyi de oldu. Yüzler okuma yazma bilmeyen Türk hanımı okumayı, yazmayı öğrendi.
Büyükdere Sarıyer’in kültür merkeziydi. Halkevi’nin Büyükdere’de olması da Büyükdere’yi önemli kılıyordu. İlk Spor gazetesini Halkevi kütüphanesinde okudum. Keza ilk gazeteyi de. İlk romanı da halkevinden ödünç alıp okuyup iade ettim. Palazlandığımda biraz daha ileri gittik sosyal çalışmalara katıldım. Güreşte karar kıldım altı-yedi ay uğraşıp durdum, yetenek olmayınca ne kadar uğraşırsan uğraş bir bok olamazsın diyenler haklı çıktı. Halkevinde neler yoktu ki?
Arayanlar her istediğini bulabilirdi. İsmet Paşa’yı da Halkevini ziyarete geldiğinde yakından tanımak fırsatını bulmuştum. Yıllarca sonra “Orta’nın Solu” sloganını ortaya attığında pek çok kişi bir şey anlamamıştı. Uzun uğraşlar ve bıkmadan verilen mücadele gerekiyordu. Tanıtımı CHP Genel Sekreteri Bülent Ecevit CHP nin İlçe binası olan Halkevine gelerek yaptı. CHP liler bile bu toplantıya katılma cesaretini gösterememişti. On beş yirmi kişi vardık yoktuk. Ecevit “Ortanın Solu” nedir? Bir saat anlatıp durdu. Konuşmasını bitirdiğinde salonda beş altı kişi kalmıştı. Kendisine çiçek verdik, fotoğraf çektirdik. Fotoğraf karesinde Ecevit, Erdoğan Kobal, Vehbi Kızıltuğ, ben ve ismini hatırlayamadığım bir Büyükdereli dost vardı. Demokrat Parti İktidara geldiğinde Halkevlerini kapattı. Binlerce kitabı sokaklara döktüler, çöpe attılar yaktılar. Yazık, kültüre hizmet bu olmamalıydı. Halkevleri bir daha eski haline getirilemedi.
Büyükdere’nin tek camii Kara Kethüda Camii’dir (1757-1774). Sadaret Kethüdası Mehmet Ağa tarafından yaptırılan bu cami günümüze gelene kadar pek çok değişikliğe uğradı. Büyükdere’de önemli bir tarihi eser de Ali Bey Çeşmesidir (1602). Mükemmel suyu ile hala halkın kana kana su içtiği bir memba suyudur. Büyükdere’de önemli bir tarihi eserde Topçu Karakolu binasıdır. Kesin tarihini saptamak mümkün olmadı ama 1897 ile 1911 tarihleri arasında yapılmış olması büyük ihtimaldir.
Çünkü bu binanın eşlerinden biri Yeniköy askerlik şubesi, biri Sarıyer Orduevi, Biri Yenimahalle’deki Jandarma Karakolu binasıdır. Topçu Karakol binası önce ismi ile ilgili amaç için kullanıldı. Sonraki yıllarda okul ve değişik amaçlar için kullanılmasına rağmen, uzun yıllardan beri viran halde duruyor, yazık değil mi? Neden kullanılmaz? Yetkililer uyuyor mu? Uyuyorlarsa uyansınlar lütfen. Ya da hemen özelleştirme adı altında satsınlar, zira yandaşlardan talip olanlar balıklama atlarlar ihaleye! Unutmadan yazmak gerekir. Büyükdere Vapur İskelesi de önemli bir tarihi eserdir. Şirket-i Hayriye’ye ait bu muhteşem vapur iskelesi binası gerek mimari, gerek konumu itibariyle mükemmeldir. Zamanında Büyükdere’nın en önemli iş merkeziydi. Zira iskele binasının içi büyük bir pasajdı.
Bu binada 25 yıldan beri atıl, hiçbir görev yapmıyor, kaderine terk edilmiş. Neden böyle tutuluyor, neden kullanılmıyor anlamak mümkün değil. Yahu elinizde fırsat varken, çıkartın satışa, verin istediğinize kimsenin itiraz edecek hali yok ki. İtiraz edenin binersiniz kafasına, kesersiniz soluğunu bir daha konuşmak mı? “Haşa” der işine bakar talipli olan! Artık Büyükdereli hanımlar beylerini, genç kızlar nişanlı ve yavuklularını karşılamak için iki dirhem bir çekirdek süslenerek vapur iskelesine gidip, Eminönü ya da Köprüden 18.10 da kalkacak olan şehir hatları yolcu gemisine karşılamaya koşmuyorlar.
Büyükdere’de kaybolan bir eser ise Büyükdere Hamamı’dır. Hamam 1889 da ki büyük yangında yanmış ve ortadan kalkmıştır. Bu hamama “Balıkçılar Hamamı” isminin verilmesinin nedeni Büyükdere’de balıkçıların çok olduğunu gösteriyor.
Büyükdere’yi Sarıyer’den Bülbül Sokağı ayırır. Bırakalım bülbüller sokakta kalsın bizde Büyükdere’den Sarıyer’e doğru gelelim. Bakılım neler göreceğiz.
Büyükdere Çarşısı içindeki Halkevini tadat ettik, az ileride sağda Keçecizade Fuat Paşa yalısı vardı. Halen Fuat Paşa Oteli! Birkaç yıl önce tamamen eskisine uygun şekilde yenilendi. Büyükdere sahil şeridi yalılarla dolu. En önemlilerinden biri Portakalyan Yalısı son sahibi Erol Aksoy. Nedendir bilinmez içinde oturanı yok. Neden kirayla verilmez, boş tutulur akıl almaz. Daha ileride Azaryan Yalısı. Bu yalı Vehbi Koç tarafından satın alınıp müze yapıldı. Sadberg Hanım Müzesi olarak Türk Kültürüne hizmet veriyor. Yalıya Vidalı Yalı da denilmektedir. Eski konumu itibariyle yalı ahşaptan yapılmış, çivi kullanılmamış ve ahşap vida kullanılmıştır. Burada bir atraksiyon oldu ve hemen yanındaki iki katlı yardımcı bina, birkaç yıl sonra üç kat hale getirildi. Tabii getirilsin, kültüre hizmet ediyor ama diğer insanlara neden tolerans yok diye de düşünmekten edemiyorum. Aman boş verme Balcı sen düşünmeye devam et! Yahu Para her kapıyı açan anahtar değil mi? O halde nedir bu düşüncelerin diyoruz ve İlerliyoruz. Karşımıza Sandalcıyan yalısı çıkıyor. Çok iyi, bakımlı bir yalı!
Bu hattın en önemli yalılarından biri Uzunçarşılı Yalısıdır. Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’ya ait yalıda oğlu Av. Oktay Uzunçarşılı ile küçük oğlu Rahmetli Acar’ın eşi Özenç Uzurçarşılı oturuyorlar. Yalının muhteşem süslemeli var. Her haliyle ben başkayım der gibi. Ama bakıma da ihtiyacı var. Bu da belli oluyor. Türkiye’nin en büyük Türk tarihi profesörü İsmail Hakkı Uzunçarşılı’yı rahmetle anıyor, Oktay Bey, Özenç Hanım ve Oktay Beyin kızı Cihan Hanımı selâmlayarak yürümeye devam ediyoruz.
Piyasada caddesindeki en önemli bina Rus Büyükelçiliği Yazlık binasıdır. Her bakımdan önemli bir tarihi eser. Bakımsızlıktan perişan halde! Onarım izni çıkmış ama bir türlü başlanamadı. Müştemilat binası iyi bakımlı! Eğer yalıları, konakları, köşkleri saymaya başlarsak, sokak aralarına girmek gerekir. Çünkü Büyükdere’nin iç kısımlarında tarihi eser niteliğinde onlarca bina var. O nedenle bunları geride bırakalım da işimize bakalım!
Büyükdere çarşısı çok hareketli bir çarşı idi. Büyükdere’ye girişte sıralanan gazino ve oteller hala akıllardadır. İstanbul’un ilk Oteli Hotel de Bellevue’nin yanıp yok olduğunu hatırlatarak diğerlerini sayalım; Deniz sahilinde La Piyer, Üniver, Propylees, Paris, Ambasador, Astoriya, Bristol, Mardiros! İsimlerden de anlaşıldığı gibi hepsi de gazinodur. Ama gazinoların üst katları da oteldir.
Büyükdere deyince akla Beyaz Park gelir. Bunu belirttikten sonra deriz ki Beyaz Park’ta yüzmeyen bir Büyükdere’li, Ben Büyükdereli’yim diyemez. Beyaz Park Plajı açıldığında yer yerinden oynadı. Nasıl olur da erkek-kadın aynı yerde yüzerler? Olur mu hiç? Tövbe tövbe diyenlere yanıtı Atatürk verdi. Büyükdere’ye Tahsin Uzel’e ziyarete gelen Atatürk’e Beyaz Parkı işleten Rasim Kayra tarafından durum anlatıldı. Atatürk “Kadın erkek ayrımı da ne oluyor? Burada doğru olan şey, aradaki mesafenin azlığı değil, deniz hamamına hala haremlik selamlık aranmasıdır” demiş ve böylece plajda kadın-erkek bir arada yüzmesinin de önü açılmıştır.
Türkiye’nin en önemli plajlarından biri olan Beyaz Parkın diğer yanı da Gazino idi! Türkiye’nin en namlı ses sanatçılarının sahne aldığı Beyaz Park’ta tarihte kaldı. Yerinde şimdi Liseliler çay bahçesi var. Koca bir tarihi eser yok edildi ise de yerine halka çok iyi hizmet veren bir çay bahçesi yapıldı. Gelirinin büyük bir kısmı Sarıyer Lisesi öğrencilerine burs olarak verildiğine göre hizmette kusur yok olsa da affa uğrar deriz! Yönetiminde dargınlık, kırgınlık, klikçilik oluyormuş bu konumuz değil! Liseliler kendi işlerini kendileri halletsinler biz sadece kayıt düştük. Yaptığımız bu! Hatırlatalım Beyaz Park Plajının hemen yanında Büyükdere Denizcilik Yüzme İhtisas Kulübü’nün yüzme tesisleri vardı. Bu tesisler de Beyaz Park kaldırı ykıldıktan sonra ortadan kaldırılarak spora da ağır bir darbe vuruldu. Tesis olmayınca dernek de ortadan kalktı.
Hatırlatmak görevimiz; Boğaziçi’nin en eski yalılarından biri olduğu söylenen Holden Yalısı bütün görkemi ile sahil boyunu süslüyor. 18. yy. dan kalan bir eser. Büyükdere’de ayrıca şato tipi bir yalı var. Bu yalı Boğaziçi’nin Şato tipindeki ilk yalı örneğidir.
Büyükdere’nin en renkli yerlerinden biri parkı idi. Bırakın çocukların parkta oynaması, yaşlıların bile vazgeçemedikleri bir dinlence yeriydi. Hele Latin Kilisesinin arkasındaki alan? Burası Büyükdere’nin kalbi idi. Bütün milli bayramlar için okul öğrencileri, dernek temsilcileri burada toplanarak bayram kutlamaları yapılırdı. Hangi birimiz burada esas duruşta İstiklâl Marşı dinlemedik ki? Hangimiz burada sair günlerde top oynamadık ki? Toplum şaşırmış yetkililer çıldırmış. Alan kimin olursa olsun yetkililerin el atması ve kamulaştırarak bu büyük alanı halka mal etmeleri gerekirken inşaata açtılar ve içine de etiler. Beton yığını binalar! Eskiye özlem geride kalan!
Büyükdereli olup da unutamayacakları bir yer daha var. Rum Kilisesi arkasındaki duvar üstü. Burası çok da büyük olmayan bir arsa! Arsa ama ne arsa? Yahu hiç unutmam, burada dörder kişi ile oynanan futbol maçlarının tadını hala bulmuş değilim. Kıran kırana, vuran vurana yapılan maçların bir kısmında kavga çıkar maç yarım kalırdı. Büyükdere-Sarıyer maçları her hafta yapılır yüzlerce insan bu maçları seyrederdi. Bir maç yarım kaldı. O maçı çığırından çıkaran bendim ve sonunda kavga oldu! Unutulur mu? Cemil, Cemal, Kuyruklu Erdoğan, Kenan, Cengiz, Andoni hepsi de kar taneciği gibi gelen fırtına ile değişik yerlere savrulup gittiler. Gitmeyenler de var tabii. Vural Atık çeşitli nedenlerle hanım değiştirdi ise semtini değiştirmedi. Aynı şekilde Erdoğan Kobal’da hem eş değiştirdi ve hem de spor yaşamı boyunca takım değiştirdi ama semtini değiştirmedi. Bunların ve bu gibilerin “Ben Büyükdereliyim” diye bağırma hakları var.
Büyükdere Çayırbaşı Aralığı Sokak, yani eskiden Kömür İskelesi denilen yere giden sokak. Bu sokak elli altmış metrelik bir sokaktır. Ana caddeden denize iner. Sokak ortasında Damatzade Mehmet Murat Efendi Meydan Çeşmesi var (1756). Sokağın sağı solu ev alt katları işyeri idi. Denize yakın yerde ise mazotçu ve kumanyacı bulunuyordu. Buradan da anlaşılıyor ki buradan Karadeniz’e sefere çıkacak tekneler mazot, kumanya ve yol gidiş belgelerini alarak yola çıkarlar.
Kömür iskelesi denmesinin nedeni de yaz kış Ağva, Şile ve Karasu tarafından gelen odun kömürü yüklü taka ve çektirmelerin buradaki ahşap iskelede bağlı bulunmasındandır. Bu sokağa girer ve denize doğru gidişte sağda ve en sondaki üç katlı bakımlı binanın alt katı kahvehane idi. Üst katı ise önemli bir insanı misafir ediyordu. Adı Davit, soyadı Sehakkuli idi. Acem Ermeni’siydi ama çocuk yaşta Türkiye’ye gelmiş ve tahsil görmüştü. İstanbul işgal edilince İngilizler kendisini bulmuş ve Boğaziçi’ndeki İngiliz ve Yunan kontrol gemisine tercüman olarak görevlendirilmişti. Görevi Anadolu’ya gönderilecek silah ve mühimmatın önlenmesi için çalışmaktı. Aydınların gönderilmesinin önünün kesilmesiydi.
Davit Bey görevini mükemmel yaptı. Kuva-yı Milleyecilerden Milis Yüzbaşı Kalkavanzade İlyas Sami Bey kendisini buldu ve milli mücadeleye yardımcı olması teklifinde bulundu. Davit Bey İlyas Sami Beyin teklifini derhal kabul etti ve Sarıyerli Kuva’yı Milliyecilerle temas kurdu. Büyükdere’den Dede Yusuf, Sarıyer’den Av. Aziz Bey, Ketencioğlu Hacı Yakup Ağa, Osman Kaptan (Saruhan), R. Fener’den Giritlioğlu Hacı Şakir Reis ve Bayram Reis ile temas kurarak işe başladı. Hatta kendisine gelen ve yardımcı olması halinde kendisine büyük paralar verileceğini söyleyen Milis Yüzbaşı İlyas Sami Bey’e “Ben Türk okullarında okudum, bu ülkenin ekmeğini yedim. Bana değil para dünyaları verseniz kabul edemem, Ben Ülkeme ihanet edemem” diyerek elinin tersi ile parayı itmiş ve yardımcı olacağı sözünü vermişti. Bu yaman kuvvacı silâh kaçıracak takacılara da teknenizde silah, mermi olduğu zaman Türk bayrağını “baş tarafa asın, yoksa kıç tarafa” diyerek yardımcı olacağını söylemiş ve bu yardımı da savaş sonuna kadar yapmıştı. Şimdi biraz durup düşünelim neler oldu diye!
Yerli işbirlikçiler tarafından ihbar edildi. Tutuklanacağı anlaşılınca Rumelifener’li Giritlioğlu Emir Ahmet Reis tarafından taka ile Bulgaristan’a kaçırıldı. Uzun yıllar orada kaldı ve 1949 yılında tekrar Türkiye’ye döndü. Güç durumdaydı geçinebilmek için fotoğrafçılık ve Fransızca öğretmenliği yaparak yaşamaya çalıştı. 1950’li yıllarda göçüp gitti…
Büyükdere Milli Mücadele sırasında hayli karışıklıklar gördü. Yerli Rumların Büyükdere Çarşısına Yunan Bayrağı asması ve eğlenmeleri, Türkleri çok üzdü. İleri gelenlerden Dalyancı Dede Yusuf Beyin onurlu mücadelesi ile Bayrak indiriliyor, gereken ihtar yapılarak gözdağı veriliyordu. Bunlar küçük notlar ama her zaman düşünülmesi ve hatırlanması gereken notlar.
Sarıyer tarafından Büyükdere’ye girmeden ilk önemli toplanma noktası Beyaz Park ikincisi ise Vortik’ti. Yani Sevsay… Sevsay yani bugünkü ismi ile Köşem Restaurant! O zaman Vortik yani Sevsay çay bahçesi idi. Gerek verilen hizmet, gerek müşterisi ve gerekse çayı ile mükemmel bir yerdi. Ön taraflarda yazlığa gelen Rum, Ermeni, Yahudi aileler otururdu. Tabii Türk’lerde arzı-endam ederdi. Süslenip-püslenip, has koktular sürerek masalarda kendilerine yer bulan cinsi lâtiflere kur yapanların sayısı hiç de azımsanmayacak kadar çoktu. Kaş-göz işmarı ile kalkıp gitmeler, bir süre kaybolmalar, sonra gelmeler, büyüklerin sitemleri hep görülen günlük manzaralardı. “Eeee bu kadarı da olsun be ne çıkar” diyen madamaların kıkır kıkır gülmeleri de ayrı seyir demekti… Vortik gerçekten Büyükdere için hatta Sarıyer için çok önemli bir merkezdi. Burası da tarihe karıştı. O güzelim yerde yılda bir iki ay turist ağırlayan bir restaurant var. Kazanıyor mu? Kazanmıyor mu sormayacağız ama Sevsay’a yazık oldu diyeceğiz. Gerçekten yazık oldu.
Erdoğan Kobal, Büyükdere’nin deli dolu sevdalısı! Terk etmediği semtini çok seven bir eski sporcu. Ortaokulda beraberdik. Sınıf takımında oynuyorduk. Herkese olduğu gibi Erdoğan’a yardımcı oldum. Çok yetenekliydi, kısa sürede iyi voleybolcu oldu. Galatasaray’da oynadı. 60 dan fazla Milli oldu. Milli takım kaptanı, milli takım koçu, milli takım antrenörü oldu. Büyükdere’yi Borankay ile birleştirdi, koçluğunu antrenörlüğünü, başkanlığını yaptı ve Türk sporuna damgasını vurmayı bildi. Galatasaray’a transfer olduğunda verdiği ilk röportajında “Benim antrenörüm İbrahim Balcıdır” demek kadirbilirliğini göstermiş bir spor adamıdır. Sağ olsun be! Aklından geçenleri, ya da gerçekleri söyleyeceklere o kadar ihtiyacımız var ki! Şu yaşlı halinde bir de susmasını bile!!!
Büyükdere’yi bütünü ile tadat etmeye kalkarsak ayrı bir kitap yazmamız gerekir. Bunu düşünerek tespitlerimizi kısa notlarla kayda geçelim:
Unutmayalım kaymakamlık binası Büyükdere’de idi 1967 de Sarıyer’e geldi. Ne var ki ancak 44 yıl Sarıyer’de kaldı. Şu anda Ferahevler’de. Büyükdere’deki eski kaymakamlık binası yerinde Park var, Sarıyer’deki yerinde ise sadece bir sağlık ocağı… Bina harap olmak üzere!
Büyükder’de Sarıyer’in en eski derneği olan Yardımsevenler Derneği Sarıyer Şubesi faaliyetine devam ediyor. İlk Başkanı Handan Öniş, sonrakiler Calibe Tanca, Mükrime Ürgüplü ve Nuran Alson şu sıralarda kim öğrenemedim!
Büyükdere Spor Kulübü kurulusu 1946. Reşat Bey ve arkadaşları tarafından kurulmuş. Sarıyer Kulübü Başkanı iken bir ihtilaf sonucu kulüpten ayrılmış ve bu ayrılış Büyükdere Spor Kulübünün kuruluşunu beraberinde getirmiş! İyi de olmuş. Bu kulüpten hayli yetenekli futbolcular yetişti.
Kaymakamlık Büyükdere’de iken Kaymakam olarak görev yapan Hüsnü Uğural, kaymakamlık görevinden sonra İstanbul Gençlik ve Spor İl Müdürü oldu daha sonra da Edirne Valisi olarak görev yaptı. Hatırlatmakta yarar var. Atatürk’ün çok sevdiği Maarif Bakanı Mustafa Necati’nin kardeşiydi. Kaymakamlık Sarıyer’e geldikten sonra da bir vali daha çıkardı Sarıyer! Mehmet Ersoy! O şimdi Sinop’tan seçilen AKP milletvekili! Hayırlı olsun deriz.
Büyükdere Güzelleştirme Derneği 1967 de kuruldu. Çok yararlı çalışmalar yaptığı gözlendi. Büyükdere ve Sarıyer isimlerini taşıyan iki önemli kitapçık çıkardı. Bu kitapçıklardan çok yararlandığımı belirtmek isterim ama devam ettirilemedi. Dernek uzun bir süre faaliyetini tatil etmiş olacak ki yıllar sonra arz-ı endam eyledi. Halen büyük Parkın içindeki küçük binasında faaliyetine devam ediyor.
Kazıklı yol! Kazıklı yol, Büyükdere’yede, Büyükderelilere de büyük kazık oldu. Bu yol yapılmakla trafik biraz rahatladı ama hem o canım tarihi vapur iskelesi işlevini, hem de Büyükdere çarşısı hayatiyetini kaybetti, hala daha belini doğrultabilmiş değil!
Adliyede 2011 yılının son aylarında Sarıyer’den kaldırılarak Çağlayan’a gönderildi. Sarıyerliler sabıka kaydı almak için bile bir yevmiye kadar masraf yaparak Çağlayana gidip gelecekler. Yani bir günü bitirecekler. Ne kafadır yarabbi?
Pek iddialı değilim ama İstanbul’da ilk otelin Büyükdere’de açıldığı söylentisi yaygındır. Örneğin; Sevsay’ın arka yamacında olduğunu fotoğraflardan anlıyoruz. Hotel de Bellevue! Yani Belvü Otel. Bu otelde ünlü piyanist Liszt Frans konser vermiştir. Hani o günün şartlarında bu olay az bir şey değil belirtmek gerek!
Büyükdere öteden beri içkili lokantaları ve gazinoları ile ünlüdür. Bir kısmını sayalım bakalım neler varmış: Beyaz Park, Bosphor, Şevki, Andon, Mardiros, Astorya, Kibar, Yani, Bolu, Şarapçı Nikola, Bursa, Mehmet Efendi (Hayri), Hasırlı, Agora, Orman ve Mina… Şimdilerde fazla kalmadı ama yine de birkaç tane var ama hiç de tanınmışlıkları yok! Bosphor Gazinosu gazinoların en iyilerinden biriydi. Büyükdere’ye girişte adeta deriz üzerindeydi. Mükemmel servisi. Yemekleri ve seçkin müşterileri ile gözde bir yerdi. İşletici Artist Ahmet neden kadar uğraştı ise de artist olamadı. O günkü şartlarda binlerce fotoğraf çektirip dikkat çekmek istedi ise de sadece “Artist Ahmet” ismi ile anılır oldu. O kadar!
Sarıyer müstakil belediye olduğu 1984 yılında Belediye Büyükdere’de kuruldu. Bir canlılıktı Büyükdere için ama çok görüldü. Belediye Başkanlığınca karar verildi yeni belediye binası Pınar mahallesinde yapılıyor, bina bitince oraya gidecek belediye. Belediye Başkanlık binası inşaatı hızla devam ediyor. Etsin bakalım, Büyükdere ile Sarıyer ne zaman köy haline getirilecek göreceğiz! Sarıyer Belediye Başkanlığını sırasıyla Ali Sandıkçı, M. İhsan Yalçın, Yusuf Tülün, Sedat Özsoy, tekrar Yusuf Tülün görev yaptılar. Halen Belediye Başkanı olarak Şükrü Genç hizmete devam ediyor.
Belediye Başkanları sayılırda muhtarlar pas geçilir mi? Geçilmez tabii. O halde sayalım bakalım kimler gelip geçmiş muhtar olarak: Tütüncü Süleyman Efendi, Rıfat Efendi, Ahmet Efendi, Ali Bayrak, Alb Gafur Bey, Em. Astsb. Kenan Gütçimur, Temel Çınar, Hikmet Bayrak ve Nahide Gül Bayrak… Büyükdereliler her zaman ki gibi sahip çıkarlarsa arkadaşlarına Gül Hanım daha uzun yıllar muhtarlığını devam ettirir. Hadi bakalım gelecek günler neler gösterir.
Eksiği – fazlası ile Büyükdere’yi de tamamladık. Bizi unuttun, bizi yazmadın diyenler olacaktır. Bundan şüphemiz yok! Ha hatırıma gelmişken yazmalıyım. Unuttuklarımızdan biri Büyükdere Dondurması! Bu kadar lezzetli, bu kadar nefis ve leziz bir dondurma olabilir mi? Eskiden İskele içindeki yerinde müşterilerini ağırlıyordu. Bir kapısı ana caddeye açılırken, bir kapısı iskele içine açılıyordu. Dondurma almak için kuyruk olurdu millet! Sahibi bir Rum vatandaşıydı bildiğimiz kadarı ile… Ülkeyi terk ederken, dükkânını da yanında çalışana terk etti! Büyükdere dondurmacısının Sarıyer’de şubesi var, aynı dondurmayı sunuyor vatandaşa!
Büyükdere’yi tamamlamadan bazı kişilerin en azından isimlerinden bahsetmek gerekir. Unutulmayacak isimlerden biri Ömer Sezer’in. Karagümrük S. K. nun kurucusu ve Sarıyer S. K. nü zor günlerinde sırtlayan bir insandı. İnsanların iyisi Bülent ağabey de insanlık timsali bir insan hatırlatmakta yarar var. Biraz rahatsız, ayakta ve yaşamak için direniyor. Topçu kardeşler Yusuf, Nusret ve İzzet Büyükdere’nin en efendi insanlarından olan üç kardeş. Hiç biri hayatta değil! Tornacı Yusuf! Canım arkadaşım o nu da kaybedeli yıllar oldu. Büyükdere’nin Hanım Evliya Çelebisi Güveyre Seçen Yurttagüler. Maşallah leyleği devamlı havada görenlerden biri! Onun için seyahat ve gezi sanki asli görev. Hatırlatmak bizim görevimiz ve deriz ki, Sarıyer’in ilk hanım Orman Yüksek Mühendisidir. Günaydın Gölgeli de çok kazandı, iyi yaşadı ama sonuçta ayakta kalabilmek için Büyükdere’yi terk etti. Büyükdere’nin gülü kardeşler Mustafa ve Mümtaz Deniz; bu gidişle belki de tabuta girecek kadar kramponlu ayakkabıları giymeye devam edecekler.
Büyükdere’de 3 cadde, geçeçi sokaklar hariç 60 sokak var! Site sayısını tespitte yanılmamak için sayı vermemeyi uygun gördüm. Zira inşaat işi o kadar sürekli ki peşinden koşulması halinde bile yakalanması çok zor. Hatırlatmakta yarar var; nerede ise Türkiye’nin en büyük zenginleri Büyükdere’deki Alsit Sitesinde ikamet eylemekteler!
Büyükdere Tamam, o halde yola devam ediyoruz. Bülbül Sokağı, Bülbül Dalyanı’ndan Sarıyer’e doğru adım atmaya başlıyoruz. Bakalım neler olacak, Kimler karşımıza çıkacak. Birkaç bekleyelim bakalım!
Yazan İbrahim Balcı
Yazının Devamı: Günboyu Sarıyer’de Dolaşmak- 11
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)