Şehit Mithat Caddesinde dolaşırken Ömer Bölekler’i anmadan geçmek yanlış olur. Rahmetli babası Yaşar ile annesi Sevim arkadaşım. Ömer ise Sarıyer sevdalısı! Çok zengin bir Sarıyerli fotoğrafları arşivi var. Keşke kitap haline getirse de doyasıya yararlanabilsek! İkinci özelliği ise işi icabi bütün dünyayı deniz yolu ile dolaşması. Sarıyer’in Evliya Çelebi’si desek yeridir.
Sarıyer yeni bir cami kazandı. Adı “Sarıyer Yeni Merkez Camii” (2010) Temeli 2003 de atıldı. Az buçuk kabası yapıldı, minaresi çıktı ve birkaç yıl kaldıktan sonra Şükrü Genç Belediye Başkanı olunca el attı ve beş altı ay içinde Cami tamamlanarak hizmete açıldı. Modern, sevimli ve kullanışlı bir cami! Allah yardımcı olanlara, maddi ve manevi yardımda bulunanlara yardım etsin.
Caminin önü park! Eskiden burası dar bir sokaktı. Bir iki dükkân ve Kalyoncuların nalbur deposu vardı. Şimdi büyük bir park! Daha çok işçi, emekli ve inşaatçıların oturduğu bir Park olduğu için Şabinkarahisarlılar Parkı da deniliyor bu parka! Dilin kemiği yok, herkes bir şeyler söyler. Onlar söyler, duyarsak biz de yazarız, işimiz bu! Park ilk firesini verdi. Parkı temizleyen ekipte yer alanlardan biri olan Belediye Çalışanı temizlik yaparken kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti.
Sarıyer Yeni Merkez Camiinden bahsederken bir parantez açmayı yararlı görürüm. Caminin karşısında Sarı Baba türbesi var. Türbenin üstünde Eski cami lojmanı. Tabii aile oturuyor. En iyisi bu türbeyi buradan kaldırarak Yeni camiin önündeki müsait alana koymak! Yanına ikinci bir mezar yeri hazırlayıp Şekerci İbrahim’in kemiklerini de büyük mezarlıktan alıp bu mezara defnetmek yerinde olur. Malum İbrahim sağırdı, kulağında pille çalışan bir alet vardı. Biri Sarı Baba, biri Pilli Baba olur! Belli olmaz ne zaman hak emri gelir bilinmez? Bir boş mezar yeri daha hazır bekletilirse iyi olur! Zira ölmemiz halinde ki bekleyenlerin sayısı hayli fazla, bizde oraya gömülürüz. O zaman üç çeker Sarıyerliler: Sarı Baba, Pilli Baba, Balcı Baba diye… Türbe penceresinden para atılır, kapısına, penceresinin korkuluklarına havlu, mendil bağlanır; kapısı önünde öteberi satılır ve iyi de gelir sağlanır! Birileri de geçinip gider. Neyse latifeyi tadında bırakalım. İşimiz Sarıyer’de dolaşmak!
Tura başlamadan yeni camiin yetkili din görevlilerinden de bahsetmek gerekir diye düşünüyorum. Açılıştan bir süre sonra Necati Akpınar Hoca imam olarak görevlendirildi. Çok deneyimli ve çelebi bir insan! Kazancı Yokuşundaki Camide Yahya Efendi Dergâhında ve Hacı Osman Camiinde görev yapmış. Uzun bir sürede Almanya’da din görevlisi olarak bulunmuş. Emekli olunca etrafı boşalmış ve bu iş yani emeklilik benim işim değil diyerek yine imamlık görevine dönmüş. D aha uzun yıllar devam etmesi isteğimizdir. Diğer görevli yani camiin kadrolu imamı Yaşar Çırak. Erzurum İspirli. Kırıkkale’den gelmiş. İyi hazırlamış kendisini. Halim selim, söz dinleyen ve sözü dinlenir bir din adamı. Öğrenmek ve öğretmek gibi iyi meziyetlere sahip! Girdiği sınavları kazanarak hazır hale geldi ve bir süre sonra Avrupa’ya din görevlisi olarak gitmek için yelken açabilir. Eski Camiden de bahsetmek yerinde olur tabii. Bu Cami Ali Kethüda Camii olarak bilinir. İstanbul’un sayılı ışıklı camilerinden biridir. Ama yeteri kadar onarım görmediği için bakıma muhtaç. Yapılan çalışmalar gösteriyor ki birkaç ay sonra cami ibadete kapatılabilir ve onarıma başlanır. Camiin sorumlu imamı Mahmut Kuzudişli! Müezzini ise İbrahim Egil.
Sarıyer İsmail Akgün Devlet Hastanesi yerli yerinde! İyi kötü hizmet veriyor. Ne var ki eski verimliliği yok gibi bir havası var! Doktorlarla ilgili son çıkan yasa nedeni ile uzman doktorlar arasında boşalma olmuş! Dr. Mehmet Salman emekli olduktan sonra Sarıyerlilerin yükünü Dr. Mehmet Bayraktar omuzlamış ama o da yasa nedeni ile emekliliğini isteyince zorluklar başladı. Duyum yerinde ise yeni hastane Kibrit Fabrikasının bulunduğu alanda yapılacakmış. Bu da iyi!
Sarıyer Belediye Başkanlığı iyi bir iş yaptı ve bir anlaşma ile köşedeki küçük ama dört katlı binayı hastaneye verdi. Çok iyi hizmet veriliyor burada. Hastanenin karşında kokoreççi var. Yanında dar bir koridor ileriye açılıyor. Burada trafo var. Aslında burada büyük bir alan bulunuyordu. Çok önceleri burası yazlık sineme olarak da kullanıldı. Aslında köylerden gelen köylülerin at ve at arabalarını park ettikleri bir alandı. Sahibi de Belediye ya da hazine! Ama ne var ki etraftaki binaların sahipleri, pasta yer gibi koca alanı parça parça yiyip bitirdiler. Bir el atılsa olaya koca arsa çıkar ortaya! Yahu unutmadan kayda geçelim, ne olur ne olmaz!
Hastanenin önündeki banklar, kendilerini adeta boşluğa terk etmiş bir kısım kişiler tarafından işgal edilmiş. Bütün günlerini burada oturarak lak lakla geçiriyorlar. Yahu bırakın buraları sıra bekleyen hastalara, sizin ne işiniz olur burada! Çekin gidin! Kahvehane var, çay bahçesi var, parklar var, var oğlu var. Ne zevk alıyorsunuz burada oturup akşamı yapmaktan? Hele eski Sarıyerlilerin burayı tercih etmesi tuhaf!
Dereboyu sokağına geçersek karşımıza Atalay Eczanesi çıkar. Örnek bir eczaneydi! Hangi ilacı ararsan bulmanız imkânı vardı. Ama AKP nin ilaç politikası nedeni ile her eczane gibi üst üste darbe yiyince ilaç bulundurma imkânı da kalmadı. Zira hastalara “Yok” dememek için bulundurduğu ilaçlardan o kadar zarar etti ki toparlanabilmek için iki binasını satmak zorunda kaldı. Diğer eczaneler de farklı değil. Atalay Kaban Sarıyer’in eşrafından, öyle kabul edilir, öyledir de! Bağırsa, çağırsa, kızsa, küsse de “Yok”, “Hayır” diyemez kolay kolay! Çünkü güç koşullar altında bugünlere geldiğini bilir, ona göre hareket eder. Eczanenin arka kısmında özel oturma ve çalışma bürosu var. Eskiden yolgeçen hanı gibiydi. Giren çıkan belli değildi. Bunun da çok zararını görüyordu. Şimdi yine var, ama daha derli toplu, çok daha intizamlı ve disiplinli! Kendime çeki düzen verdim diyor, doğrudur diyoruz. İşte bu büro da Sarıyer’deki partilerin mücadelesi tartışmaları yapılır. Seçimler, adaylıklar, başarılar, başarısızlıklar burada tartışılır, burada yönlendirilir ve buradan icazet alınırdı. Şimdilik biraz pasif görünüyor, ama ileride yine eski konumuna gelebilir. Bekle-gör!
Hani Sarıyer Market’te iyi gidiyor. İş disiplini iyi uygulanınca iyi şeyler meydana çıkıyor. Maşallah Sarıyer Market’i n yönetimini İhsan Korkmaz babası İsmet’ten devraldıktan sonra müthiş atılım yaptı ve yeni açtığı marketlerle, market sayını hayli fazlalaştırdı. İhsan Korkmaz’ın ofisinin iki önemli konuğu var. Biri Osman Yıldız diğeri Ceyhan Avcı! Burada da kural her yerde olduğu gibi Ceyhan’ın her istediğinin yerine getirilmesi! Mal gelişinde hele kahvaltılık alınıyorsa Ceyhan’ın payı unutulmaz. Eğer promosyon bir seyahat varsa, gidecek ilk isim yine Ceyhan Avcıdır. Dizkapağında bademcik olunca ameliyat edilmesi zorunlu oldu ve bu da yine promosyonla yapıldı. Şimdi iyi, keyfi yerinde!
Sarıyer Market’in yanında Yazıcı Market! Küçük ama sevimli, tertemiz bir yer. Babadan esnaf Hüsnü yazıcı! Sütten ağzı yandığı için açılmamayı hatta büyümemeyi prensip edinmiş. Kanaatkâr, riske girmektense az ama öz kazanmak evladır diyenlerden. Maaile çalışıyorlar. İyi de ediyorlar. Sosyal yanı çok! Hiç üşenmedi aile şeceresini çıkarabilmek için Selanik’e bile gitti. İstediğini de yaptı ve 300-350 yıllık bir şecere çıkarmayı başardı. Hemen her gün bir kez uğradığım hal hatır sorduğum, dertleştiğim bir yer!
Osman Yıldız’ın yeri Yalçınkaya Sokak’ta. Malum Osman sigortacı! Her işi sağlam tutar, noksan iş yapmaz, titizdir ama öyle bir kazık yedi ki bu hatayı nasıl yaptığını hala anlamış değil! Yıllarca ödediğini zannettiği vergileri on onbeş kat fazlası ile yeniden ödeyerek devlet bütçesine katkı sağladı. Ama yıllardan beri yanında olan kadim dostunu da kaybetti. Zira kazık atan bu dostuydu! Osman’ın sabah kahvaltıları kaçırılmaz. Pek davet yoktur, bilenler ve duyanlar gelir, ama garibanlarda unutulmaz. Muammer, Erol, Namık ve Ümit gibi! Zira onların ayrı özellikleri vardır. Osman da geçimin kolayını buldu. Mehmet’in yerinde yeni açtıkları mescitte imamlık yaparak teravih namazı kıldırarak, cerre çıkmış imamlar gibi parsayı topluyor. Ne yapalım Kolay gelsin deriz ve yolumuza devam ederiz. Oğlunun da tiyatro da hızla ilerlediğini, iyi eserler verdiğini de biliyoruz. Hayırlısı deriz.
Bu cadde üzerinde Pide-Ban müessesesi var. Kaptanoğlu kardeşler icra-i faaliyet ediyorlar. Alt katta Karadeniz pidesi yapılırken, üst katta yine Karadeniz ağırlıklı yemekler veriliyor. Lokantaya girişte müdür masasının yanındaki masa Hayati’ye ait. Bu masada oturanlar yer-içer gider. Bir kuruş ödemezler. Bu masayı Hayati Kaptanoğlu misafirleri için kullanır. Deyim yerindeyse Hayati Ağa’dır. Yani lider konumundadır ama tüm işleri çeviren kardeşi Haşim’dir. Haşim takımın antrenörü ve ruhudur. Her tür organize ona aittir, bir dediği iki olmaz. Hesap-kitap adamıdır. Onun da hastalığı Giresun ve Görele fotoğraflarını biriktirmek! Antika biriktirmek de bir başka meraklarıdır Kaptanoğlu kardeşlerin. İsteyen Çayırbaş’ndakiİ Pide Ban’a gider görür!
Dereboyu Sokak ileride Şehit Mithat Caddesi ile birleşir. Buradan devam edelim. Bu cadde üzerinde hazin olan olay Sarıyer’in ilk marketlerinden olan Yazıcı Market’in bir süre yıldız yıldız parlaması ve sonrada birden bire ticaret hayatından silinip gitmesidir. İyi ki Hüsnü Yazıcı ortaklıktan ayrılmış yoksa o da perişan olacaktı. Oktay Yazıcı, marketçiliği iyi bilen bir iş adamı idi. Nasıl oldu da batıp iflasa gitti kimse anlamış değil. Hele ailenin tüm mal varlığının elden çıkması, tefecilere gitmesi akıl alacak gibi değil ama her halde bunu Oktay Yazıcı ancak doğru yanıtlayabilir. Olan ailesine oldu. Ayrıldılar, durum berbat! Yazık diyoruz ve devam ediyoruz dolaşmaya! Soruyoruz haklı olarak: Patronluktan taksi şoförlüğüne düşmek var mı? Neden olmasın akılsız başın cezasını ayak çeker!
Karşı tarafta Canlılar Pasajı! Alt kat işyerleri, üst katlar konut. Binanın ağababası Av. Fikret Canlı’ydı. Sarıyerlilerin ağabey, canlı tarihi ve Sarıyer S.K.nün kurucusu Fikret Bey yaşlanmayı ve hatta ölümü hiç aklına getirmeyen “Neden ölecekmişim” diyen bir insandı. Ama bana da “Ölürsem lütfen ilgilen mezarımı falan ayarla” demişti. Sarıyer Mezarlığında kendisine yer bulamadık. Devreye Salih Acarel Paşa girdi ve Uskumruköy Şehitlik mezarlığında bir yer bulundu kendisine. Yaptırdığı mezarlığını sağlığında! Mezarlığı aldıktan sonra çok fazla yaşamadı. 90 ncı yaş günü pastasını kestikten sadece bir iki saat sonra odasına gidip yattı ve bir daha kalkmadı! Allah’ın işi ne diyelim. Onu da kalabalık bir cemaatle son yolculuğuna uğurladık. Allah rahmet eylesin. Fikret Bey’de şanssızdı. Oğlu Murat duygusuz çıktı. Babasına ısrarla torununu göstermeyerek ıstırap çektirdi. Ya malı mülkü? Orayı karıştırmamak gerek, zira ölüm hak miras helal anlayışı ile hareket etmeyi bildi. Neyse bütün bunlar aile içi şeyler.
Canlılar Pasajını geçelim ve Akademi Kırtasiye önünde durup içeri girelim. Akademi Kırtasiye’yi kuran Sami Çerci… İş hayatına iyi girdi, başarılı oldu. Ama bir yerde ihmalkâr bir diğer yerde fazla atak olunca aile içinde bir süre kara kedi girdiyse de fazla devam etmedi. Ama yaşamı da uzun olmadı. O affetmeyen hastalık yakasına yapıştı ve altı ay gibi kısa bir sürede ahret âlemine götürdü kendisini. Dükkânı kırk yıllık esnaf, çok deneyimli tezgâhtar gibi hanımı Kadriye Çerçi mükemmel yürüttü. Yanında çalışanı Songül ile mükemmel ikili olarak ve çok başarılı oldular. Kadriye Hanım, “Yeter artık, yoruldum” deyince yılların dükkânını devrederek ticaret hayatından çekildi. Artık kendi hayatını yaşayacak. İki çocuğu var ikisi de kendilerini kurtarmış durumdalar. Biri sinema ve tiyatro sanatçısı. Bu sıradan devam edersek ilerlemeye peş peşe dükkânları arkada bırakırız.
Erimli Kırtasiye çoktan kapattı dükkânı. Giyim kuşama döndü. İyi götürüyorlar. Onu da geçtiğimizde Pamuk Pastanesinin yeni binasına taşındığını görürüz! Mükemmel bir bina, mükemmel bir dizayn, nefis çeşitler. İş güzel, ciro da güzel olmalı. Özlem’e mi sormalı acaba? Tövbe, tövbe! Yahu onun bunun kazancından bize ne be! İş olsun, torba dolsun işte!
Karşı tarafta Sarıyer Belediyesi Kültür Sarayı! Altta nikâh salonu! Her gün on onbeş kişinin nikâhı kıyılıyor burada. Kim bilir belki de çoğu gencin başı burada belaya giriyor? Öyle ya Başbakan en üç olsun der, Belediye Başkanı Şükrü Genç Atatürkçü çocuklar isteriz der de, yeni evlilerin başı belâya girmez de ne olur? Binanın üst katları çalışma odaları, toplantı salonu ve küçük de olsa bir tiyatro salonu… Bu salonda bir iki panelde konuşmacı olarak katılmak nasip oldu. Sarıyer Spor Kulübünü, Sarıyer’i, Sarıyer’de Edebiyat ve Edebiyatçıları tanıtma konusu bana düştü. Bunu da yerine getirdim. Her halde iyi geçti ki hayli etkilenen olduğunu gördük! Neyse biz yine çarı içine dönelim ne varsa orada var.
Şehit Mithat Caddesinde Stüdyo Cafer! Yani Foto Cafer her zaman ilgi alanımız oldu. Gerek Cafer, gerekse eşi Emine Hanım Sarıyerliler için can dost. Çalışma arkadaşları Nazım, Büyük Emre, Küçük Emre ve Lale Hanım! Hepsi de sevimli ve cana yakın insanlar. İşyerine girdiğinizde kendinizi evinizde hissediyorsunuz. Şaka , şamata gırla. Ama iş de o denli ciddi ve temiz. Yeni gelen her hangi bir kimsenin bir haftada yoldan çıkmaması demek o adamın mangal yürekli olması demektir. Nazım ile B. Emre’nin benzetmelerine, sıcak-soğuk meze gibi esprilerine can dayanmaz. Biz alıştık rahatız! Benim görevim dükkâna girince öpmek ve el öptürmek! Hadi hayırlısı diyoruz yola devam ediyoruz. Ama şunu da belirtmek isterim. Her gün Foto Cafer’e uğrayıp imza atmakla yani ispatı vücut etmekle görevliyim. Yoksa tanımazlar bizi!
İleri de Türk Hava Kurumu! Bina kurumun, yeni yönetim toplantı yerini bir üst kata taşıdığı için artık eskisi gibi sık gitmiyorum. Çünkü merdiven meselesi… Malûm ya damar rahatsızlığımız var, sten takılı, dikkat etmemiz gerekir. Ama olabilecek işlerimizi yine Alev Hanım geciktirmeden yapıyor. Kurum eskisi gibi değil, iyi işliyor. İsmail Yılmaz’ın sultasından kurtulduktan sonra, Yusuf Şen ve Refik Kesek’in birkaç yılı bulan çalışmalarından sonra yeni bir yönetime kavuştu! Başarılar diliyoruz ve devam ediyoruz.
Büyükdere dondurmacısının Sarıyer Şubesi. Küçücük bir dükkân ama nefis dondurması için meraklılar kuyruk oluşturuyor. Bu demektir ki damak tadını bilenler var! Devam ederiz yolumuz. Köşe başında Mudurnu Tavuk! Yıllar önceydi arka kısımda oturup tavuk yiyelim dedik “Olmaz” dediler. Israr ettik “Peki” dediler. Suat ile beraberdik. Siz misiniz yiyen. Bizi gören geldi. Yer yok millet ayakta yemeğe başladı. Nihayet akılları başlarına geldi ve hemen arka tarafı küçük de olsa salon haline getirdiler. İş mi? Sorma maşallahı var hayli iyi! Allah daha çok versin diyor dışarı çıkıyoruz.
Köşe başında İş Bankası! Sevdiğimiz delikanlılardan biri var orada Kıvanç Ekinci. Güler yüzü ile işimizi kolaylaştırıyor, bizi de bankaya bağımlı hale getiriyor. Hemen çıkıyoruz.
Az ileride kuyumcu İsmet Köseoğlu, oğlu Oğuzhan ile birlikte hizmet veriyorlar. İşleri iyi, sevdiklerinden seviliyorlar. Yardımseverliklerine de diyecek yok. Sağ olsunlar diyoruz. Birkaç kuyumcu daha! Karşı, kaldırıma atladığımızda eskilerden kalan fazla bir şeyler yok. Her şey yenilendi. Hatta birkaç yıl hamsi tava satan Özcan Baba bile ayrıldı buradan! Arka sokaklarda işimiz yok, pek uğramayacağız ama Kaymakamlık binasının da Sarıyer’den alındığını, Ferahevler’e götürüldüğünü kaydetmek isteriz. Şimdi koca binada ve alt katında iki memur, üç doktor görev yapıyor.
Kaymakamlık Sarıyer’den, Adliye Büyükdere’den gitti. İnşaatı biter bitmez Belediye de Poligon’daki yeni binasına, Kültür merkezindeki Nikâh Dairesi de Derbent’e gidecek. İşte o zaman Büyükdere, Büyükköy, Sarıyer’de Sarıköy’e dönüşecek.
Tarih yazmıyoruz, sosyal bir araştırmada değil yaptığımız. Amacımız Sarıyer içinde bir tur atmak ve anılarımızı gördüklerimizle birlikte tazelemek. O nedenle “Simas’tan Sarıyer’e” isimli kitabımızda olduğu gibi dalmıyoruz her sokağa, her eve; her kaldırım taşına birkaç kez basmıyor, tek tek merdivenleri saymıyor, akla geleni yazıyoruz.
Orta çeşme caddesine daldığımızda binalar yine eski binalar ama işyeri sahipleri değişti. Güvenal- 1 Kasap yerli yerinde, Güvenal- 2 bu kez karşı tarafta. Bu cadde üzerinde tek değişmeyen İz-El Elektrik! İzzet Atkoşturan yıllarca önce açtı dükkânı devam ettiriyor. Kimseye de keyif bağışladığı yok. Dükkânı eski DYP dergâhı gibi bir şey. Belirli insanların uğrak yeri: İbrahim Akkemik, Gazcı Selim, Basri Hoca, Hüseyin Balaban, Kamil, tesisatçı Sait, Kuru Sami ve daha birkaç kişi! Burası dergâhtır demiştik ya, burada da ayrı bir dünya vardır. İşle şakayı bir arada yürütebilmekte bir hünerdir! Bunu da İzzet çok iyi yapıyor. Yeni Camiye yardımda noksanı yok, fazlası var sağ olsun. İbrahim Akkemik devamlı kendisine iş çıkarmaktan geri kalmazken, Gazcı Selim’de ikide bir takılır “Parasız iş olsun da ne olursa olsun İbrahim gider” derken kahkahalarla gülerek ilavede eder “Aaaa siz Basri Hoca’yı tanımazsınız. O’nun kadar Atatürk’ü seven yoktur”… Atatürk’ü sevmeyen nankördür dediğim de kahkaha koptu. Demek ki cahil kalmışız. Selim’in dediği Atatürk, kâğıt paralarmış meğer. Yani Hoca’nın parayı çok sevdiğini söylüyormuş. Selim bu söyler. İz-El’de hemen her gün en az bir kez uğramadan edemeyiz, alışkanlık ve çay içmek var. Şimdi ramazan pas geçiyoruz.
Ortaçeşme Caddesi adeta Şebinkarahisar çarşısı gibi! Mağazalar, dükkânlar ve işyerleri sahipleri Şebinkarahisarlı, Suşehirli! Bu sırada camcı da çok ama işi iyi götüren Camcı Ali’nin çocukları… İşleri iyi, malzemeleri iyi bir de verme adetleri olsa daha iyi olacak! Akılları fikirleri hep almakta! Bir de Allah rızası var, işte bunu bilmiyorlar!
Yılların Sarıyerlisi Şekerci İbrahim vefat ettikten sonra oğlu Akif evden dışarı pek çıktığı yok. Görsem de tanıyacağımı zannetmiyorum, zira en az yirmi yıldır görmedim, belki de daha fazla! Adnan Özcan bu binanın üst katında oturuyor ondan öğrendim evden çıkmadığını. Adnan sendika genel kurulunda kazık yiyip seçimi kaybettikten sonra ev çocuğu oldu. Hanımının dizi dibinden ayrılmıyor! Selçuk’un onarım görmesi gereken utları olmasa belki de evden dışarı çıkmayacak!
Çukurçeşme yerli yerinde suyu yok. Sami Canel bir gayretle berbat olan mermerlerini yeniletti. Nostalji olsun kâfi dedi. Oysa Sami ile biz nostalji olacak yaşa geldik farkında değil. Ama gerçekten derim ki, o yaşa rağmen müthiş hareketli ve işe meraklı. Çeşmenin karşısında Numan Uzun’ların evi… Babaları Ali Reis, kardeşleri İhsan, Burhan, Anaları velhasılı kelam sağ kalanları sadece kızlardan ikisi. Nezahat ve Nebahat ablalar. Onlar da Sarıyer’de değiller. Ev ise satıldı, yenilendi.
Az ileride Naile Sağlam Kızılay Dispanseri. Çok uzun yıllardan beri hizmet veriyor. Müştemilat binası bir harika! Birde yenilenebilse örnek bina olur. Arkalara doğru uzandığımızda fazla bir değişiklik yok. Hidayetinbağı çok önce kamulaştırıldı park yapıldı. Ağaçlar hayli büyüdü, nerede ise eski hüviyetine kavuşacak. Karşı da Osman Kaptan’ın bahçesi! Bahçe çoktan gitti, otopark yapıldı çalışıyor. Derme çatma! Yahu izin verilse de katlı otopark yapılsa ve Sarıyer’in sorunları çözülse olmaz mı? Bu zihniyetle olmaz!
Burayı geçtikten sonra mezarlıklara ulaşırız. Eğriye eğri, doğruya doğru! AKP iktidarının en iyi yaptıkları iki şeyden biri cenaze işlerindeki rahatlık ve mezarlıkların düzenlenmesi, bakımı! Tebrik etmekten başka bir şey elimizden gelmez. Oy vermek gibi bir hataya düşmeyiz her halde!
Birinci mezarlık yeni mezarlık! 1960’lı yıllarda yapıldı. Hani biz çok akıllıyız ya! Bugün alırız, yarın alırız derken atı alan Üsküdar’ı geçti ve biz yayan kaldık. Mezar yeri bile alamadık. Bu mezarlığın iki ziyaretçisi var. Biri günde en az iki kez uğrar! Tahsin Salihoğlu, elinden gelse hanımı ile birlikte ölüp gömülmek isterdi. Ama istemekle olmuyor ki. Sabah, öğle ve akşam! Yolu üzerinde olduğu için mezarlığa uğrar Yasin okur, Fatiha okur “Amin” der. Her dem taze olan çiçekleri sular, okşar, mezarı temizler. Çalışanlar dört gözle bekler gelmesini. Mutlak bir şeyler getirmiştir, yiyip içecekler. Yedirip, içirecek sonra dalgasını geçecek. Her gün birkaç kişiyi hastaneye gönderir, birkaç kişiyi öldürür!
Birde Komiser İhsan var. O da hanımını iki yıl önce toprağa verdi. O da haftanın üç beş günü mezarlığa uğrayanlardan. Mezarlıkları geçerken yeni bir duyum aldığımızı da belirtelim. Misafir Mezarlığı olarak bilinen okul tarafından ki mezarlığın kaldırılacağı söylentisi var! Ne derece doğru zaman gösterecek. Kaldırırlar çünkü açılan Tünel için yeterli yol yok! Bizim mezarlık burada Ağabeyim ve Annem var!
Sarıyer deresinin üzerinin kapatıldığını yazmıştık. Kapatılma olayı Hünkâr Suyu dönemecine kadardı. Ne zaman Tünel açılması olayı için çalışmalar başlandı, dere de Çırçır’ın ilerisine kadar kapatıldı. Koca koca cadde ve yollar yapıldı. Tünel’in resmi açılışı yapılmamasına rağmen trafiğe açıldı. Arap saçı gibi olan, insanı kahrettiren Sarıyer çarşı içi trafiği de büyük ölçüde rahatladı. Tabii eksiği var, tamamlanması gerekir! O nu da yaparlar, bekleyen görür! Tünel açıldı ama Sarıyer esnafının da canı hayli yandı. Zira eski işler tarihe karıştı!
Sokaklara dalıp çıkmakla bazı kişi ve olayları hatırlarız. Hastanenin yanından Dursun Fakih Sokağa daldığımız da eski Sarıyer’i yaşar gibi oluruz. Dar sokak, birbirine bitişik binalar, cumbalar, ahşap doğramalı evler vesaire! Her ne kadar kaçak-kucak bazı binalar gözle kaş arasında yerle bir edilip yerlerine beton yığını binalar yapıldı ise de yine de tarihi dokusunu koruyor bu sokak.
Dursun Fakih Sokakta ticari olarak nasibini aldı ve evlerin giriş katları ticarethaneye dönüştürüldü. Bunu ilk başlatan Bakkal Rıfat Efendi idi (Altaş). Ekmekçi Rıfat Efendi de derlerdi kendisine. Bakkalı halka kredi veren banka gibiydi. Çünkü veresiye defteri hayli şişkindi. Doğruluk abidesi olarak yaşamını tamamladı. Rıfat Efendi’den sonra aynı sokakta bu kez geçmişin Artist Haydar’ın (Karaer) dükkân açtığını unutmayalım. Hacı Müezzin Mehmet Raci Efendi’nin varislerinden aldığı evin giriş katını antikacı dükkânı olarak kullandı, kullanıyor yıllarca. Yaşı doksanı geçti. Maşallah zıpkın gibi! Oğlu Caner her sabah Show TV de haberleri sunarken, kendisi evin kapısı önünde oturup eski günlerini hatırlamakla meşgul. Yüzden fazla filmde figüran olarak rol almış, polis olarak en babayiğit kanun adamlığına soyunmuştur. Artist Haydar uzun ömürler diliyoruz ve ilerliyoruz.
Sonra Mazlum Uysal ve Yüancü Eşref Saruhan’ dükkân açtılar, öyle de devam etti. Hakkı Paşa Konağı iyi değil, beni onarın diye bağırıyor ama nafile kim yatırım yapacak! Melih ve Semih kardeşler bekâr olarak burada ömür tüketmekteler. Melih ağır hastalıktan iyi yırttı. Ona da sağlık ve uzun ömürler. Bu konağın karşısında Kocamazların konağı! Uzun bir süre önce ikiye bölünmüş, yani iki kardeşe paylaştırılmış. Sonra da satılmış ikisi de! Herkes bir tarafa savrulunca Mustafa Kocamaz da soluğu İzzet Baysal Huzurevinde aldı.
Sarıyer’in Arap Mahallesine gitmiyoruz. Yok böyle bir mahalle çünkü! 5 Ekim 1923 teki büyük Sarıyer yangınında bu mahalle kül oldu. Neden Arap Mahallesi diye sual edilecek olursa deriz ki: Afrika’dan çeşitli nedenlerle Türkiye’ye kaçırılarak getirilmiş Arapların/Zencilerin yoğun bulundukları yerlerdir. E yüp’te, Aksaraş’d, Beşiktaş ve Üsküdar’da da vardı Arap Mahalleleri. Sarıyer’de hala d aha Arap Mahallesi sakinlerinin kalıntıları var. Her birine asari antika, yani tarihi eser dersek de olur. Sarıyer Arap Mahallesi sakinleri büyük yangından sonra dağıldı. Pek çoğu değişik yerlere gittiler. Kalanlar 3040 aile kadardı. 1960’lı yıllara kadar 10-15 ailede kaldılar. Günümüzde sadece üç beş aile var. Örnek verecek olursak. Selim Yağız ve Samim Yağız, kız kardeşleri Selin var. Arap Hayrullah’ın çocukları olarak yaşamlarını Sarıyer’de sürdürüyorlar. Arap Ebe’nin, yani Hikmet Ebenin çocuğu Postacı Arap Fikret öldü ise de hanımı, kızı, oğlu Sarıyer’deler. Her biri Sarıyer’in tarihi eser kalıntıları olarak kabul edilebilir.
Başlamışken bazı kişileri tadat etmeye Sarıyer’in genç Profesörü Prof. Dr. Mithat Baydur’dan da bahsetmek isteriz. Sarıyer çocuğu Mithat Baydur, dedesinden gelen okumuşluğu devam ettiriyor. Atatürk’ün ünlü maarif Vekili (Bakan) Dr. Reşit Galip Bey, dedesidir Mithat Baydur’un. O dedesinin şöhreti ile değil, kendi başarısı ile öğünmek ister şüphesiz.
İbrahim BALCI
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)