Sovyetler Birliği çatırdıyordu ama daha yıkılmamıştı. Komünistler Puşkin Meydanı’nda McDonald’s açılması kararına karşı protesto gösterileri yapıyordu. Yenildiler. “Emperyalistler” Moskova’nın merkezinde futbol sahası gibi kocaman bir McDonald’s açtı.
Hasan Aksay’ın Duvar Gazetesindeki yazısı.
Tarih dediğin şey nedir, tam bilmiyorum ama ona sahnelik eden meydanların, sokakların, binaların dili olsa neler anlatırdı, çok merak ediyorum.
20 yıl yaşadığım Moskova’nın en önemli meydanı hangisidir diye sorsanız, aklıma yalnızca Kızıl Meydan gelmez; onunla aynı anda hatta belki ondan biraz önce Puşkin Meydanı gelir.
Hayat daha çok orada akar çünkü. Aşklar daha çok orada yaşanır. Dostlar daha çok orada buluşur. Ve siyasi eylemler daha çok orada düzenlenir.
* * *
Yıllar öncesiydi. Sovyetler Birliği çatırdıyordu ama daha yıkılmamıştı.
Komünistler Puşkin Meydanı’nda protesto gösterileri yapıyordu.
Emperyalizme, ABD’ye karşı protestolar…
Kıvrak dilli ajitatörler hem eyleme gelenleri hem de kenardan izleyenleri galeyana getirmeye çalışıyordu:
“Amerikalılar, gözünü Sovyetler’e, üstelik başkentimiz Moskova’ya, hem de şehrin tam göbeğindeki Puşkin Meydanı’da dikmiş.
İlla orada bir McDonald’s şubesi açmak istiyorlar.
Hem de o kadar iddialılar ki… Açılacak şube, dünyanın en büyüğü olacakmış.
Buna izin verecek miyiz, yoldaşlar?”
Cevap kalabalık bir uğultuyla Puşkin heykelinin yeşillenmiş mermerine çarpıyordu:
“Haaayıııııır!”
Mitingler, protestolar, imza kampanyaları gırla gidiyordu.
“Emperyalistleri Moskova’nın merkezine sokmayız!”
Takvimler 31 Ocak 1990’u gösteriyordu.
“Yoldaşlar” yenildi.
Emperyalistler Puşkin Meydanı’nda futbol sahası gibi kocaman bir McDonald’s açtı.
“Kahrolsun yerli işbirlikçiler!”
Kahrolsundu, tabii, kahrolsundu da…
Siyasi bilinci fazla gelişmemiş genç kadınlar illaki McDonald’s’a gitmek istiyordu.
Bolşevik bir Rus arkadaşım karşımda kükrüyordu:
“Sen ki eski komünistsin! Nasıl gidersin oraya? Hiç utanıp sıkılmaz mısın?”
“Ama şeyy… Aslında ben tek başıma gitmem de… Yani o kadar ısrar karşısında… Haliyle…”
“Seni gidi işbirlikçi!”
“Uzatma ama! Bırak da kaçırdığımız gençliğimizin ardından orta yaşlara doğru özgürce aşkımızı yaşayalım.”
“Aşk ha! Emperyalist mekânlarda aşk! Yazıklar olsun!”
* * *
Doğrusu o sıralarda neşemin kaçmasının altında “fast food” konusunda ilkesel bir duruş olduğunu söyleyemem. Hamburgerlerden nefret etme falan gibi bir tercih meselesi de değildi. “İdeolojik-siyasi ölçüt” mü? Haince gülümseyerek bunu da geçiyorum.
Benim derdim başkaydı.
McDonald’s’a gidersek saatlerce kuyruk beklememiz gerekecekti. Bende ise geleneksel Rus sabrı yoktu. Sırada sinir içinde beklerken bütün olumlu enerjimi tüketirdim, sonra içerisinin de keyfi kalmazdı.
Yine de birkaç kez bu eziyete katlandığımı itiraf edeyim; reddedilecek durumlar değildi doğrusu…
Ve daha büyük, daha yüz kızartıcı konuda bir itirafta daha bulunayım burada (durun önce bir yutkunayım):
Vahşi kapitalizm Rusya’ya yeni girmişti. Dönem “spekülatif çözümler” dönemiydi. Kısa sürede “McDonald’s kuyruğunda sıra satan üçkağıtçılar” türemişti. Birileri sıraya gidip önlere geldiğinde arkadaşları da arkadaki bedbahtlara “şu kadar rubleye sıra başına geçme fırsatı” diyorlardı. Ne kadar ayıptı! Ama “toplumsal olarak” kınadığım bu olgudan, pratikte yararlandığım 2-3 anım olduğunu yıllar sonra burada ifşa ediyorum. Lütfen “hafifletici nedenler”e bakarak biraz hoşgörü gösterin!..
* * *
McDonald’s 1990’dan bu yana Rusya’da o kadar güçlendi ki, yerli Rus böreklerinin çöreklerinin pabucu çoktan dama atıldı.
Eh, değişik bir restoran türüydü bu gerçekten. Çocuklara “bedava” (!) oyuncak falan veriyorlardı.
Üstelik o zamanlar giriş kapısında “Hoş geldiniz” çıkış kapısında da “Güle güle” diyorlardı. Hem de gülümseyerek. Sovyetler’de/Rusya’da duyulmuş şey mi! (Gerçi sonradan ortadan kayboldu bu selamlaşma ve uğurlama âdeti; McDonald’s “Ruslaştı”. Neyse…)
McDonald’s’a rakip olmak için çok sayıda Rus markası çıktı ortaya. Yurtsever gıda söylemleri aldı yürüdü. Ama “başkentin merkezine kadar sızan emperyalistler” karşısında fazla başarılı olamadılar.
Rusya’dan Antalya’ya giden turist ailelerin çocuklarının “Aaa, bakın, burada da bizim McDonald’s var!” diye çığlıklar attığını duyduğumda çok şaşırmıştım.
Rusya’nın çeşitli kentlerinde tam 850 McDonald’s şubesi açılmıştı.
Aradan 32 yıl geçtikten sonra bugün durum değişiverdi.
Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı savaşa karşı uygulanan yaptırımlar Rusların hayatına çoktan girmiş birçok ünlü markanın ülkeyi terk etmesi aşamasına kadar ilerledi.
Apple, Boeing, DHL, CocaCola, Pepsi, Samsung, Starbucks, Netflix, Spotify, MasterCard, Viza, BMW, Mercedes, IKEA…
Ve artık McDonald’s da kepenklerini kapatıyordu.
Bir dönem sona eriyordu.
McDonald’s bağımlıları üzgündü.
Ama siyasetin kestiği parmak acısa da kimse tedavisiyle uğraşmazdı.
Yine “yurtsever gıda söylemleri” patladı: “Bizim böreklerimiz, çöreklerimiz, mantımız (Rus usulü “pelmeni”) McDonald’s’tan bin kat daha iyidir. Kapatılan yabancı gıda dükkânları yerli mallarla şenlendirilmeli.”
Kimisi daha da ileri gidip McDonald’s’ın sembolü ünlü M harfini “PelMenici” kelimesinin ortasına yapıştıran görseller üretiverdi. Türkler ve Araplar aynı espriyi döner/şavurma adına yapmaya başladılar.
* * *
İktidarlara saygım sonsuzdur. Kendileri, benim gözümde “yeryüzü Tanrıları” gibidir. Önlerinde boynumuz kıldan incedir.
“Yasak” dediler mi, iş biter.
Siyaset sazı eline aldı mı, yediğin içtiğin anında zehir zıkkım olabilir.
Mesela, 2006’da Rusya’nın Litvanya ile arası bozulmuştu. “Rusya Başhekimi” statüsündeki gıda ürünleri denetim kurumunun başı Gennadiy Onişçenko bir kararname yayımlamış ve “Litvanya peynirleri sağlığa zararlıdır” buyurmuştu. Eh, yaşını başını almış bir doktor, herhalde haklıydı.
Aynı yıl Rusya-Gürcistan ilişkileri gerginleşti, 2008’de de savaş çıktı. Onişçenko birdenbire Gürcü şaraplarının ve maden suyunun içinde zararlı bir şeyler bulduğunu açıklamıştı.
2009’da Rusya ile Belarus arasında gerginlik yaşandığında, aynı Onişçenko, “Belarus’tan gelen süt ürünleri çok kalitesiz; bizim taleplerimize uymuyor” diye demeç vermişti.
2013’te Moldova Rusya’ya başkaldırmıştı. Önce Onişçenko, sonra da onun yerine gelen Anna Popova, Moldova şaraplarının, elmalarının, armutlarının, kirazlarının, vişnelerinin ve kayısılarının “besin değerlerinin olması gerekenin çok altında” bulunduğunu saptayıvermişti.
Ardından, Kırım istilası sonrası Rusya’ya Polonya’dan ve Ukrayna’dan ithal edilen sebze, meyve ve çocuk gıda ürünleri “kara liste”ye alınmıştı.
24 Kasım 2015’te Türkiye Rus uçağını düşürdükten sonra bizim meyve ve sebzelerde ortaya çıkan zararlı mahlukatın da haddi hesabı yoktu gayet tabii.
* * *
Leningrad Üniversitesi’ni bitirdikten sonra bir dönem yaşadığım Doğu Almanya’da da “Politbüro’nun muz ithalatını yasakladığını” duymuştum; kısa süre sonra yıkılacak olan Berlin Duvarı’nın “öteki tarafı”ndan Doğu’ya muz atanlar oluyordu…
Heyhat!..
Gıda deyip geçmeyin, bakın iş nerelere kadar uzanıyor.
Yine de geçmiş yıllarda komünistlerin ülkeden kovamadığı McDonald’s’ın bugün kendisinin Rusya’yı terk ettiği şartlarda aklıma çoktandır haber almadığım o eski Bolşevik geliyor.
Önce “Emperyalistleri Moskova’nın merkezine sokmayız” demiş, sonra yoldaşların yenildiğini görüp hırsını eski bir Türk komünistinden çıkarmayı denemişti:
“Nasıl gidersin McDonald’s’a? Hiç utanıp sıkılmaz mısın? Emperyalist mekânlarda aşk, ha!..”
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)