Final maçları hata kabul etmez Bahri Hocam… Play-Off maçları final maçı sayılır. Kazanacaksın ve turu geçeceksin. Lig usulü olsa sorun yok telafisi var. Play Off da var ama bir defa var. O da kendi sahanda berabere kalırsın, ya da kaybedersin ama rakip alanda yenmek, yada evvelce berabere kalmışsan çok gollü beraberlik almak gerekir. Aksı halde dağılır gider, kalana el sallarsın.
Sarıyer bu gün Play-Off ta ki ilk maçını kendi sahasında, muhteşem seyircisi önünde iki kez yendiği Bandırma ile oynadı ve maçı golsüz beraberlikle tamamladı. Yani bir yerde hüsran! Ne futbolcular, ne yöneticiler ve ne de taraftarlar aradığını bulamadılar. Bunların dışında maçı izlemeye gelen yüzlerce futbol adamı da hayal kırıklığına uğradı. Çünkü oynanan futboldan ziyade tabiri caizse yani amiyana “ayak topu” idi…
Sarıyer maça ilk defa galip gelen takım kadrosu koruyarak çıktı. Geçen haftanın başarılı takımı aynen korundu ama beklenen sonuç alınamadı. Üzülmemek elde değil! Bir takım, hele kendi sahasında bu kadar mahkum oynar mı? Oynatılır mı? Doksan dakika boyunca oyunda üç beş dakika bile hâkimiyet kuramayan bir Sarıyer seyredildi. Gerçi rakip takımda futbol adına fazla bir şey yapmadı ama Sarıyer’i çok iyi okuyan rakip takım Teknik Direktörü Kemal Kılıç, takımın gol silahı Cemre’nin başına iki stoperi dikince Sarıyer’in kolu kanadı kırıldı. Zaten rahatsızlığı nedeni ile doğru dürüst antrenman yapamayan Cemre yine de çok önemli işler yaptı. Biraz şanslı olsaydı iki üç gol bulması işten değildi.
Sarıyer savunması maç boyunca aksadı. İlk yarım saatten sonra Gökhan toparlandı ve harika işler yaptı. Çok önemli iki gollük pozisyonda rakibe fırsat tanımadı. Bir önemli pozisyonda Ozan tehlikeyi başarı ile önledi. Osman bazı hatalı hareketlerine rağmen çok tehlikeli pozisyonlarda kalesini korumayı bildi. Sarıyer’in en iyi hattı orta alandı ama bu da Bahri Hoca’nın sayesinde çöktü. Sarıyer orta sahasını ayakta tutan Mustafa’nın oyundan alınışı herkese dudak uçuklattı. 14 ya da 15 yaş grubu takımı antrenörü bile böyle bir hata yapmaz. Mustafa sakatsa amenna, sözümüz yok, ama kötü oynuyor anlayışı ile oyundan alınmışsa büyük hata yapılmış demektir. Yerine alınan Eray orta saha adamı değil ki başarılı olsun. Eray çizgi adamı. O yerin adamı Muhammet Akarslan ama akla gelmedi.
Rakibi karşısında tutunamayan, çok iyi marke edilen Güney oyundan alınmalı, Yaşar ikinci yarı başlarında oyuna dahil edilmeli ve Cemre, iti stoperden kurtarılmalıydı. Ama Bahri hoca bunu düşünemedi. Bu değişikliği 81’ci dakikada Eser’i oyundan almakla yaptı ve geç kaldı. Buna rağmen son on dakikada önemli iki pozisyon bulundu ama şans Sarıyer’den yana değildi.
Rakip takımda ön libero oynayan Oğuz Kocabal (8 No. lu) Sarıyerli futbolcular tarafından hiç rahatsız edilmedi. İstediği gibi oyunu yönlendirdi. Bu futbolcu üzerine de kimse verilmedi. Rakibin 26 No. lu futbolcusu Cenk Kaplan yine mükemmel oynadı.
Neyse olan oldu ve maç berabere bitirildi. Bence, Sarıyer sabaha kadar oynasa bu hakemle bu takıma gol atamazdı. Rakibin, Cemre ile oynayan stoperi Cenk, bir başka hakem tarafından en azından iki defa oyundan atılırdı. Bu kadar faullu oynamasına nasıl göz yumulur anlamak mümkün değil. Hakem futbol maçı yerine yağlı güreş maçı yönettiğini zannetti galiba… Paça tutma, ayak budama, sarma, çaprazdan sürme, elense, künde atma gibi her şeyi mübah gördü…. Ama Sarıyerli futbolcuların en ufak hareketine sarı kartı bastı… Bereket Sarıyerli futbolcular aşırı derecede iyi niyetliydi. Göze batacak tepki vermediler…
Maç kaybedilmedi… Şartlar eşit… İkinci maç gelecek hafta rakip sahada yani Bandırma’da. Bandırma’yı Sarıyer rakip sahada nasıl yendiyse yine yenebilir. Henüz biten bir şey yok, bekleyeceğiz ve inşallah iyi sona ulaşacağız.
Yıllardan beri ilk defa bu kadar çok seyirci maça geldi. Hem de ne geliş. Hiçbir seyirci,asla kötü söz etmeden 90 dakika takımını bu kadar desteklemez. Sarıyerli taraftarları yürekten kutluyor, alkışlıyorum. Helal olsun size be!
Bir de protokol tribünü olayı var. Protokol tribünü mü yolgeçen hanımı belli değil! Önüne gelen orada! Ben 1951 yılından beri kulübün içindeyim. 17 dönem genel sekreterlik, 13 dönem kulüp müdürlüğü, iki dönem kulüp başkanlığı yaptım. Ayrıca onca yıldır Divan Yürütme Kurulu başkan yardımcılığı ve Başkanlığını yaptım… İçeri girerken belirlenen ücreti verip giriyorum. Ya diğerleri? Protokol tribününde 96 koltuk var bildiğim kadar. 15 misafir takım, 15 Sarıyer kulübü yönetici oldu mu 30. Geride 66 kişilik yer var ama bu koltuklar dolmasına rağmen 66 kişilik para asla toplanmaz. Nedenini öğrenebilmiş değilim? Ayrıca bu gün protokol tribününde iki yüz kişi vardı. Siyasiler nedense bu maçı hatırladılar, cümbür cemaat koşup geldiler. Kulübümüzün Divan Başkanı Sami Canel’e yer bulunamazken, siyasi patentli olanlar (hanım-erkek, çoluk-çocuk), protokolun en ön sıralarında yer almayı bildiler. Bu bayanların televizyonda bile maç seyrettiklerine inanmıyorum. Nitekim maçın devresinde tıpı tıpış gitmeleri, yaptıklarının gövde gösterisi olduğunu gösterdi. Eeee günümüze göre bunlar da haklı. Zira siyaset için her şey mübah…
Peki, ne var bunda? Ne olacak, bir türlü maçın havasına giremedik ki! Onu buna, bakmaktan, oturun önümüzü kapatmayın demekten maçı seyredemedik. Adam maçı mı izlemeye geldi, günlük işlerden konuşmaya mı? Böyle olunca nasıl maçın havasına girecektik ki! Bildiğim bir şey var. Eski yöneticilerimiz söylerlerdi. Tribündeki hava (ister protokol tribünü ister diğer tribünler olsun) saha içindeki futbolculara yansır… Ben bu maçtaki havayı da buna bağlıyorum ve diyorum ki: Rakip sahada oynayacağım maçı çok daha rahat oynayacak ve istediğimizi alacağız.
İbrahim Balcı
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)