Gecesi Gündüz, Gündüzü Gece: Zorunlu olarak evde kaldığımdan beri anormal şekilde değiştiğimi fark ettim. Neden bu değişiklik diye düşündüm saatlerce, saatleri geri bıraktım günleri sıraya koydum, devam ediyorum geçen gecelerle gündüzleri saymaya. Bir, iki, üç devam ediyor günlerle gecelerin birbirini takip edişleri…
Zorunlu olarak evdeyiz. Yaş kemale ermiş, sokağa çıkmak salık verilmiyor bize. Zira koronavirüS denen bulaşıcı hastalık, o yaşta çökerse üstümüze ölümcül hastalığın esiri olmakla baş başa kalacağımız ısrarla söyleniyor. Bu korku da yetiyor bize…
Ses kısıklığı, kuru öksürük, iştahsızlık ve ateş! Belirgin nedenleriymiş bu hastalığın. Hastalık gelirken geliyorum demiyor ki önlem alınabilsin. O nedenle altmış beş yaş üzerinde olanlar kendilerini adeta oda hapsine alıyor…
Çok tedirgin olanlar ayrıca ağızlarına maske takarak korunuyor.
Balkona çıkmak serbest, buna karışan yok! Balkondaki saksılara su vermek, kurumuş yaprakları almak, topraklarını eşelemek de serbest. Hatta kurumak için asılan çamaşırlar kurumuş ise onları toplamakta da sorun yok!. Yani yine de rahat hareket edebileceğimiz bir hareket almanı bırakılmış bize…
Evim müsait, bir oda benim için hazırlanmış. Yani demek isterim ki bir oda şahsıma ait. İki büyük kütüphanem de bine yakın kitabım var. Tavan arasındakiler çabası! Dosyalarım, yazılarım, bilgisayarım ve yazıcı cihazım var..
Ha unutmadan yazayım, yazıp yayınladığım yirmi bir kitabım basım sırası ile yan yana aynı rafta…
Bakıyorum da sevinmiyorum desem yalan olur. Onlar benim biyolojik değilse de bilhassa benim yarattığım çocuklarım. Onlarla haşir neşir oluyorum, onlarla konuşuyorum, benim yerime onlar yüzlerce insanla dertleşir oluyor.
Yıllardan beri yazdığım, bitiremediğim yani yarım kalan roman ve hikâyelerim çokluğuna ben de şaştım. Ha bitti bitiyor diyerek yarım bıraktıklarım o kadar çok ki. İyi ki sokağa çıkmamız yasaklanmış. Yoksa unutup gidecektim bunları. Her sabah oturuyor tek tek elden geçiriyorum yazdıklarımı. Nihayet bir kitabımı tamamladım. İyi de bir isim buldum. Zira kitabım ismini kendi verdi gibi bir şey. Konusu Osmanlı dönemindeki boğdurulmalar, öldürülmelerdi. Bundan esinlenerek kitabın ismini “Osmanlı’da Kimi Boğduruldu, Kimi Katledildi, Kimide…” koydum… Fenada değil. Tabii bana göre. Yayın için hayli arama yaptım. Sağ olsun Tuncay Dağlı terki diyar etmeden imdadıma yetişti de Akademi matbaasına yayıma verdim kitabı. Birkaç gün içinde elime geçer…
Konferanslarım, söyleşilerim ve gezi notlarımı da ayrıca derledim, dosyaladım. Daha önce yayınladığım kitaplarımın CD lerini yeniden aldım. Çekimleri içeren belgeleri de ayrıca tasnif ettim…
Kim ne derse desin bana iyi geldi sokağa çıkmamak. Aslında kendimi koruma adına, çocukların ısrarı ile Mart’ın 12’ sinden beri evdeyim ya… Ama bu son iki gün yanı 10.03.2020 Cuma günü gecesi alınan iki gün sokağa çıkmama kararı da bana yaradı desem yerindedir. Millet gece 23.15 de sokağa dökülürken ben sadece balkondan baktım. İki gün evde hiçbir şey yemese de ölmez ya insan. O zaman ne gerek var gecenin geç saatinde büfelere, marketlere saldırmaya, bitik kard eşler gibi iç içe olmaya!
O kadar güzel bir Mart ayı geçirdim ki, o kadar güzel iki gün geçirdim ki anlatırken bile keyf alıyorum. Bir de her gün verilen koronavirüs hastalığı haberlerinden iç açıcı haberler alabilsem çok daha memnun olacağım ya! Ama buna da şükür, milletçe el ele bu Çin malı hastalığı yenmek için mücadeleyi devam ettiriyoruz.
Yarın ki günümüz de anı geçecek şüphesiz. Yirmi yaş üstü ile altmış beş yaş altı olanlar aş temini için işe gitseler de bizler yine evimizde dört duvar arkasında kendi nefsimizle baş başa kalacağız. Yani kendi küçük dünyamızla yaşayacağız.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)