Dolaşmaya nereden başlarız diye bir süre dalaştık durduk Suat Uysallarla. Sonunda karar verdik Kısırkaya olsun diye. Hareket saatimiz gelmeden Suat Uysallar’ın protestosunu yedim. “Ben gelemem, maça gideceğim, Yenimahalle’nin maçı var. Kendi işini kendin gör!” Yapacak bir şey yok, herkes kendi yoluna. Ben de kendi yoluma! Öğleye yakın düştüm yola! Amacım bir iki saat kadar köy kahvesinde oturmak ve köylülerle laflaşmak, köyün havasını solumak. Sonra da öğle namazını köy camiinde eda ettikten sonra dostlarla biraz daha sohbet edip Sarıyer’e dönmek! Köy kahvesinde tanıdık ya da aşina birkaç yüze rastlarsak bilmediğimiz şeyleri de sorar öğreniriz. Niyet bu, kısmetimize ne çıkarsa!
Her zaman Kısırkaya denince aklıma Tahlisiyeci Sezai gelir. Yıllardır görmüyorum kendisini. Bir zamanlar hastalandığını, sonraları da vefat ettiğini duymuştum. Bir de on onbeş yıl önce Kısırkaya’ya göç eden Doğan Munis var. Nadir kırtasiye dükkânını işletiyordu. Aile içinde belki bir geçimsizlik, pek bilmiyorum, Sarıyer’den Kısırkaya köyüne göç etmesine neden oldu. Neyse gideceğiz ve soracağız. Doğruyu bu şekilde öğreneceğiz. Eskiden Kumsal dediğimiz, Hacı Ömer Meydanından bindim otobüse! Yolumuz Kısırkaya, hava müthiş sıcak, içimden mırıldandım bas gaza kaptan, yılankavi asfalt döşeli yolları bir an evvel geçip arkada bırakalım.
Kısırkaya köyü bildiğim kadarı ile Sarıyer’in en küçük köyü idi. Ama son yirmi otuz yıldan beri hayli aşama gösterdi ve yapılan yeni yazlık binalarla nüfusu arttı ve Garipçe’yi geçerek sonunculuktan kurtuldu.
Kısırkaya köyü ne zaman ve kimler tarafından kuruldu bilen yok! Yaptığımız araştırmalarda ben de doyurucu bir bilgiye sahip olamadım. Hatta çağın en önemli araştırma aracı olan Hazreti google bile baktım, nafile hiçbir şey yok! Olan bilgiler hem doyurucu değil, hem de yalan yanlış. Birkaç fotoğraf, birde sokakları gösteren harita! Aman atlamayalım bir sayfada da Kısırkaya’nın Sarıyer ilçesinde olduğu yazılı, bulunduğu enlem ve boylamları ile birlikte! Sanki aradığımız buydu?
Saat 11.30 da Kısırkaya’ya ulaştım. Sakin bir köy! Şöyle bir arandım. Meydanda kimse yok, Sarıyer Belediyesi İletişim Noktasından sesler geliyor, anlaşılan burası köy kahvesi görevini yapıyor. Ben doğu tarafa gittim. Orada 1970’li yıllarda yapılan ve bir kısmı heyelanla yıkılan yazlıkları gördüm. Yazık olmuş! Hayli ev hasar görmüş ve yıkılmış. Döndüm İletişim Noktasına girdim. Sağ tarafta muhtarlık odası, iki adım ilerde büyükçe bir oturma yeri, solda açık hava kısmı da var. Kıvanç duydum doğrusu,
Sarıyer Belediyesi her köye İletişim Noktaları kurarak ulaşmış! Tebrik eder geçeriz. Gidip üstü tente ile kapalı kısımda oturdum. Bir çay söyledim. Hemen geldi. Doğan’ı sordum “Buluruz” dediler. Çağırdılar geldi. Sarıldık birbirimize, çayları tazeledik. Gelişimizin nedenini anlattım çok memnu oldular. Hemen atıldı Doğan “Şu Arap Mahallesini gazetede okudum ama sonu gelmedi”. “Haklısın” dedim ve kıyısından köşesinden anlattım. Masamıza Şefik Atar geldi. Üç kişi olduk. İyi ki Şefik gelmiş, mübarek bilgi hazinesi, google desek de olur. Ne sorduksa yanıt verdi. Aldığımız bilgilere göre: Köyün ismi Rumca ya da Latince Tanipiya! Yenimahalle anlamını veriyormuş. Aradım Bilge Umar’ın “Türkiye’deki Tarihsel Adlar” kitabında böyle bir kayıt bulamadım. Ne var ki duydum ve duyduğumu da kayda geçiyorum. İlerde konu üzerinde çalışacak olanlar belki doğrusunu bulabilirler.
Köyün yerli halkı Türk mü, Rum mu ya da başkaları mı bilinmiyor. Bilinen köyün yerli halkının büyük çoğunluğunun 1877 Rus Savaşı yani (93 Harbi) nedeni ile Doğu Karadeniz ve bilhassa Hopa tarafından gelen göçmenlerden oluştuğudur. Büyük ihtimal Balkanlardan gelen göçmenlerden de köye yerleşen olmuştur. Şefik Atar’ın ifadesine göre köyün yerli halkını; Ahıskalı, Karamanlı, Trabzonlu, Rizeli ve Hopalı göçmenler oluşturuyor. Birkaç ailede Rumeli tarafından gelmiş. Geldiler, yerleştiler, yer yurt sahibi oldular. Biz de hepsine birden “Hoş geldiniz” deriz olur biter.
Şunu da kayda geçelim, eskiden Kısırkaya yerleşim bölgesi Mandıra Mevkii idi. Denize uzaklığından olacak sahile yakın olan bugünkü yere taşınmış. Mandıra da terk edilmemiş, burada hayvancılık yapılıyor. Tabii Mandıra mevkii büyük bir arazi hayvancılıkla beraber bahçecilikte yapılıyor.
Yerleşim bölgelerinden biri kale mevkii idi. Kale mevkii Kısırkaya’nın doğusunda ve Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Akademisinin yazlık lojmanlarının deniz tarafında bulunuyordu. Kale meydanda yok yıkılıp gitmiş, hatta kalıntılarını bulmak bile hayli zor.
Köyde, köyün tarihini belirleyecek tarihi eser yok gibi bir şey. Tek cami var. Önceleri ne kadar aradımsa inşa ve ibadete açılış tarihini bulamamıştım. Demek ki dalga geçmiş gereği kadar iyi araştırma yapamamışım. Öğle namazı için camiye gittiğimde yolda karşıladı beni bir vatandaş. Birlikte Camiye girdik. İmam Efendiymiş meğer! Köyün cami imam Kerim Bayram! Lojman kapısı önündeki özel arabasının plakası 53 le başladığına göre Rizeli olmalı. Sormadım, çünkü belli! Camide imam efendi ve benden başka kimse yok. İş başa düştü müezzinlik yaptım. Bir kişi de olsa heyecan verici bir şey, zor geldi bana. Camii tetkik ettim. Çerçevelere, tablolara baktım ve Cami Berat’ını gördüm; Beratta caminin kimliği yazılı. Cami alanı 200 m2, namaz kılınan alan 100 m2 ve kapasitesi de 100 kişilik. Yapılış tarihi 1874 ibadete açılış tarihi de 1874. Alt kat yani bodrum katta yeni ilaveler yapılıyor, onarım devam ediyor. Cemaati yok ama hayli masrafı var! Ohhh be nihayet köyle ilgili bir belge bulduk. Az değil, tarihi eser kabul edelim zira berata göre 138 yıllık bir camii. Bu cami yerinde eskiden ev varmış, yangınla kül olmuş! Cami yapıldı, belki de hayırlı oldu!
Tarihi eser sayılırsa eğer, köy başında bulunan ve Topbaşı Mevkii olarak isimlendirilen yerde terk edilmiş bir korgan var. Korganın II. Dünya Savaşı sırasında yapılmış olduğu ve savaş sonrası terk edilmiş olduğu bilinmektedir.
Bilinmeyen bir şey de köye neden Kısırkaya denildiğidir. Bu konu üzerine bugüne kadar hiç kimse akıl edip durmadı ve bir açıklama getirmedi. Çok düşündüm ben de bulamadım. Ancak eskiler sürekli şöyle söylerdi: “Köy bu kadar, ne kısar ne uzar”. Yani demek istiyorlardı ki Kısırkaya küçük bir köy asla gelişmez. İsmi gibi kısır kalmaya devam edecek. Ne var ki 1965-70 ‘li yıllardan sonra köyün yavaş yavaş kısırlıktan kurtulduğunu ve büyümeye başladığını gördük. Bilhassa İstanbulluların plaja ilgi göstermesi ve şehir içinden çok sahillerde yazları geçirmeyi tercih etmesi köyde yeni binaların daha doğrusu yazlıkların yapılmasına neden oldu. Köy hayli büyüdü, onlarca büyük bina ve onlarca kıyı şeridinde yazlık evler var. Bu binalar yazın tamamı ile doluyor, dolaysıyla nüfusta artıyor. Kışı ise köy yine yalnızlığına bürünüyor.
Kısırkaya, Sarıyer’in sahil şeridinde yer alan bir köydür. Köy kumsalın hemen üst kısmında, kısmen kayalık olan bir yükselti yani tepe üzerinde kurulmuştur. Tepe üzerinden doğuya doğru gidildiğinde heyelan bölgesine girilir. Nitekim birkaç yazlık bina heyelan sonucu denize doğru kaydı ve evler oturulamaz hale geldi. 1970’li yıllarda rahmetli Baba Kenan sonra da rahmetli Selim ok yan yana iki yazlık bina yaptılar. Daha sonra da Mustafa Kara izledi onları ve binayı oturttu sakat zemin üzerine.
Baba Kenan binanın temelini oturtabilmek için akla karayı seçti. Temel kuruluyor, iki ay sonra aşağıya kayıyor. Tekrar yapılıyor, tekrar kayıyor. Ama Baba Kenan inatçı durur mu toprak heyelanla kayarken, o temeli sağlamlaştırma savaşı veriyor. Diğer kişiler de yeni evler inşa etmeye devam ediyor. Nihayet toprak, inat karşısına tahammül edemedi ve evler bitirildi. Sahipleri birkaç yaz geçirdiler evlerinde ama bir süre sonra evler yine denize doğru akmaya başladı. Heyelanı ne istinat duvarı tutabildi ve ne de temel. Böyle olunca da evler terk edildi. Evlerin durumu tehlike arz ediyordu. Can kaybı olmaması için 10 yazlık ev belediye ekiplerince yıkıldı. Ev sahiplerinin masrafları da boşa gitti. TOKİ ya da resmi bir başka kuruluş yıkılan yere yeni bina yapılmasına izin vermiyor. Binası yıkılanlara bir daire verecek ama köyde bir dairesi olana “Yok” diyor. İşte haksızlık burada!
Köyde iki çeşme var. Birisi köy meydanında bulunuyor. Bu çeşmeler basit çeşmeler ve her hangi tarihi bir özellikleri yok. Meydan çeşmesi 2001 yılında yapıldı, Köyde çeşme yokmuş. Bir yüzbaşı kolları sıvamış ve köy içindeki oluktan akan suyu basit çeşme haline getirerek iyi bir hizmet yapmış, Allah razı olsun deriz. Bu çeşme 2001 de köylüler tarafından meydan çeşmesi haline getirildi. Diğer çeşme köy çeşmesidir. Camiye giderken sağda bulunuyor. Basit bir çeşme iken 2000 yılında onarılmış. Kitabesinde “Mürvet Hanım ve Kudsiye Hanım anısına 2000 yılında onarıldı” yazısı yer almaktadır. Göl gör ki bu çeşmenin saçağı üzerine yakın zamanda bir depo yapıldı. Yandan kapılı büyücek bir depo, hem de çeşmenin çatısı ebadı kadar. Hiç de iyi görüntü vermiyor. Köylülerin ve zevk sahiplerinin dikkatine sunulur!
Kısırkaya yaz ayları sayfiye yeri konumuna geliyor. Her gün yüzlerce kişi geliyor ve plajda boy gösteriyor, denizin tadını çıkarıyor. Ne var ki plajın hayli eksiği var. Neden yapılmıyor, neden yapmıyorlar? Acaba izin mi alamıyorlar. Plajda hanımlara ait bir tuvalet yok. Bu olacak iş mi? İstanbul’un Karadeniz sahil şeridinde yer alan bölümlerde yaz kısa olur. Taş çatlasa üç ay ya vardır ya yoktur. Sonra bahçecilik, havancılık ve balıkçılık öne çıkar. Mandıra bölgesi bahçecilik ve hayvancılık için çok uygun. Balıkçılık için ise denizin uygunluğuna itiraz edilemez ama balıkçılıkla uğraşanların feryadı var. Küçük de olsa bir barınakları, bir limanları yok. Oysa siyasiler barınak yapılacak diye söz vermişlerdi, yapmadılar. Barınak ya da liman olmayınca rüzgârlı dolaysıyla dalgalı havalarda perişan oluyor tekne sahipleri. Balıkçılar teknelerini ırgat ve yardımlaşma ile kumsala çekiyorlar. Kısırkaya’da oltacılık ve küçük ağ balıkçılığı yapılmaktadır. Bu bile yeterli onlar için ama illaki bir liman. Şefik Atar’ın ifadesine göre;” İlgililer, siyasiler her gelişlerinde liman yapılacak sözü verirler sonra oyları alıp gittikten sonra bir daha uğramazlar” bu görüşüne aynen katılıyorum.
Köyü gerçek konumundan uzaklaştıranlar madenciler olmuş. Almışlar ruhsatı dalmışlar dozerlerle, kepçelerle toprağın içine! Toprağı alt üst etmişler. Kil almışlar satmışlar, kömür çıkarmışlar satmışlar. Zengin olmuşlar, köşe dönmüşler. Hiç kimsenin gözü yok kazançlarında, köylünün de yok bizim de yok ama gerçek olan bir şey var: Maden çıkarılan yerlerin doldurulması gerekirken oralı olmamışlar. Üstelik yeşil örtüsünü kaldırdıkları yerlere de ağaç dikmeleri gerekir dikmemişler, anlaşılan masraftan kaçınmışlar. Adamlar Kısırkaya köyü kıyı haritasını değiştirdi de “Dur” diyen olmadı. Oldu ise de takibi yapılmadı.
Köyün renkli adamlarından biri 1970 li yılların başında köye seyyar araba ile gelip köfte, balık satan İsmail Dayı (Hutoğlu) sonraları işi büyülttü ve lokanta sahibi oldu. İsmail Dayı Kısırkaya’ya kapağı attıktan sonra Sarıyer’e pek inmez oldu. 1950-1960 yılları arasında Sarıyer’de birlikte kumculuk yaparak nafakamızı çıkarırdık. Yani aşinalığımız çok eskiye dayanıyor. İsmail Dayı şimdi yok iki sene önce 101 yaşında hakkın rahmetine kavuşmuş. Son görüştüğümüzde “Nasılsın” diye sordum “Zorum var, kulaklarım istediğim gibi duymuyor” demişti. İlahi İsmail Dayı, o kadar arıza yirmi yaşındaki delikanlılarda bile var demiştim de gülüşmüştük. Allah rahmet eylesin.
Köyün ileri gelenlerini sordum kimler diye! Şöyle bir düşündüler. Ben devam ettim “Köyün ağaları kimlerdi?” Yanıt gecikmedi: Hikmet Ağa (Atar), Kâzım Ağa (Özkurt), İsmail Ağa (Yılmaz), Tahsin Ağa (Yıldız) ve Yahya Ağa (Topçu). Daha eskileri bilmemize imkân yok dedi Şefik Atar ile Doğan Munis. Yan masalardakilerde tasdiklediler. “Yeni ağalar kim ola” diye sorunca beklediğim yanıtı verdiler. “Şimdi ağa mağa yok, parası olan ağadır”. Haklılar para her kapıyı açan anahtar oldu. Saygınlık insanda değil parada!
“Köyde iz bırakan kimse olmadı mı” diye sorduğumda ilginç bir yanıt aldım. Hamit’in Mustafa yaman adammış. Yamanlığı İpsiz Recep Reis’in çetesinde yer alanlardan biri olmasından ileri geliyormuş! İpsiz Recep Reis’in çetesi ile birlikte Trakya’da Rum çetecilere karşı omuz omuza mücadele vermişler. İyi de yapmışlar. Namı yürüsün!
Görüşmemizin sonuna geldik. Şöyle yukardan bakarak kısa notlarla bilgiler verelim:
Efendim köyün nüfusu, seçmen sayısı 400 olduğuna göre oy kullanmayanlarla beraber en azından 750 ye ulaşmış. Yani Sarıyer köyleri arasında sonunculuktan kurtulmuş, yerini Garipçe’ye bırakmış.
Köy yolları gerçekten iyi! Bütün yollar asfalt, yerlerde çer çöp yok, tertemiz. Üstelik hem belediye otobüsü var, hem de minibüs.
Köy mezarlığı iki şehidi misafir ediyor. PKK’nın şehit ettiği iki Kısırkaya’lı genç yatıyor bu mezarlıkta. Esas yurtları cennet olsun kendilerine!
Kilyos’dan Sarıyer’e göçenlerde olmuş. Sarıyer köylülerinin eskiden her Sarıyer’e inişlerinde uğradıkları Kahveci Ahmet Efendi (Tezcan) geniş ailesi ile çok sayılan bir kişiydi. Ahmet Efendi tüm aile efradını olarak Sarıyer’e göçtü. Keza Kahveci Recep Efendi (Erkan), Süleyman Efendi (İçkaya) Sarıyer’e göçenlerden. Başka yerlere de göçenler var tabii ama ona çetele tutmamışlar. Kısırkayalı ve Ahıska Türklerinden olan Pamuk Hanım, Kumköy (Kilyos) Kale kumandanı ile evlenerek günümüze kadar ulaşan nesil yarattılar. Yani demek isterim ki 200 yıllık bir Kısırkaya’lı. Öyle ya Pamuk Hanım’ın torunlarının torun çocuğu olan hanım Sarıyer’in futbol tarihine adını yazdıran Mesut Seçen’in annesi! Bu geniş ailede Büyükdere’ye göçenlerden! Bu ailenin bireyleri hep evlenerek köyden göçmüşler ama hısım akrabaları var. Eski muhtar Kâzım Atar sadece biri! Aile geniş, bir kolu da Zekeriyköy’de, Balabanlarla akraba! Akrabaları saysak sayfalar yetmez o nedenle kısa kesiyoruz ama Şefik Atar’ın verdiği bilgi de böylece doğrulanmış oluyor. Köyde Ahıska Türkleri hayli fazla!
Köyde bilindiği kadarı ile Tahsin Ağa (Yıldız), Kâzım Ağa (Özkurt), Sedat Atar, Necmi Özkurt ve Erol Kocaer muhtarlık yaptılar. Erol Kocaer’in maşallahı var 1980 den beri devam ettiriyormuş muhtarlığını. Maşallah diyerek tebrik ederiz ve devam ederiz.
Köyde üç dükkân vardı. Biri kapandı, kiralayacak adam bekleniyor. Biri İletişim noktasının alt kısmında diğeri de karşısında. Bu Doğan Munis’in! Doğan çoluk çocuğu ile birlikte köyde huzur buldu, çok önemli işi olmadıkça Sarıyer’e bile inmiyor. Olgun, yıldızı herkesle barışık, çok iyi bir Sarıyerli olan Doğan bence de en iyisini yapıyor… Aile içinde dırdır, ses kirliliği, hava kirliliği diye bir şey bildiği yok. İyot kokusu ile haşır neşir. İyot kokusu nefis bir şey! Bol bol içine çeksin. Yaşlılığını unutur!
Kısırkaya ilkokulu 4-5 sene önce kapandı. Öğrenciler şimdi Gümüşdere İlköğretim okuluna gidiyorlar. Çocuklara Allah kolaylık versin, analara, babalara da sabır!
Cumartesi günü turumuzu Kısırkaya’da tamamladık. Gelecek hafta bir başka köye yelken açacağım. Bakalım yolumuz nereye düşer. Büyük olasılıkla Uskumruköy diye düşünüyorum ama onu da zaman gösterecek. Arzum yağmurlar başlamadan turu tamamlamak Sarıyer’i Kısırkaya’dan Aşiyan’a kadar doyasıya kucaklamak. Tabi Allah nasip ederse! Otobüs’ün gelmesi ile ayaklandım. Şoför köy kahvesine girerken ben dışarı çıktım. Uyanık minibüsçü otobüs gelir gelmez kontak açınca kapağı minibüse attım, ver elini Sarıyer.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)