Hayal Değil: İnatla yanlış yapıyoruz gibi geliyor bana… Yirmi günden
beri sokağa çıkmadım. Hiçte çıkmaya niyetim yok. Ancak, ilk korkunun
atlatıldığı ve insanların hiçbir ey yokmuş gibi sokağa çıktıklarını
öğreniyoruz. Ürkütücü gerçekten hem de çok ürkütücü! Hele altmış yaş
üzeri olanların sokağa çıkmaları, bir de “Ne olur ya! Nasılsa ölmek
yok mu? Allah korur” demeleri. Tabii ki ölmek var, ama Allah geçinden
versin denilen bir de deyim var. Bunun anlamı YAŞAMAK değil midir? O
halde neden ısrarla hastalığın üzerine gitme? Covid- 19… ile dost
olmak mı istiyorsun. O senin, o toplumun hatta bütün insanlığın
düşmanı bir hastalık. Sinsi ve öldürücü! Lütfen dostlar ölümden
kaçalım. Direnelim duygularımıza, sağlıklı kalalım, yenelim Covid- 19
denen hastalığı. Bundan iyisi yok diyelim ve devam edelim, kırık dökük
anıları yazmaya:
Bir zamanlar İstanbul’da yayımlanan akşam gazeteleri vardı
Son Saat, Son Telgraf, Geçe Postası gibi… Çok da okunurlardı. Saat
15.oo den sonra çıkar ilçelere dağıtılır ve gazete satanlar bağırarak
bir gün önce ya da o gün sabah meydana gelen olayları hatırlatırlardı…
Bu gazetelerden Son Saat biraz daha popülerdi. Spor sayfası da hayli
ağırlıklıydı. Son Saat Gazetesi her yıl bir iki kez sporla ilgili
yarışma yapardı. Okurlar kupon biriktirtir, kopanların soru
kısımlarını doldurur gazeteye gönderirlerdi. Belirtilen tarihte
kazananların isimleri açıklanırdı. Tabii kazananlar ilk beş kişi
Gazeteye gidip ikramiyeleri alırdı. Sporla ilgili yarışmaya ben de
katıldım. Kuponları kesip doldurdum. Elli, altmış soru var. Doldurup
gönderdim. Bir soruda çok takıldım onu da Kenan Demircioğlu’da sorup
öğrenip yazdım. Yirmi gün sonra kazananlar açıklanmış ikinci olmuşum.
Bir kaç gün sonra Çemberlitkaş’a gittim gazeteyi buldum, idarehanede
üç beş kişi vardı. Anlattım derdimi, birisi şöyle bir süzdü beni, gözü
tutmamış olarak, göz kaş hareketi yaptı arkamdaki birisine ve bana
dolma kalem yerine bir kitap verildi. İtiraz ettim, dinletemedim,
yanlışlıkla başkasına verilmiş olacak dediler. O gazetenin sahibi
birkaç yıl sonra Nazım Özbay oldu (Sarıyerli), işin tuhafı 1962 de
gazetenin spor sayfası yazarlarından oldum ve İstanbul I. Mahalli
Profesyonel lig maçlarını yazdım. 1970 li yıllarından başından 1980 li
yıllara kadar devamlı köşe yazıları yazdım. O gün idarehanede
bulunanlar biri olan Selahattin Yıldız 90 yaşı aşmış hala yaşama devam
ediyor.
Askerliği Erzurum Uçak alanındaki Uçaksavar Top Tab. da
yaptım. İkmalde bürosunda idim. Beş altı kişi vardık. Vakit akşama
yakın çay demlenmiş içiyoruz. Başçavuş Lütfü Ertürk anlatıyor biz de
dinliyoruz. Öyle bir an oldu ki anlattığı olayla ilgili, “İşte böyle,
nasıl anladım ama” deyince, bizim M. Salih İzmirlioğlu “Aptala malum
olurmuş” demez mi. Bir anda küplere bindi Lütfi Başçavuş kül tabağını
M. Salih’in kafasına patlattı. Ayda iki üç kez şehir iznine gidiyoruz.
İsmail Kocabaşlı isimli İstanbullu bir onbaşı arkadaşımız vardı,
ısrarla şehir iznine çıkmıyordu. Sordum neden diye “Neyle gideyim,
bana para gönderen yok ki” deyiverdi. “Beraber gideceğiz, yürü” dedim
“Olmaz, karşılığını veremem” dedi. Kulakları çınlasın müthiş onurlu
bir arkadaştı. Terhis oldu, gitti, yıllar sonra Almanya’ya gittiğini,
çoluk çocuk sahibi olduğu, hem Türkiye’de hem de Almanya’da evi
olduğunu, ayrıca Ege de yazlığı olduğunu Facebook üzerinden buluşarak
öğrendim. Bizim tertip bir arkadaşım vardı Bolu’nun köylerindendi.
Bir gün bir şey yediğini görmedim. Şehir iznine giderken aynı arabada
olduk, elinde bir paket vardı. “Bu ne?” diye sordum. Sağına soluna
baktıktan sonra kulağıma eğilerek “Sabun” dedi, “Ne yapacaksın?”
dedim, “Satacağım” dedi. “Yahu sabun satılır mı sana lazım” deyince ne
yapayım, “Evden bir kuruş geldiği yok, annem babam çok yaşlı, şimdiye
kadar 14 lira biriktirdim, bunları da satıp babama göndereceğim” dedi…
Askerlik anıları çoktur, bitmez birini daha anlatayım. Onbaşı sınavı
açıldı, İkmal komutanı ”Sınava gir” dedi. İsmimi yazdırdım. Sınava
girdim. Üç kişi var. Bana “Hangi partiyi tutuyorsun” diye sordular.
“Askerin partisi olmaz” dedim, “Kazandın geç” dediler, onbaşı olduk”.
Hani derler ya askerde bir baş olda istersen soğan başı ol. Ben de
onbaşı oldum. Askerlik anılarına sonraları yine küçük küçük değiniriz,
şimdi geçelim.
Askerden yeni gelmiştim. Biraz zaman geçtikten sonra
evlenme işi oldu. Anneme ulaşmışlar. O da ağabeyimlere söyledi ve
beni İstinye tersanesinde bakımı yapılan büyük bir şilebe (gemiye)
götürdüler. Gemiye çıktık, kamaraya aldılar, öğle saatleriydi, yemek
masası kuruldu, kuru fasulye pilav yedik. Sonra çaylar geldi. Gemi
sahibi çok yaşlı bir bey! Hafif sakallı ama kelli felli! Yani oturaklı
bir adam Hacı baba dediler. Adam şöyle başladı: Benim üç adet böyle
gemim var. Artık yaşlandım ve yoruldum. Erkek çocuğum yok, bir kızım
var. Tek başıma yapamıyorum, ehli namus birine ihtiyacım var. Seni
önerdiler. O nedenle çağırdım sizi. Eğer beklediğim gibi çıkarsan seni
damat edeceğim, işi sana devredeceğim, ama bana içgüveyi geleceksin,”
Aman ne güzel şey! Yanıt vermedim. Sordu “İslâm’ın şartı kaç?” Ben de
“Sınava gelmedim” deyince Salih ağabeyimin masa altından ayağı kaval
kemiğimde patladı. Kaş-göz falan… Ayağa kalktım, ağabeyimler de kalktı
ayrıldık… Yani kısmet değilmiş…
Sarıyer S. K. her zaman iyi kadro yapar ama her zaman da
para sıkıntısı ile baş başa kalır. 1966/67 sezonu müthiş bir kadro
var. Kesin şampiyon olur ama yine sıkıntı para… Takım maç kazandığı
zaman Salı antrenmanda primler ödenir. İkinci maç bekletilmez.
Cumartesi günü maçımız vardı. İki maç arka arkaya kazanmıştık,
Yenersek üç maç olacak. Para da tıkandık. Vefa stadında oynadığımız
maçı kazandık. Maç sonu Fikret Canlı, Baba Kenan birlikteydik. Fikret
Bey salıya kadar “Para bulmak lazım” dedi. Prim 200 lira. “Fikret Bey
adam başı 100 Tl verin bana işi halledeyim” dedim. “Tamam” dedi ve
yöneticilerden toplayıp bana parayı verdi. Futbolcular duştan geldiler
onlara giyinme fırsatı vermeden “Arkadaşlar priminiz 200.- TL Salı
günü alacaksınız, belki çarşambaya sarkar. Şimdi mi istersiniz yoksa
Salı günü mü?” “Hepsi şimdi” dedi. “O zaman priminizi 100 TL den
vereceğim, ödeşeceğiz” dedim. Hepsi “Tamam” dediler. Başka ne
diyecekler ki: parayı olan sevgilisine gidecek, kafayı çekecek, o an
için ihtiyaçlarını görecek. Bu olayı her zaman bana hatırlatırlar ve
bize “Üçkâğıda getirdin derler”…
Muğla’ya Lig maçına gittik. Harika bir hava! Maça çıktık,
Garo maçın başlamasından az sonra golü attı. Rakip yüklenir diye
beklerken anormal bir rüzgâr çıktı lehimize. Adamlar kalemize bile
gelemediler. Devre arasındamüthiş bir yağmur beş on dakika yağdıktan
sonra rüzgâr tamamen aksi yönden esmeye başladı yine bize yaradı” maçı
1-0 kazandık. Salı günü prim verilecek para eksik kaldı. Fikret Bey
ile baş başa verdik. Karar, bir primi oyuna girenlere paylaştıracağız.
Öyle yaptık. Suphi oynamıştı, 15 dakika kala oyundan alındığı için 50
TL. primin 37.5 lirasını Suphi’ye 12,5 lirasını da yerine oyuna girene
verdik. Tabii zarf içinde! Aradan on onbeş gün geçti, Sarıyer çarşı
içinde Suphi önüme çıktı. “İbrahim Abi yahu herkese 50 lire bana 37.5
lira verdiniz neden deyince sen oyundan çıktın, kalanını da senin
yerine girene verdik” dedim. Bir ohaaa çekti. Suphi de bunu anlatır
durur.
Aralık ayı, soğuk bir hava, Rıva’ya kuma gittik. Fazla
deniz var (dalga var) kum alıp dönmek zor. Yonburnu’ndan dönerken
Sait Ağabeyime “Uskumru çaparisi atalım, yemeklik balık alırız belki”
dedim. “Tamam” dedi. Çapari’yi açtım ve denize attım, hemen sonra da
Salih Ağabeyim attı çaparisini saldı denize. Benim çapari doldu,
çektim Eczacıbaşı Ahmet ayıkladı. Ben çapariyi atıp çekiyorum, atıp
çekiyorum, her gelişte 25, 30 balık geliyor. Salih Ağabeyimin
çaparisinde bir tane bile yok. “Kaç kulaçta?” diye soruyor, “Derin su
da diyorum” Salıyor çaparisini yine yok, tekrar soruyor “ üst sularda”
diyorum, salıyor yine yok, tekrar soruyor orta suda diyorum yine yok.
“Sen nasıl buluyorsun ulan” diye bağırdı. Ben de “Benim deniz de
adamlarım var iğneleri onlar dolduruyor” deyince, onunla dalga
geçtiğim için din iman küfredip durdu bana (Nur içinde yatsın).
Kaşınan kim olursa olsun ağzının payını alır. Dalga geçmemin ceremesi
bu oldu.
YARIN YİNE DEVAM EDERİZ, BEKLEYİNİZ.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)