Son Dakika Haberler

HAYAL DEĞİL- XII

HAYAL DEĞİL- XII
Okunma : Yorum Yap

Hayal Değil: Covid- 19 irtifa kaybedecek diye beklenirken yükselişe geçtiği anlaşılıyor. Sayın Cumhurbaşkanının sözlerinin altında bu yatıyor. Yoksa neden çocukların dışarı çıkmaması için önlemler alınacak diyor. Demek ki tehlike devam ediyor. O halde tehlikeden kaçmak herkesin görevi. Bu işte kabadayılık olmaz, olmamalı. Herkesin kendini değilse de aile efradını ve konu komşusunu, dostunu, arkadaşlarını koruması ve kollaması lazım. O halde semtinde ol ve evde kal diyelim ve anılarla yola çıkalım.

Kum motorumuz makinesi yatak yakmıştı. Çayırbaşındaki Tuğla iskelesine yanaşmış, makineyi söküyorduk. Salih Ağabeyimin sesi geldi. Sait ağabeyim gidip baktı, sonra da beni çağırdı. Gittim annemden telgraf gelmiş, okuttular, annem hastalanmış acele Rize’ye çağırıyorlar.

Hazırlandım hemen yola çıktım. Gemi ile gidiyorum. Üç paket Yeni Harman sigarası aldım. Müthiş üzgünüm, annemin hastalığı kahrediyor beni. Üst üste sigara içiyorum. Sanki günde bir paket sigara içiyormuşum gibi. Tabii bir iki saat sonra gemide yolumu kaçırdım Sigara duman etti beni. Neyse Rize’deyim.

Hemen Süt dayımın lokantasına gittim. “Hoş geldin” dedi. Ben “Anam nasıl?” diye sordum. Oralı olmadı “İsmail, İbrahim’e bir çorba ver içsin” dedi. Ben “Annem…” derken, “zır zır etme ne annesi” dedi, şaşırdım. Çorbayı iştahla mide ye indirdim. “Gelin” dedi oğlu İsmail ile yanına gittik. “İsmail, gidin resim çektirin gelin” dedi. Çektirdik alıp dükkâna geldik. Bana “Nüfus kâğıdını ver” dedi. “Ne olacak?” diye sordum ”Evleniyorsun” dedi. Tabii şaşırdım. Öğleden sonra “Hadi gidiyoruz” dedi. Yürüdük. Belediye’ye gittik. Baktım kapıda annem ve daha bir sürü kadın, birkaç erkek. Erkeklerden biri Sait Ağabeyimin kayınçosu Muhammet! Girdik mi belediye doktorunun odasına. Bir de kapkara çarşaflı biri geldi. Ne yüzü görünüyor, ne eli kolu. Kadir Dayı “Doktor işte bunlar evleniyor” dedi. Doktoru bilmem ama ben şaşırdım tabii…

Dışarı çıkarken, hanımım olacak çarşaflıya “Kör müsün, topal mısın nesin? Ac yüzünü de göreyim” dedim. Kadınlardan homurtular “Vuuu, bu nasıl uşaktur, ne der, olur mi?”… Oradan nikah dairesine… Aynı şeyler orada oldu, iki şahit ve ayakta imzalar atıldı iş bitti, karı-koca olduk. Orada bile hatunun yüzünü görmedim ama anladım ki Sait ağabeylimle bacanak olduk. Birkaç gün sonra gidip gelin alıp Portakallık mahallesine bizim eve geldik. Bir gece kaldık, tabii hatunun yüzüne görmeyi başardım. Ertesi günü Sarıyer’e yoldayız. Annem eşini biraz güverteye çıkar, hava aldır deyince birlikte çıktık, iyi de oldu. Gözlerinin koyu kahverengi olduğunu gördüm.

Sarıyer’de düğün yaptık. Hala mutluyuz ve 62 yıllık birlikteliğimiz devam ediyor birbirimizin koltuk değneği oluyoruz.

Sarıyer’in önemli bir maçı vardı. Maça gidecektim. Arka arkaya 6 sefer yapmış çok yorulmuştum. Ağabeyime “kuma gitmeyelim” dedim “Gideceğiz” dedi. Gelağre’ye gittik. Müthiş üzgünüm. Sandala kumu dolduruyoruz, gidip çektirmeye (motora) boşaltıyoruz. Son sandalı da doldurduk, sandalı ittim, kendim dışarıda kaldım. “Gidin gelmiyorum” diye bağırdım.. Efe (Salih ağabeyim) bağırdı durdu, oralı olmadım, yola çıktım, karadan, yürüyerek aklım sıra Rıva’ya gidecek oradan dan Sarıyer’e. Yolu bilmiyorum, acımda, tahlisiyeye de gitmedim. Gide gide yolu kaybettim. Kaldım mı ormanın içinde, köpekler sadrımı etrafımı, ben diyeyim yirmi, siz deyin elli. Ulan yiyecekler beni. Kalın bir sopa elime aldım ne olur olmaz diye. Dereyi buldum ve akışına yürüdüm yarım saat kadar sonra Rıva kalesindeki kahveye ulaştım. İki ihtiyar vardı, bir de tanıdığım Kibar Reis. Kibar Reis sordu anlattım. Onun motoru da dere içinde odun yüklüyor ondan hayır, yok. Neyse bir baktım bizim motor, Rıva burnunu dönmüş geliyor. Ali Rıza Eniştem kayıkla dışarı geldi, birlikte motora döndük. Tarabya’ya vardığımızda saat 14.00 falandı. Kıyıya yanaştığımız gibi kendimi dışarı attım ve gelen halk otobüsüne atlayarak maça gittim. Bu olay denizden kopmamı sağladı ve memuriyete adım attım.

Altı ay kadar boş gezdim. Bir gün Nihat “Gel seni memur yapalım” dedi. “Peki” dedim, birlikte Orman Fakültesine gittik. Orman İşl. Ekonomisi ve Hasılatı Kürsüsüne gittik. Doğru hocanın odasına! Üç kişi oturuyor tabii üçü de hoca. Nihat Adatepe bir şeyler söyledi. İlhan Beyi çağırdı masa başındaki kişi.”Sınavını yap, başarırsa dilekçeni versin” dedi. Büyük bir odaya geçtik, bir daktilo getirdiler, bir kitaptan 10 satır yazdım. Zaten daktilo kullanıyordum hata yapmadım. Sonra çarpma, çıkartma, toplama yaptırdı, üften püften bir sınav, yaptım. “Tamam kazandın memursun” dedi, gidip dilekçe verdim ve memur oldum, iyi mi? Yıl 1960…

Hasköy ile maçımız var. Fikret Canlı ile beraber Şifa suyundaki Malzemeci Şevki Baba’ya gittik ve malzemeleri noksansız getirmesi için ikazda bulundu. Fikret Bey her şeyi kılı kırk yaran biriydi. “Tamam, tamam Fikret Bey, merak etme dedi”. Ayrıldık ve Fikret Beyin arabası ile şeref stadına gittik. Bizden bir hayli sonra Şevki baba geldi. Neyse takım soyundu, futbolcular giyinmeye başladı bir kişiye forma kalmadı. Baktık 7 numaralı forma yok. Ne yapacağız. Fikret Beye söylesek kıyameti koparacak. Baba Kenan, “BJK malzemecisi Osman Dayıdan iste” dedi. Gittim istedim bir takım forma verdi. Futbolcular BJK forması ile çıktı. Maçı kazandık ama Fikret beyi teskin edemedik. Maç sonu birlikte Şifa uyuna gittik ne görelim, formaları ağaç dallarına asmış kurusun diye. 7 numaralı forma ağaç dalında asılı unutmuş. Ne oldu dersiniz? Tabii Şevki Dayı’nın işine son verildi.

İsmet Paşa “Ortanın solu” sloganını ortaya atmıştı. CHP nin bir kısmı benimsedi, bir kısmı benimsemedi. Böyle bir hay huy içinde ilçe kongresi geldi. Biz muhalefetteyiz. Kongre başkanı adayımız Faik Kurtoğlu, seçime sıra gelince “çekildim” dedi. Satıldık. Planlar suya düştü. Oğuz Oran Başkan seçildi. Yıldızımız hiç barışmazdı onunla, İkinci konuşmacı bendim söz aldım ve eleştirilerimi sıraladım. İl yönetimi en önde oturuyor. Onlara hitaben “sizler, hepiniz zenginsiniz, hele Ali Sohtorik Armatör nasıl ortanın solunda olursunuz” derken, Oğuz Bey devamlı ceketimden çekiyor, “sus, sataşma” diyor. Konuşmamı şöyle bir şiirle bitirdim:

Şu kurula bir bakın üç avukat, üç muhtar.
İki de vurdum uymaz sendikacı işçi var,
Bir de memur sıkışmış aralarına hayret
Mebusluk çok yaklaştı ha gayret beyler gayret…

Ne oldu dersiniz? İl yönetimine hakaretten Disiplin kuruluna verildim. Disiplin kurulunda Em. Amiral Kemalettin Bozkurt ve Eski Ticaret Bakanı Atıf Ödül var. Çağırdılar beni, gittim dinlediler beni ve “böyle saçma şey olmaz, git işine bak” dediler.

Kurt büzüğü deyimini herkes duymuştur, bilir. Kurt büzüğü kimde varsa uğur almış olur ve her işi rast gider denir. Erzurum’da askerdim, soğuk eksi 20-30 arasında. Nöbetler yirmi dakika. Sabah saatlerinde bir iki tabanca/tüfek sesi yankılandı.. Sabahleyin dışarı çıktık. Meydandaki arabaların önünde koca bir kurt yerde cansız yatıyor. Başında bir asker ve karşısında Başçavuş Lütfü Ertürk. Lütfü Bşç. Kurtu sağa sola çevirip tetkik ettikten sonra askere “Bunun büzüğü ne oldu?” diye sordu. Aval aval aval baktı asker, tabii bizde! Tekrar etti “Nerede büzük?” asker “Haberim yok” dedi. Hırslandı küfretti, gitti. Sonradan büroda sordum Bşç. Ne olacaktı? “Yahu, kurt büzüğü insana şans getirir, yıllarca bekler dururum” dedi. Ben de kurt büzüğünün işe yaradığını orada öğrendim.

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)