Hayal Değil: Bütün dünya Covid- 19 yani koronavirüs ile savaşıyor. Bazı
ülkelerde gerilemeye başladığı söyleniyor. Bu arada ülkemizde de
gelime safhasına girildi söylentileri var.
Ne var ki görünüş öyle değil. Öyle olsa Atatürk hava Limanına ve Sancaktepe’da portatif biner
yataklı hastane açılması yoluna gidilmezdi. Demek ki hastalığın
tahribatı bütün hızı ile devam ediyor. Yetkililer de önlem almak için
bu yola başvuruyor. İyi de ediyor, yoksa sefilleri onamak var.
Sağlıkçılara Allah kolaylık ve sabır versin. Yeterli eleman yokmuş, o
da giderilir. Bunca atama bekleyen sağlıkçı var, yapsınlar atamalarını
olsun bitsin. Bu arada halka da ve bilhassa gençler ile yaşlıların
yasaklara uymaları ve yaşamlarına dikkat etmeleri çok önemli. Evde
vakit geçer mi diyenler varmış! Tabii vakit geçirmek zor, siz okuma
alışkanlığından uzaksanız vakit geçirmeniz zor.
Kur’an-ı Kerim’in ilk emri “OKU” değil mi? “Evet Oku”dur. Peki, neden okumuyoruz, neden bu
alışkanlığı edinemedik. Tabii canımız sıkılacak. Ha o zaman sokak ağzı
ile konuşalım “Sıkı can iyidir”, sıkılmaya devam edin. Ben de kendimi
avutmam, okurlara nefes aldırabilmek için yazmaya devam edeyim.
1961/62 sezonu. Sarıyer lige güçlü bir kadro ve
şampiyonluk iddiası ile başladı. İşler ters gitti ve ilk devreyi 7’ci
bitirdik. Antrenör değiştirdik Gazanfer Olcayto’yu hoca yaptık. İkinci
devre maçlarına müthiş bir başlangıç yaptık ve hiç yenilgi almadan
ligi 2’nci olarak tamamladık. Çarşamba ve Cuma günü tatbikat var.
Israrları kıramadı ve antrenmanlara geldi Süreyya. Lider Beyoğluspor’a
Süreyya’nın ikinci devre penaltı üzerinden attığı kafa golü ile 1-0
yendik.
Süreyya maç sonu bana “Abi beni bir daha Çarşamba ve Cuma günleri
antrenmana çağırma, böyle giderse vize alamam” dedi. Tamam dedim.
Dedim ama yöneticiler durur mu? Yönetici kim olursa olsun sadece
takımını düşünür ve hep haklıdır. Nitekim Süreyya’yı devamlı
antrenmanlara çağırdık. Bir türlü yakasını kurtaramadı bizden. Beni,
Baba Kenan’ı ve diğer yöneticileri kıramadı, antrenmanlara devam etti.
Söz verdim ona “Dendrometri yoklamalarını ben yapıyorum, seni var
göstereceğim” diye. Yanıt vermedi. Devam etti antrenmanlarına… Hasköy
ile oynayacağız, ilk devre yenilmiştik. Yağmurlu, çamur batak bir saha
(10.03.1962). Takım soyundu, Süreyya’ bekleniyor. Baba Kenan yedek
birini soyundurmuyor, keza Gazanfer Hoca’da. Maçın başlamasına üç beş
dakika var. Fikret Bey “Bana, yahu dış kapıya çık bak bakalım geliyor
mu” dedi. Gittim, bir iki dakika durdum, baktım hayli uzaktan
yürüyerek geliyor. El kol işareti yaparak koşarak gelmesini anlatmaya
çalıştım. Moralı bozuk, soyunma odasına girdik “Ben oynamayayım” dedi,
“Soyun” dediler. Soyundu maça çıktı. Maç başladı sahada Süreyya yok
gibi. Sadece geziniyor. İlk on onbeş dakikadan sonra sadece yürüyor.
Devreyi 1-0 mağlup bitirdik yanılmıyorsak… Devrenin ortalarında
Süreyya yere yıkıldı. Kalkmak istiyor kalkamıyor, koştular başına,
kenara aldılar, baygınlık geçirdi. Başını soğuk su ile yıkadılar, üç
beş dakika sonra yine oyuna girdi ve maçı güçlükle tamamladı. Maçı 1-1
bitirdik. Soyunma odasında “Neyin var Süreyya, neden ayakta
duramadın?” diye sordum “Abi üç dört gündür sadece bir simitle günü
geçiriyorum, param yok, evden de gelmedi, kulüpten de alacağım yoktu,
isteyemedim” dedi… Duyar mı Sureyya’nın dediklerini Av. Fikret Canlı
ile Muzaffer Abi (Erbaş) kıyameti kopardılar bana. Tabii çıkarıp para
verdiler. Sonra da “Aman Süreyya,. Beyoğluspor iki maç kaybeder, bizde
maçlarımızı kazanırsak şampiyon oluruz, sakın antrenman kaçırma
demezler mi?”… Ve Süreyya hiç antrernman kaçırmadı ama tatbikatlara da
giremedi. Gelelim şimdi Vehbi’nin terrakesine!
Süreyya Saraç dünya tarihinde eşi olmayan bir büyük
ahlaktır. Üst üste ders veren bir büyük doğrucu Davut’tur. Bakın
yaptığına. Ben, Or. Fak. Or. İşl. Eko. Ve Dendrometri Kürsüsünde
memurun. Doç. Dr. Muharrem Miraboğlu derslere giriyor, ben yoklamayı
yapıp çıkıyordum. Tabii Süreyya’yı mevcut gösteriyordum. Dersler
bitti, hoca vize alanların listesini Dekanlığa bildirdi. Sınav günü
geldi. Sabah yazılı sınav yaptı, öğleden sonra sözlü yapacak. Çağırdı
beni. Süreyya Saraç neden gelmedi? Git bul gelsin” dedi. Gidip buldum
kürsüye getirdim. Muharrem Hoca odasında kahvesini içiyor, sınava
başlayacak birlikte odasına girdik. Muharrem Hoca “Süreyya neden
yazılıya gelmedin?” diye sordu… Verdiği yanıta bakın! “Benim vize
hakkım yok!” Hoca “Olur mu vize almışsın” deyince ben devreye girdim
ve durumu anlattım. Hoca biliyorum Sarıyer’in futbolcusu olduğunu
benim bilgim dâhilinde yaptı İbrahim Bey “dedi. Benim hakkım değil,
benim gibi 15, 20 kişi daha var vize alamayan, bana ısrar etmeyin, bu
haksızlığı kabul edemem” dedi. VE sınava girmedi, bir dönem kaybetti,
gelen dönemde yeteri kadar tatbikata girdi ve dersi verdi. İşte böyle
insanlarımızda var, böyle sporcu ahlakı da var. Tabii ne kadar enayi
diyenlerde vardır.
İzmir’de Göztepe ile Türkiye Kupası maçı oynayacağız
(1962/1963). Takım soyunuyor, Şop Cengiz santrafor oynayacak ama
malzemeci rahmetli İzzet, Şop Cengiz’in futbol ayakkabılarını
unutmuş. Şop Cengiz 44/45 Numara ayakkabı giyiyor. Allem ettiler kalem
ettiler 41-42 numara bir ayakkabı buldular. Ayağa olmuyor ayakkabı.
Sami Canel kolayını hemen buldu. Şop çorapları giydi, Sami bir kalıp
sabun aldı, ayakkabının içini sabunladı, yetmedi, Şop’un çoraplarını
sabunladı ve ayakkabıları ite kaka giydirdi. Maç bittiğinde (1-5
yenildik) Şop’un ayakları yara bere içindeydi ve iki hafta ayakkabı
giyemedi. Burada dikkat çeken şey anormal acı çekeceğini bilmesine
karşın “Hayır oynamam, bu ayakkabıları giymem” diyememesidir.
Bugün maçla başladık maçla devam edelim. Şeref Stadında
Hasköy ile oynuyoruz. Hakem İlahi Düdük Necdet Turkuantoz. Favori
Sarıyer. Ama maça o kadar kötü başladık ki sorma gitsin. Baba Kenan
saha içinde ateş püskürüyor. Hasköy’de kapan Selahattin, 35 metre
uzaklıktan topa müthiş vurdu. Top Rıza’nın yanında gol oldu ve fileden
dışarı çıktı. Hakem bir an durdu, Rıza yavaş yavaş top u almaya gitti,
üzgün santraya atarken Baba Kenan patladı “Avut at Rıza… Avut at. Dik
topu ulan avut at”… Hakem aşkın, Rıza şaşkın, rakip takım kaptan
Selahattin şaşkın. Hakem Necdet Turkuantoz Kenan’ın korkusundan maçı
autla başlattı. Ama Bir işe yaramadı ve maçı 1-3 kaybettik.
Bugün futbolla başladık futla bitirelim. 1962/63 sezonunda
Şeref Stadında Beylerbeyi ile oynayacağız. Takım soyundu. Karasal Taci
(İkinci başkan) “Beni soyunma odasına götür” dedi. Gittik. Recai kapı
önünde ”Hoş geldin” dedi, Biraz dertleştik. Karasakal Taci sordu
“Takımı nasıl çıkartıyorsunuz?” Recai takımı okudu. Karasakal Taci
“Şop yok mu?” “Yok” dedi Recai. Karasakal Tacı ısrara başladı “Nasıl
olmaz? Oynaması lazım, ondan iyi adamımız mı var?”. Recai dayanamadı
“Baba kadro soyundu, giyindi, maça çıkıyor lisansları da verdik”.
Karasakal Taci büyük bir ciddiyetle “O zaman git öteki takıma söyle,
hakeme de söyle 12 şer kişi oynayalım”… Tabii biz kasıklarımızı
tutarak gülüyoruz, Karasakal taci bize küfretmekle kendini tatmin
ediyor. Rahmetli Recai Uygur, Rahmet Karasal Taci’yi zorla ikna etti.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)