23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 100.
Yıl dönümü buruk kutlandı. TBMM de yapılan törende Parti liderleri ve
sözcüleri konuşarak günün önemine vurgu yaptılar. Kutlama buruktu zira
Covid- 19 nedeni ile bayram töreni için bir araya gelinmesi mahsurlu
görüldü. TBMM başkanlığınca alınan karar gereğince gece 21.00
isteyenler balkandan İstiklal Marşını okuyarak kutlama yapabilecek.
Aslında zaten çocuklar evlerinde kutlama yaptılar, yapıyorlar.
Anneleri/babaları gerekli ortamı yaratıyor ve öğretmenlerinin isteği
şekilde hareket ediyorlar. İyi de ediyorlar. Zira bu bayram dünya
çocuklarına adanan tek bayram! Bunu yapan da dünya lideri Mustafa
Kemal Atatürk! Ne mutlu çocuklar deriz ve anılara başlarız.
Suphi Soylu Sarıyer’in genç ve yetenekli futbolcularından
biriydi. Büyükdere’den transfer edildi. Sarıyer’de iki sezon oynadı.
1969/70 sezonunda çok başarılı oldu. Kulüpte tutulması kararı verildi.
Ama transfer ayının civcivli günlerinde transfer yapmak istediğini
söyledi. Biz ihtimal bile vermedik. Bir akşamüstü piyasa caddesinde
dolaşırken karşıma çıktı ve “Abi ben Feriköy ile anlaştım, yarın
gideceğim” dedi ve muayene olduğu sağlık fişini uzattı. Alıp baktım
doğru. Tabii üzüldüm, belli etmedim ama muayene raporunu yırtıp denize
attıktan sonra “Artık gidemezsin” dedim ayrıldık. Sabah erkenden Adnan
Kurt ile birlikte Fid- anlığa gittik. Aldık kendisini profesyonel imza
atmaya getiriyoruz, bu sırada Feriköy yöneticisi Apartman Mustafa
karşımıza çıktı Suphi’yi imza atmaya götürecek. Suphi “Abi İbrahim abi
sağlık raporunu yırtıp attı, ben de vazgeçtim kulübümde kalacağım”
dedi. Apartman Mustafa hırs küpü “ Balcı unutma bu ikinci oldu ama
bunun sonrası da var” dedi ama tabii iş işten geçti. Suphi 1969/70
sezonunda bizde oynadı ve çok başarılı oldu, aynı zamanda Ümit Milli
takım formasını giydi ve sezon sonunda G. Saray’a transfer etti.
“Çamur at izi kalsın” derler ya aynı öyle bir olay oldu.
Bir sabah Adnan Abi ile Kumsal Kahvesinde otururken G. Saraylı Ergün
geldi (orta saha, o sırada Kilyos’da oturuyordu) Bir süre oturduk
sohbet ettik. Bu arada “Yahu biliyor musunuz Adnan Özcan Sarıyer’i
satmış”. “Bırakın böyle şeyleri ayıp” dedim. Adnan abi küfürlü
konuştu. Ergün “Evet abi sağbek Ali söyledi bana” dedi ve çekip gitti.
On beş yirmi dakika sonra Adnan geldi işe gidiyor biraz gecikmiş
yanımıza geldi. Ben hemen Ergün’ün söylediğini söyledim. Tabii küplere
bitti küfür üstüne küfür “Serinkanlı ol, kızma, hemen atla bir taksiye
git, antrenmana gidiyormuş. Git A.S.Y. stadına antrenmanda Sarıyerli
Suphi var, Yıldırım var, Tarık var onların yanında konuş Ergün’le”
dedim O hızla gitti, öğleyin geldi. “Ben böyle bir şey söyler miyim,
sakın inanma, bizim sağ Ali, Adnan o kadar kötü oynadı ki sanki takımı
sattı” dediğini söyledi. Tabii Adnan yemedi, pek çok hakaret etmiş.
Tabii Ergün bir daha yanımıza uğramadı.
Sendika yönetime (UN-SEN) yönetimine seçildik ya,
üyelerimizden beş altı kişi şikâyete geldi. Dekan fakülte imkânlarını
ve müstahdemleri yalsının onarım işlerinde kullanıyor diye. Nihat
Adatepe, İsmet Barlas, Dursun Ekinci, Mehmet Aday ve Mehmet Şenyurt
bir adaya geldik olayı müzakere ettik. Bir bildiri ile durumu protesto
etmeye karar verdik. Bildiriyi yazdık ve imzaladık. Giden üyeler de
imzaladı. Bütün öğretim üyelerine dağıtıldı. Tabii kızılca kıyamet
koptu. Öğretim üyelerinden B. Sıtkı Evcimen, Turan İstanbul’lu ve
Refik Baş üçü de ayrı ayrı “Ayağınızı sağlam basın, arkadaşlarınızın
imzasını alın, vazgeçebilirler, Kemal Bey de işin peşini bırakmaz”
dediler. Kemal Bey imza atanları çağırıp ifadelerini alıyor ve
“haberim yok” deyip diyormuş. Pek çok üyenin korkup da “Haberim yok”
dediğini öğrendik. Bu arada Mehmet Şenyurt’u çağırıp ona sormuş o da
“Hayır arkadaşlar bana da anlattılar, bilerek imzaladım, imzamı inkâr
etmem” demiş. Bilahare bizim müstahdem Kazım Kutlu’yu çağırmış. Kazım
Kutlu’da “Kaç gündür gidiyor arkadaşlar, yalan söylemiyorlar ya o
nedenle imzaladım” demiş. Beni de Kürsü Müdürü Prof. Dr. Fehim Fırat
çağırdı, bildiri elinde sordu “nedir?” anlattım, “İyi yapmışsınız”
hak etmiş dedi. Sonunda olay Fakülte yönetim kurulunda tartışıldı ve
müstahdemler bir daha gitmediler, sair imkânlardan da mahrum edildi
Kemal Bey.
“Göze geldi” denir ya, öyle oldu. Lokali açtığımız günü
ramazanın ilk günü. Gece tombala oynatacağız. Akşam yemekten sonra
millet gelmeye başladı. Ocakçı olmadığı için ben çay yapıyorum. Bu
arada Ali Dayı geldi (Uzun) şöyle sağa sola bir bakındı “Uşağum çok da
eyi oldi” der demez elimdeki porsenel çaydanlık elimde patladı. Şansım
vardı, bana hiçbir şey olmadı. Binin üzerine “Ali dayı bu ikimin gözü”
dedim, “Torinum benim değildur” diyerek çekip gitti.
Sarıyer O. Okulu Aile Birliği Kongresine gittim. Kongre
Başkanlığı için aday istendi, yönetim kurulu Profesör Kemal Ergin’i
bir kısım üye de beni gösterdi. Yan yana oturuyoruz “Oylarlarsa
kaybedersin hocam” dedim, güldü “olur mu?” dedi. Oylamaya sunuldu.
Önce Kemal Beyin ismini sundular açık oylamada 15-20 kişi parmak
kaldırdı. Benim ismimi sundular, yüzden fazla kişi el kaldırdı “İyi mi
Hocam” dedim. “Nasıl olur? Beni seçeceklerini söylemişledi” dedi. Aile
Birliğinden yanıma geldiler “Kemal Beyi biz çağırdık kaybetti, olur
mu?” dediler. “Neden olmasın? Ben kendisine kaybedersin” dediğimi
söyledikten sonra iki kâtip üyenin seçimini yaptılar. Ben de öne çıkıp
“Beni seçtiniz, teşekkür ederim, bu görevi iyi de yaparım ama Sayın
Profesör Kemal Erkin Bey de çok iyi yapar, onun lehine çekiliyorum”
dedim. Kemal Bey sevindi “ Teşekkür ederim sağ ol” dedi, ben de başkan
yardımcılığını kabul ettim görev yaptık. Sonuçları aldım, fakültede
daktilo ettim ve imzaladım Erol Ertaul’a verdim. İki gün sonra Erol
buldu beni “Balcı biz zaptı değiştirdik, Bülent Bey kaybetmiş bu
olacak iş değil, Bülent beyi kazandırdık” yeniden imzalıyoruz” dedi.
E rol çok iyi çok iyi arkadaşımdı ağır sözlerle tersledim gitti.
Ertesi akşam seçilenlerden Cafer Abi geldi (Büyükdurmuş), o da çok
rica etti. Ona da “Hayır, olmaz, yapamam” dedim. Bir kaç gün sonra
Prof. Dr. Kemal Erkin Bey odasına çağırdı beni, kahve ısmarladı, önce
lehine çekildiğim için teşekkür ettikten sonra yeni zabıt yaptık
imzaladık, Bülent Beyi kaybettiremeyiz” deyince “Bülent Bey benim iyi
arkadaşım, ama kaybedeni kazandıracak eylemde bulunmam” dedim ve
ayrıldım. Onlar tutulan zaptı bir eksik imza ile gönderdiler. Rahmetli
Bülent böyle bir olay olduğunu bilse kesinlikle görev yapmazdı.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)