Artık yaz geldi diyebiliriz zira iki üç günden beri
havalar gayet iyi. Akıllı telefonlar var ya, müneccim gibiler, ne
ararsanız var.
14 günlük hava durumuna baktım bir gün yağmur
gözüküyor, sıcaklık ise hep 17 ila 20 derece arasında. Bu nedenle yaz
geldi diyebiliriz. Rahatız. İkinci bir şey bu meret hastalık
Koronavirüs fazla sıcakta etkisiz oluyormuş, belki defolup gider.
Sıcak günler bizim olsun diyelim ve anılara devam edelim.
Anadolu Kavakta bir öğle vakti yemek yiyoruz. Beş kişiyiz
Adnan Kurt, Aycan Cep, Baba Kenan, Şeref Atağ… Hemen yanımızda 12
kişilik büyük bir masa rezerv edilmiş. Biz bir iki gittik, o masanın
insanları geldi. Aman yarabbi bir ay doğdu geliyor.
Sanki tanyerinden doğan bir güneş ya da Yuşa tepesinden görünün bir mehtap! Güzel mi
güzel! Yaşı ise taşlar çatlasa 17 ya da 18. Bizim masa beş kişi, hepsi
de evli ama hepsinin de dili dışarıda, ay parçasına bakıyorlar.
Gelenler bize de selam verip oturdular ama Türkçe konuşan yok. Beş on
dakika sonra Şeref Atağ “Bunlar Yunanlı, konuşmaları Yunanca” dedi.
Garson’a “Kim bunlar?” diye sordum. “İstanbul’un Yanan Başkonsolosu ve
ailesi, sık sık gelirler, kızının yaş günü” dedi.
Tabii bizim hanzolar gibi bakışımız onların da dikkatini çekti ama onlar oralı
değil, en büyükleri kişi bizim masaya kadeh kaldırıyor. Ben aldım
kâğıt kalemi elime, meretin de tepkisiyle şöyle bir şiir yazıp
garsona verdim. Gidip kıza verdi. Kız da babasına. Babası ayağa kalkıp
Şiiri Türkçe okudu ve alkışladılar. Bu kez şiire kalktı kadehler. Şiir
şöyle:
GİBİSİN!
Şöminede kıpkızıl yanan ateş gibisin,
Çocukluğu terk eden yetişmiş kız gibisin,
Güneş değil, ay değil, gökte yıldız gibisin,
Mercuri’niz bir yana, inan yıldız
gibisin. (08.08.1982)
Kulüp binasını yaparken devamlı şikâyet ediliyorduk. Bu nedenle her gün Belediye Şube Müdürlüğü ile tartışma
yaşanıyordu. Araya adamlar koyuyorduk, işin halline çalışıyorduk. Hani
başarıyorduk da.
Belediye Meclis Üyesi olan Kulübümüzün eski
yöneticisi ve eski Muhtar Hikmet Dişmengil’den her yardım
isteyişimizde bize “Yahu bırakın, yanlış yapmayın” deyip duruyor,
hiçbir yardımda bulunmuyordu. Nüktedan bir adamdı, üstelik insanı uyuz
eder gibi gülüyordu. Öyle bir noktaya gelindi ki Hikmet Dişmengil’in
kulübü şikâyet ettiği üzerinde ittifak edildi. Durum yönetim kurula
getirildi, tartışıldı ve İhraç edilmesine karar verildi (20.12.1971).
Tebligat yapıldı kendisine gülerek geldi ve “Ulan beni neden ihraç
ettiniz, ben kulübü şikâyet eder miyim” dedi ve gitti. Aradan altı ay
falan geçti gerçekten şikâyet etmediği, şikâyeti kiracı olduğu evin
sahibi Ali Hasırcıoğlu olduğu öğrenildi. Tabii ihraç kararı geri
alındı.
Kulübümüzün efsanevi Genel Kaptanı Baba Kenan, pür hiddet
gelerek “Müfettiş gelmiş, beni görevde bulamamış, rapor etmiş ve beni
görevden alıp R. Kavağına verdiler” deyip, istifa dilekçesini verdi.
Yapma, etme, hallolur falan dinlemedi, basıp gitti. Hemen Ticaret
Bankasında şef olan Hikmet Öziş’e gittim. Eski futbolcumuz,
kulübümüzün üyesi ve Meclis üyesi. Durumu ona anlattım. Bana ne desin
“Balcı, meclisten teftişe beni gönderdiler, raporu ben verdim.
Görevden alırlar diye düşünmedim” (27-28 Kasım 1971) dedi. Tabii
hayret ettim ve “Yahu senin arkadaşın, nasıl böyle bir şey yaparsın”
dedim. Sonra da “Hemen harekete geç işi düzelt” dedim. Akşam kulüp
lokaline gittim! Aaaa Sedat Börekoğlu kulüpte çay içiyor
(01.012.1971).
Çok iyi arkadaşım. CHP de 1958 den beri arkadaşız.
Sarıldık birbirimize, hasret giderdik. Sedat, bir ihtilaf sonucu CHP
den ayrılmış Adalet Partisinden meclis üyesi olmuş… Bu fırsat deyip
sorunlarımızı açtık kendisine; “Kulüp/lokal binasının çatısının
yapılması gerekir, bize yardımcı ol” dedikten sonra “Baba Kenan
müfettiş raporu ile görevden alındı. Bunu hallet, kulübümüzün ricası”
dedim. Bir hafta içinde verilen karar geri alındı Baba Kenan da
görevine döndü. (Sedat Börekoğlu en verimli çağında genç yaşta vefat
etti, Allah rahmet eylesin. Baba Kenan da keza vefat etti. Hikmet Öziş
şu anda huzur evinde). Allah ölenlere rahmet eylesin, Hikmet Öziş’e de
uzun ömürler ve sağlık versin.
Rekorlar takımı Sarıyer. 1971/1972 sezonunda Sarıyer II.
Türkiye Ligindeydi. Şampiyon kadrosunu koruyordu. Yani güçlü bir
kadrosu vardı. Lig maçları müthiş bir mücadele şeklinde geçti ve
Sarıyer ligi 12. Sırada tamamladı. Sarıyer bu sezonda 30 maç oynadı 20
beraberlik, 4 galibiyet ve 6 yenilgi aldı. 16 gol attı 19 gol yedi ve
28 puan aldı. (28 puanlı tam 7 takım alt alta sıralandı). Sarıyer
bütün Türkiye liglerinin en çok berabere kalan takımı oldu (20
beraberlik). Grubunda En az galibiyet alan takım (4 galibiyet), ez az
yenilen ikinci takım oldu (6 yenilgi) (PTT 5 yenilgi), En az gol atan
takımı oldu (16) golle. Kendi grubunda 19 gollo en az gol yiyen ikinci
takım oldu.(diğeri de 19 golle Şampiyon PTT).
Hatay’a maça gittik. Müthiş bir kalabalık! Protokol
tribününe bir kişiyi aldılar Av. Fikret Bey’i kulüp başkanı olarak.
Baba Kenan sahada Nedim Emiroğlu ile ben de protokol tribünü önünde
bulduğumuz portakal sandığının üzerine çıkarak maçı seyrediyoruz.
45’ci dakikada Hatay penaltı kazandı. Atışı yaptılar gol oldu. Bir
anda protokol tribününden uzananlar kafamıza vurmaya başladılar. Sanki
başımızda biz Sarıyerliyiz yazıyor. Dönüp ne oluyorsunuz diye
bağırdık. Bize “Ne geldiniz ulan Atatürk’ün piçleri” diye bağırdı
birkaç kişi. O sırada devre oldu, gelen birkaç kişi bağıranları oradan
alıp götürdüler. Maçın ikinci yarısı da çok seri oynandı. Rakip
bastırıyor, Sarıyer direniyor, 88. Dakikada uzun bir topa Migro
Mustafa (Pırnal) atak yaptı, kaleci çıktı, Mustafa topa zorlu dokundu,
kaleci bir an durdu ama topta altından geçti tıngır mıngır gol oldu.
Sanki golü hakem Ertuğ Fırat atmış gibi bütün futbolcular üzerine
çullandı, az mı yersin çok mu yersin. Ama Ertuğ Fırat da dev gibi bir
adam, güçlü mü güçlü, vurduğunu deviriyor, zorla kavga önlendi, hakeme
rica minnet maçı oynattı ve 1-1 sona erdi.
Türkiye Antrenörler Derneği 2 Eylül 13 Eylül 1985
tarihleri arasında Profesyonel Yöneticilik Semineri açtı. Sarıyer Spor
Kulübünden Baba Kenan, Eyüp Odabaşı ile birlikte üç kişi başvurduk.
Her gün gidiyoruz. İki üç günden sonra Eyüp gelmemeye başladı. Ya
gelip bir saat durup gidiyor ya da hiç gelmiyor. İmzasını ben
atıyorum, aynı imzasını atardım.. Bir gün Eyüp’e dedim ki .”Eyüp
imzaları takip ediyorlar haberin olsun”. “Ne olacak ki büyük
kulüplerden gelenlerden kaç kişi var ilk gün geldi bir daha
gelmediler”. Neyse biz Kenan ile takıp ediyoruz. Dünya’nın en önemli
menajerleri konuşmalar yapıyor, bizler not alıyoruz, sorular
soruyoruz.
Bir gün yemek boşluğunda kulüp müdürleri bir araya geldik.
Aklıma kaldığına göre F.Bahçe’den Serkan Acar, G. Saray’dan Ünal Bey,
BJK den hatırlayamadım… Sekiz on kişiyiz. Kulüplerin mali sıkıntı
çektiğinden futbolculara büyük ödemeler yapıldığından ve çalışanların
maaşlarının azlığından konuşuyoruz. Bu arada bir “Arkadaşımız bizim de
maaşımız az” az deyince olay döndü dolaştı kulüp müdürlerinin maaşı
üzerine kilitlendi, hararetli hararetli konuşuyoruz. Bu G. Saraydan
Ünal Ergün (rahmetli)“İbrahim Abi ne kadar maaş alıyorsun” dedi.
Düşündüm ne diyeyim “Yahu bizimkisi maaş değil, fahri çalışıyor
gibiyiz, 400 Tl veriyorlar” deyince hemen kulağıma “Aman abi sakın
aldığını söyleme, ben 4 bin lira alıyorum, duyarlarsa bizim maaşları
da keserler” dedi. Hemen sonrasında Serkan Acar (rahmetli) “İbrahim
Abi siz de maaş durumu nasıl?” dedi. Güldüm, “size yaklaşmaz” dedim.
“Aman ha sakın konuşma, söyleme bir şey, bizim yöneticiler duyar bizim
de maaşımızı keserler” dedi. (Oysa bizim kulüpten iş olsun gibilerden
150 lira veriyorlardı).
Neyse Seminer bitti. Çok önemli konularda bilgi sahibi
olduk, yeni yeni dostlar edindik Bir ay sonra da diplomalarımız geldi.
Eyüp Odabaşı’ya sordum “Diploman geldi mi?” “Hayır” deyince benimkini
gösterdim. Hemen Federasyona telefon etti olumlu cevap alamadı.
Çeşitli yerlere telefon etti, hatta gidip konuştu bir netice alamadı.
Ben Federasyondan bir arkadaştan rica ettim nedenini. O da bakarım
dedi ve bir kaç gün sonra aradı beni “Eyüp Bey İlk iki günden sonra
toplantılara katılmadı” dedi. Eyüp’e söyledim. İnanmadı ama hayli
bozuldu. Sonra kafama takıldı. Eğitim Dairesinde yetkili Tamer Güney
bu işe bakıyor onunla konuş deyince “Tamam abi anlaşıldı. Tamer teknik
direktör olarak boşta idi. Beni Sarıyer’in Takımın başına getir dedi
bana ben kabul etmemiştim, demek ki intikamını aldı” dedi. Demek ki
adam fırsatı kaçırmamış!
27.04.2010.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)