Her geçen günler iyiye doğru gidiyor. Toplum olarak biraz daha duyarlı olur ve alınan önlemlere uyarsak, Covid- 19 ‘un önünün alınacağı muhakkak. Zira son veriler bunu gösteriyor. Ancak aksamalar da olmuyor değil.
Millet maske bulmakta zorlanıyor, ısrarlar kodu/şifre bekliyor, geldiğinde eczanelerden alıyor ama üç gün sonra yine temin etmek gerekiyor ama yok. Buna karşın, sanki yardıma muhtaçmış gibi ABD uçak dolusu maske ve diğer ihtiyaç maddeleri gönderiliyor.
Henüz maske almayanlar var. Tabii bu arada sokağa çıkanların da biraz daha duyarlı olması ve birlikte, bir arada olmamaya dikkat etmeliler. Alınan önlemlere uyulursa, olayı kolay atlatırız der ve anılara devam ederiz.
Gizli gözlemci (Gizli müşahit) olarak Zonguldak-Toprak Ofis maçına görevlendirildim. Cumartesi günü gideceğim. Cuma günü akşamüstü hakem Müfit Sun geldi. Taşiskele’de llhami’nin Santa Marya teknesinde balık yedik. Bana “Abi hakemler yabancı değil, onlara sahip çık” dedi. Şaşırdım, gizli bir görevlendirme ismimi nasıl öğrendi. Cumartesi günü Sirkeci’den otobüse bindim. Benden sonra da hakem üçlüsü bindi Hıfzı Demirüstü, Asaf Öztan ve Burhan Trak… Ben hiç ilgilenmedim, gazete okudum, kitap okudum. Akçakoca’da emek molası verildi, yemek yerken yanıma geldiler, zorunlu olarak konuştuk dertleştik. Akşam kararmadan Zonguldak’a vardık. Hemen otele gidip kendime yer ayırdım. Tam odama çıkacağım Zonguldaklı yöneticilerden Çakır ile Arap Sabahattin geldi. Allem ettiler, kellem ettiler. Beni alıp Misafirhaneye götürdüler. Öyle bir oda ki en az 50 m2 var. Birlikte yemek yedik. Çakır bana “Balcı rahmetli Menderes’in odasında kalıyorsun keyfini çıkar” dedi. Maç Şehir stadında (21.03.1971) pazar günü. Maça kartımla değil, para ile bilet alarak girdim. Özel yere değil, kapalı tribüne gittim. Vahdet ile Altan Ermanı’ı gördüm. Altan eski hakem uyanık anladı. Neyse müthiş bir maç oldu. İlk devrenin 45’ci dakikasında hakem Zonguldak lehine penaltı verdi. Toprak Ofisli futbolcular toplu olarak itiraz ettiler, dakikalarca sürdü itiraz. Hakem Toprakl Sporlu bir iki futbolcuyu oyundan attı, bir de Zonguldak’tan, Zonguldak’ın takım kaptanı örnek davranış sergiledi. Hakem maçı tatil etti. Akşam dönerken Kömür İşletmelerinin eski Gen. Müd. nün arabası ile döndüm. Pazartesi günü raporuma verdim. Raporlara itirazlar oldu bir ay sonra 23.4.1971 de çağırdılar beni Merkez hakem Komitesine gittim. Raporların çeliştiğini söylediler bana. “Benim raporum doğrudur” dedim ve örneğini gösterdim. Hakem Hıfzı Demirüstü oyuncu attığını yazmayı unutmuş. Neticede olaya Faruk Talu müdahale etti ve “Ben bunca yıldır hakemim ve bu işle görevliyim bu kadar güzel rapor görmedim” deyince beni tebrik edip gönderdiler. Ne olduğu anlaşıldı.
Kırklarelispor-Taksim Spor maçının gözlemcisiyim. Kırklareli’ne erken gittim, biraz dolaştım sonra da stadın önüne geldim. Maça ilgi fazla! Bilet alan giriyor, bende bilet aldım. 15 lira istediler. “Bilet beş lira” dedim “1O lira teberrusu var” dediler. Tabii 15 lirayı verdim, bilet ile on liralık teberru makbuzunu aldım. Dönerken Taksim’in otobüsü ile döndüm. Sarıyer’in eski antrenörü Samim Emek bırakmadı beni. Raporumu yazdım, bilet ile teberru makbuzunu ekledim. Kırklareli sahası bir süre ceza olarak kapatıldı.
Ankara’ya Gençlerbirliği maçına gidiyoruz. Adnan Kurt kafile başkanı! Adapazarı dışında Metin’in lokantasında öğle yemeği yedik. Ne var ki futbolcuların çoğu yemeği yarım bırakmış, yememişler. Hesap görüldü yola çıktık. Maçı oynadık dönerken çocuklar yemek istediler. Adnan Kurt, aynı yerde yiyeceğimizi söyledi. Bu arada neden yemek yemediklerini de “Yemekte kakalak çıktı” onun için yemedik dediler. Buna rağmen Adnan Abi ısrar etti “orada yiyeceğiz” diye. Aynı lokantaya indik, tabii biz yöneticiler yedik ama futbolculardan sadece Migro Mustafa (Pırnal) yedi. Zira yanında hanımı vardı, tavır koyamadı. Diğer futbolcular arabadan bile inmediler. Baba Kenan Rica etti “İnin” diye inmediler. Adnan Kurt “İnin” dedi inmediler. Bana da “Bir de sen söyle insinler” dedi. Ben de “Ben söylemem, baba Kenan söyledi inmediler, ben söylersem inerlerse baba Kenan’ın durumu berbat olur” dedim. Söylemedim. Biz yemek yerken sporcular indi bisküvi falan aldılar, açlıklarını giderdiler. Adnan Kurt “Senin böyle yapacaklarından haberin vardı, bize söylemedin” dilerek günlerce söylenip durdu. Rahmetli oldu ama o zamana kadar bile inanmadı.
Annem rahatsızlandı. “Hastaneye yatırayım seni” dedim. “Olur” deyince Saim Emanet ile konuştum, o da dayısı ile görüştü annemi Esnaf hastanesine yatırdım. Bir hayli masraf çıkacak Balıkhaneye gittim Selahattin Yarar ile Kemal Yarar”a durumu anlattım. Ertesi günü birlikte hastaneye gittik. Muhasebeye “İbrahim’e fazla masraf çıkarmayın” dediler. Bir hafta sonra annem kendine geldi. Taburcu oldu bende çıkan masrafı ödedim. Ama ne kadar yanlış yaptığımı Fakültede anladım. Zira hastanede Devlet memuru olduğumu söyleseydim hiç para ödemeyecektim. Muhasebeden Engin’in uyarısı sonradan kafama “tak” dedi.
Cumhuriyet Gazetesi Spor Yazısı yarışması açtı. Kaleci Şeref Göze Hayri isimli birini bana göndermiş ve “Benim için söyle sana yardım eder” demiş. Oysa Şeref ile aramda yoktu. Çocuğa ne istediğini sordum, “Spor yazarı olmak istiyorum, bir yazı istediler, bana yardım eder misin” dedi. “Sarıyer’in şampiyonluğunu yaz” dedim. Çıkarıp müsabaka defterini verdim (1970/1971 sezonu). İki gün çalıştı, yazıyı yazdı, alıp gözden geçirdim, Eksiklikleri giderdik ve gidip verdi. Bir ay kadar sonra gelerek bana teşekkür etti ve “Üçüncü oldum yarışmada bana gazetede yer verdiler” dedi. Bu genç delikanlı Hayri Hiçler’di. Kısa bir süre sonra mükemmel performans gösterdi ve çok okunan, aranan spor yazarlarından biri oldu ama genç yaşta vefat etti.
Bir gün Prof. Dr. Muharrem Miraboğlu odasından bir öğrenci çıkıp gitti. Arkasından Asis. Tahsip Akalp “Muharrem hoca seni çağırıyor” dedi. Gittim. İkisi de gülüyor. Ben de ne var diye merak ediyorum. Muharrem Bey durumu anlattı. Bir öğrenci gelip “Hocam yarın bayram, memlekete gideceğim, yol param yok, bana yardım edin, gelince öderim” demiş. Muharrem Bey”de 200 Tl varmış, çıkarıp vermiş ama başka parası yok. Çocuk gittikten sonra Tahsin Beyden 100 lira istemiş. Tahsin Bey “param yok hocam” deyince Muharrem Bey “Çağır İbrahim’i o kulüpçüdür onda para olur” demiş. Gülmeleri bundan. Hoca “Sen kulüpçüsün sende para olur, bana 100 lira borç ver” deyince hemen çıkarıp 100 lira verdim (Eylül 1972). Hoca, Tahsin Beye “Demedim sana Balcı’da para vardır” dedi gülerek.
Sarıyer’in koru mıntıkası Kocayemiş Sokak üzerinde ve terk edilmiş meşatlığın alt bölümü meyilli bir yer. Oradaki gecekonduların gelip geçtiği yol. Yıllardır kullanılıyor, yazın toz toprak, kışın çamur deryası. O sırada Kocayemiş Sokak asfaltlanıyor. Başlarında Fuat Saruhan var. “Yahu gel şuraya bir bak, burayı düzeltebilir miyiz? Üç beş arabada sığar, millet rahatlar” dedim. Baktı yaparız dedi. Soktu makineyi alanı düzelti, asfaltı döktü, bizde pislikten kurtardık. Bir ay sonra Fuat elinde bir zarfla geldi. İddia devletin malzemesini keyfi için kullanıyor olmak. Meğer Komşularımızdan biri (rahmetli ) şikâyet etmiş. Hemen Sarıyer Belediye Şube müdürlüğüne gittim, dostlarla konuştum. Onlar “Burası zaten fiili yoldur” diye yazı verdiler (18.9.1977), Fuat Saruhan’da bir rahat nefes aldı. Fuat Saruhan gibi bir insanı şikâyet etmekte neyin nesi! Binlerce insan arasından bir tane Fuat gibi insan bulmak bile zordur. Allah rahmet eylesin
Prof. Dr. Muharrem Miraboglu ve Prof. Dr. Tahsin Akalp.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)