İple çekiyorduk Bayramı! Çocuksu alışkanlığımızdan
kurtaramamışız meğer. Akşamdan hazırlıklara başladık desem yeridir.
Sabah erkenden giyim, kuşam, traş hepsini hazırladık. Bir de
ayakkabıları gözden geçirdik. Sorun yok iyi. Sinek kaydı tıraş,
tamamdır artık çıkarız sokağa. Tamam, ama şu saat işine ne demeli?
Saat 14.00 olmadan dişarı çıkmak yok, yasak yani. Ne yapalım
bekleyeceğiz.
Hani o komşular, hani o tatlıları, çikolataları çocuklar
için hazırlayan mahallenin nineleri, hanım anneleri, ablaları… Cebinde
bol bol bozuk para bulunduran dedeler, amcalar, kağıt parayı usulca
cebimize koyan ağabeyler. Artık hiç biri yok… Varsa bile evden çıkış
yok… Hayır, hayır öyle değil. Apartmanlar ve siteler boy göstermeye
başladığından beri, nüfus patlaması olduğundan bu yana ne dostluk ve
ne de komşuluk kaldı. Varsa da rastlandığında ayaküstü iki kelime ile
hatır sorma, hepsi bu… Aslında aynı apartmanda oturanlar birbirlerini
tanımıyor bile… Cenazesi olsa başın sağ olsun diyen, hastalansa doktor
çağıranı bile yok. Ne günlere kaldık yarabbi!
Yahu biz Sarıyerliler yine çok şanslıyız. Zira o eski
komşuluk az bucuk devam ediyor. Evden dışarı attığımızda adımımızı beş
on dakika sonra tanıdık yüzlere rastlıyoruz. Sohbet edebiliyor, parti
dalaşı, kulüp savaşı yapabiliyoruz. Kol kola girip dalgamızı
geçebiliyoruz. Hani nerede? Nerede olacak, koronavirüs alıp götürdü…
Öğle saatinde Mustafa eve geldi. “Hazırlan baba gidiyoruz
seni almaya geldim” dedi. Zaten hazırdım. Arabası ile gelmiş, hadi
eyvallah dedim hatuna düştük yola… Kapıdan çıkmadan hanım seslendi
“Beni bekleyin, bende mezarlıklara gideceğim”. Emir telakki ettik
tabii, bekle dik. Geldi. Önce Sarıyer Mezarlığı kaynanasını yani
annemi hemen yanında ağabeyim ile yengemi ziyaret ettik, dua okudum.
Mezarlıktaki çiçekler açmış. Bilhassa güller harika! Açmış olanlar,
koncalar bütün güzellikleri ile mezarlara gelenleri seyredip duruyor,
onlara gülüveriyorlar gibi, başları dik. Ver elini Rumelifener
Mezarlığı burada da Hacı Nur Sait Ağabeyimi, Nevin Yengemi ziyaret
ettik. Sonra Ablamı, eşini ve çocuklarını, oradan da Mustafa Kaptan
ile anne ve babasını ziyaret ederek görevi tamamlayıp döndük. Hanımı
eve bıraktıktan sonra haydi bizim mekana. Şehit Mithat caddesine
girdik, döndük Yenimahalle caddesine, sağda arabayı park etik.
Enteresan sokaklarda in yok cin yok, hayaletler top oynuyor sanki. Her
ne kadar zaman zaman yaşlılara rastladıksa da ağır aksak yürüyen,
birbirlerinin elini tutarak adım atanların çokluğu dikkatimi çekti.
Zavallılar evde oturmaktan ayakları dumura uğramış gibilerdi. Cami
arkasından limanı geçtik ve Taş İskele Parkına vardık. Bizim grup
orada hazırdı. Bu kez bir önceki pazara göre hayli kalabalıktı. Ama
yine de herkes kendince bir yol çizmiş, önerilen kurallara uygun
oturuyordu. Aralarında ki mesafe 1,5 metre değilse de kesin olarak bir
metre vardı. Tabii maskesiz bir kişi bile yoktu aramızda. O nedenle
herkes rahattı. Banklar da biraz sıkışıklık görüldü. Ayaküstü
olanların sayısı da hayli fazla idi. Herkes oruca alışmış kimsenin
elinde yiyecek bir şey görmedim. Demek herkes talimliymiş. Ama ben bir
ilk gerçekleştirdim ve birkaç simit alarak iftarı erken açtık (!)
Mustafa canlı yayın yaptı. Toplananlardan hal hatır sordu.
Günün kaydını tuttu. Bugün nedenle hanım ablaların sayısı çok azdı.
Evde kalmayı tercih ettiler her halde. Parklar da durum biraz daha
hareketliydi. Aileler daha çok parkları tercih etti. Akıl etmişlerde
Yeni Camii tuvaleti bu kez açık tutulmuş, ezan okundu, bireysel olarak
namaz da kılındı. Eski cami yani Ali Kethüda Camii onarıma alındı. 18
ay süre verilmiş, 13.11.2021 de bitecek. Bedeli de 3.890.394,98 lira
olarak tespit edilmiş. Tabii ki belirtilen günde bitmesi beklenmemeli,
hangi inşaat istenilen tarihte bitti ki? Biterse müthiş bir şey olur
ama olmaz ki. Olacak olan 6 ay ya da biraz daha fazla uzatmak ve biraz
daha fazla para kazanmak.. Biz yine de zamanında biteceğini
varsayalım. İnşallah iyi olur.
Bir günün altı saatini bu şekilde, sahil de Kulüp
kafeteryasının önünde, sohbet ederek tamamladık. Dostlar geldi bir
arada olduk. Hacı Mehmet Bayraktar’ın olduğu yerde resim çekmek
/çektirmek kuraldır. Çok meraklıdır ve isteklidir, o nedenle bolca da
poz verdik, fotoğraf çekildi. Saat 18.30 zu gösterdiğin de etraf
tenhalaşmaya başladı. Bu arada Mustafa Erbaş elime bir yazı
tutuşturdu. “Abi bunun face de yayınlamanı istiyorum” dedi. “Olur,
bakarız” dedim. Okudum! İktidar, muhalefet herkese verip veriştiriyor
Yayınla sözü verdim.
Gitme zamanı geldi. “Haydi” dedim Mustafa’ya bir ekmek
aldım ve doğru arabaya, on dakika sonra evdeyiz. Yine eski hamam eski
tas… Çöktüm koltuğa… Tv açık ister iste, ister isteme vakit geçirmenin
başka yolu var mı?
İbrahim Balcı
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)