Osmanlılar Anadolu’ya geldiklerinde Türk/Türkmen
aşiretlerinden biriydi. Selçuklulara, bir savaş sırasında destek
vermeleri nedeni ile kendilerine yurtluk verildi.
Böylece Türkiye’de yerleşmiş oldular. Hırsıydılar, çalışkandılar, yurtlarını genişletmek
ve daha verimli topraklar üzerinde olmalıyız düşünceleri ile sürekli
hareketlilik içerisinde büyümeye başladılar. Nitekim hayli bir
mücadele sonrası Osmanlı Devletini kurdular. Bu devlet sürekli gelişme
göstererek Osmanlı İmparatorluğunun temelini attılar.
Osmanlı devleti her ne kadar Türk bir kavimse de Osmanlı
Devleti yöneticileri “TÜRK “ lüğü kabul etmedi. “Biz Osmanlıyız”
dediler. Yani bir aile daha doğrusu bir aşiret devleti olduğunu
kabullendiler.
Savaşçı bir toplum olarak kısa sürede coğrafyanın korkulu
rüyası oldu. Büyüdükçe büyüdüler ve nihayet tüm İslam âleminin hayali
olan ve defalarca kuşatılmasına karşın alınamayan İstanbul’u
Bizans’lılardan, zamanının güçlü devleti Bizans’ı da tarihten sildi ve
yeni bir çağ başlattı. Çağın en güçlü devletiydi artık Osmanlılar…
Ne olursa olsun Osmanlılıklarını hiç unutmadılar,
kaybetmediler. Hele Mısır’a kadar giderek savaşla da olsa Kölemen Türk
devletinden Halifeliği alınca tüm İslam âleminin hamisi durumuna
geldiler. İmzalarını bile “Halife-i ruhi zemin” yani Allah’ın
yeryüzündeki gölgesi olarak atmaya başladılar.
İşte güçlü Osmanlı İmparatorluğu öyle bir dönem geçirdi
ki, savaşla kazandıklarını yavaş yavaş yine savaşla kaybetmeye
başladı. Sonunda 622 yıl devam eden İmparatorluk çökme dönemine girdi.
Balkanlarda başlayan bağımsızlık hareketleri bütün hızı ile devam
etti. Borç batağı içine giren Osmanlı Devleti bir türlü rahat nefes
alamadı. Kasırlar. Saraylar ve şatafat yaşantısını terk edemedikleri
için de iktisaden yıkılışın içine girdi. Tabii dün Osmanlı’dan tir tir
titreyen devletler Osmanlıya “Hasta Adam” diyerek, adeta ölüm
fetvasını verdiler.
Avrupa devletlerinin bu hasta adamdan kurtulmaları
gerekiyordu. Bunun da yolunu buldular ve I. Dünya Savaşını başlatarak
Osmanlı’yı yıkmaya çalıştılar. I. Dünya Savaşı ile de Devletin haremi
ismetine (İstanbul’a, yani payitahta/başkente) girdiler.
Sevr antlaşması ile ülkeye parçalamaya başladılar ama
başaramadılar. Zira Allah, seçtiği bir kulunu yani Mustafa Kemal’i bu
ülkeyi kurtar der gibi görevlendirdi.
Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919 da Anadolu’ya geçerek Milli Mücadeleyi başlattı. İşte bu hareketi takiben
ağzından salyalar akan pislikler konuşmaya, yazıp çizmeye başladılar.
Örneğin; Medrese Hocaları Cemiyeti (Cemiyeti Müderrisin) “Kuva-ı
Milliyeciler kudurmuş haydutlardır”, Divitçi Eşref Hoca “İngilizlere
meydan okuyoruz, bu en büyük küfürdür”, İsyancı Delibaş Mehmet “Kim
millicilerle birlikte Yunan’a karşı gelirsi şer’an kâfirdir”, Teali
İslam Cemiyeti (bildirisi) “Yunan ordusu Halifenin ordusu sayılır. Hiç
de zararlı bir topluluk değildir.
Asi kafası koparılacak mahlûkat Ankara’dadır”. Osmanlı Adliye Nazırı Ali Rüştü de “Yunan ordusu birkaç
hafta sonra Ankara surları önünde olacaktır. Yunan ordusunun başarısı
için dua ediniz. Bu ordu bizim ordumuzdur” diyordu. Tabii daha neler
neler…
Cumhuriyetin kuruluşu ve peşi sıra gelen devrimler. Tekke
ve zaviyelerin kapatılışı, tekkelere sığınan genç insanların hazır
yemelerinin önüne geçilmesi, askere gönderilmeleri, buralarda
kendilerine yer bulan ve geçimini sağlayan hocaların yüzüstü
kalmaları, istedikleri gibi at oynatamamaları elbette ki tepki
çekecekti.
Çünkü onlar kulun kulu olmayı kabullenmiş, sırf çıkarları
için varlardı. İşte Genel Kurmay Başkanlığının kurulmasını takiben
Diyanet İşleri Başkanlığının da kurulmuş olması, din adamı kisvesi
altında geçimlerini sağlayan kişilerin devreden çıkarılmasını sağladı.
Böyle olunca da Cumhuriyete karşı tavır aldılar. Daha çok da Milli
Mücadeleyi başlatan ve 3 yıl, 3 ay 21 gün devam eden bu ölüm kalım
savaşını yöneten ve akabinde devrimleri gerçekleştiren ve adeta
halkına “Siz kulun kulu değil, Allah’ın kulusunuz” diyen Mustafa
Kemal’e kin beslediler.
Cumhuriyeti sevmediler, bunu da her fırsatta söylemeyi kendilerine
görev bildiler. Aradan nerede ise bir asır geçmiş hala cumhuriyetin
nimetlerinden yararlanan bir kişi olan eski bakan Hüseyin Çelik hızını
alamamış ve sırf Mustafa Kemal’i haksız göstermek için olacak
“Çanakkale’de buz gibi yenildik” diyordu.
Bir diğeri hem de T.B.M.M. Başkanı yapan İsmail Karaman da “1923 darbedir” ve
“Cumhuriyeti dinsizler kurmuştur” diyerek Cumhuriyetin kuruluşunu darbe, laikliği
de dinsizlik olarak kabul ettiğini açıklıyordu. Ama ağzı zehir
kusanların sayısı o kadar çoktu ki sormayın gitsin. İşte bir
Milletvekili ve Belediye Başkanı Şevki Yılmaz’ın söyledikleri “Biz Ata
ile puta tapanlardan değiliz” diyerek zehrini kusmaktan geri kalmadı.
Atatürk’ün isminin Türk tarihinden silinmesi için verilen
uğraşları tamamı onlarca cilt tutar. Ama bazı söylemler vardır ki kısa
ama öz sözlerdir. İşte bu sözleri de yabancılar ve bilhassa istihbarat
birimlerinin adamları yapmaktan geri kalmadılar.
Örneğin; CIA mensubu Samuel Hundington “Atatürk’ün mirasından kurtulun”,
“Yapılması gereken şey Atatürk’ün hem din hem de Kürt düşmanı olduğu
fikrini yaymaktır”, Paul Hanze “Atatürk öldü. Nurcular ileri” ve
Graham Fulkler “Kemalizme son verin Osmanlı ile övünün”.
Görüldüğü gibi istenilenler Mustafa Kemal Atatürk’ü
milleti önünde itibardan düşürmekten başka bir şey değildi. Belirli
çevreler bunu da sürekli yaptılar, yapmaya da devam ediyorlar.
Peki, Mustafa Kemal Atatürk ne demişti: “Bir TÜRK dünyaya
bedeldir” ve “Ne mutlu Türk’üm diyene!” Bu sözleri söyleyen Mustafa
Kemal Atatürk idi başkası değil.
İşte bu söylemlerden bir demet: Yavuz Sultan Selim’e göre
Türkler “Eşek”tir. Koçi Beye göre “Mezhepsiz Ecnebi”, Hoca Saadettin’e
göre “Leş ve hilebaz”, Tarihçi Naima’ya göre “Azgın, çirkin, kaba,
cahil”, Şair Nefi’ye göre “Allah’ın irfan pınarından yasaklı”, Şair
Baki’ye göre “Kaba”, Hafız Ahmet Çelebiye göre Babası bile olsa
öldürülmesi” gerekendi. Sadrazam Kuyucu Murat Paşa’ya göre “Başı
vurulması” gerekendi, Aksaraylı Keramettin Mahmut’a göre “Hunhar,
köpek ve Melun” du. Merzifonlu Seyyit Abdurrahman Eşref’e göre “Eşsiz
bir gaddar”dı, Gelibolulu Mustafa Aliye göre “Pasaklı ve çirkin” di,
Taşlıcalı Yahya’ya göre Soyu kuruyasıca” idi, Büyükelçi Moralı Cahadır
Ahmet’e göre “Hayvandan farklı” değildi, Tokatlı Nuri’ye göre “Şehir
dili bilmez hayvan”dı. Şeyhülislam Mustafa Sabri’ye göre “Tiksinti
duyulan” dı. Nihayet Sultan/Padişah Vahdettin’e göre “Dini, soyu,
sopu, yurdu belirsizler cahiller sürüsü” dü.
Osmanlı kendi milleti ile ilgili bu ağır ithamları
yaparken Ermenilere “Millet-i sadıka” yani Sadık Millet, Araplara
“Kavm-i Necip” yani Soylu, asil millet ve Rumlara da Romeos yani
Romalı diyorlardı…
Buradan da anlıyoruz ki Osmanlı kendi milletini yani öz be
öz Türk olanları insan yerine bile koymuyordu.
Olay bu kadar basit, 622 yıllık Osmanlı İmparatorluğunun
yerine yepyeni bir Cumhuriyet kuran insanın faziletleri, yaptıkları,
yol göstericiliği böylesine göz kamaştırırken, menfaatleri kesilen ve
hala Osmanlının dümen suyundan giden ve yapılanların karşısına
dikilenler elbette ki kin kusmaya devam edeceklerdir.
Nitekim Atatürk’ün heykellerine, büstlerine saldırı bundan ileri gelmektedir.
O kadar ileri gidilmiştir ki buna hükümetlerin de ilgi göstermesi çok
düşündürücüdür.
Milli bayramların eskiden olduğu gibi coşkulu kutlanmaması için gösterilen caba, heykellere çelenk konulması gibi
anma törenlerinin en aza indirilmesi çabaları ve resmi dairelerden
Atatürk’ün resimlerinin indirilmesi ve hatta Devlet Dairelerindeki
T.C. yani Türkiye Cumhuriyeti yazının kaldırılması bile gündem oldu ve
pek çok yerden bu yazılar silindi. Hatta “Türküm, doğruyum,
çalışkanım” sözleri ile başlayana andımız bile yasaklandı. Ama ne var
ki Mustafa Kemal bir değil ki binlerce, milyonlarca böyle olunca da
terk edilenler yavaş yavaş yine rayına oturtuldu.
MUSTAFA KEMAL BEYİNDİR, GÖNÜLDÜR, YÜREKTİR. UNUTULAMAZ,
UNUTTURULAMAZ. O ALLAH’IN BİR LÜTFÜ OLARAK HERDEM BU ÜLKENİN
SEMALARINDA KORUYUCU KANATLARINI AÇARAK TÜRK ULUSUNU KORUYACAK,
KOLLAYACAKTIR.
Kaynak:
1) Padişah Anaları, (Kemal Meram)
2) Osmanlıda Kimi Boğduruldu, Kime Katledildi, Kimi de… (İbrahim Balcı)
3) Nutuk
4) Mustafa Kemal (Yılmaz Özdil)
5) Son Cüret (Yılmaz Özdil)
6) Çankaya (Falih Rıfkı Atay)
7) Osmanlı Tarihi (Ord. Prof. Dr. İsmail Hakkı UZunçarşılı)
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)