Son Dakika Haberler

SARIYERLİ GAZİLERİN KIBRIS ÇIKARMASI. İbrahim Balcı

SARIYERLİ GAZİLERİN KIBRIS ÇIKARMASI. İbrahim Balcı
Okunma : Yorum Yap

ibalci_99Sarıyer Belediyesi sosyal ve kültürel çalışmalarına bütün hızı ile devam ediyor. Son olarak Cumhuriyet Mahallesinde bir yaşam evi açıldı. Yaşam evindeki odalardan biri Sarıyerli olup da Kıbrıs Savaşında gazi olanlara ofis olarak tahsis edildi ve gazilerin daha sık bir araya gelmeleri sağlandı. Ofisin açılışına yoğun katkı vardı.  Açılışta Belediye Başkanı Şükrü Genç: “Dün olduğu gibi bugün de, bugün olduğu gibi yarında gazilerimizin yanında olacağız. Onlara Belediye olarak her türlü bu imkânı sağlarken, ileriye dönük düşüncelerimizin de olduğunu hatırlatmak isterim” diyordu.

Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç düşündüklerini teker teker gerçekleştiriyordu. Yapılan çalışmalar semeresini vermiş, sıra Sarıyerli Gazilerin Kıbrıs Gezisine gelmişti. 27 Aralık 2014 cumartesi günü gaziler için unutulmayacak bir gündü. Gaziler tam 40 yıl sonra savaştıkları topraklara bu kez ziyaret için gidecekti. Sarıyerli gaziler o günleri yeniden yaşamak, o havayı tekrar teneffüs etmek, yanı başlarına vurulup şehit düşen arkadaşlarını ziyaret edip bir Fatiha okumak için yola çıkıyorlardı. Heyecanları doruktaydı… Belediye Başkanlık binası önünde sabahın er saatinde toplanmaya başladılar… Ellerinde küçük valizleri ile teker teker geliyorlardı… Birbirlerini çok iyi tanıyan gaziler madalyaları göğüslerinde, muharip gazi kepleri başlarında, yüz hatları kırışmışta olsa, gözlerinin içi gülüyor, heyecan kasırgası halinde otobüs tekerlerinin bir an önce dönmesini, bir an evvel uçağa kapak atmayı bekliyorlardı…Toplamı 21 kişiydiler: Em. Alb. Ahmet Koptagel (Başkan), Ömer Özdemir (Üye), Mustafa Uzun, Muzaffer Taşkın, Mehmet Aslan, H, İbrahim Yücel, Hüseyin Kızıltuğ, M. Ali Erdoğan, Cevdet Danışmaz, Dilaver Boduroğlu, İsmail Kaya, Ramis Meydan, Recep Kain, Suat Uysallar, Hacı Mehmet Bayraktar, Süleyman Ergun, Lisan Polat, Osman Atıcı, Turhan Yayla, Mustafa Çınar ve Hüseyin Başaran… Belediyeden, Başkan Yardımcısı İsmail Erdem, organizasyon komitesinden Barış Tınay, Belediye Meclis Üyesi Mustafa Balcı, Ahmet Saatçılar ve bir de tarihe kayıt düşme adına çağrılan bendeniz İbrahim Balcı… Otelde kafileye katılanlar rehber Eray ve Em. Alb. Orhan Ceylan.

Kıbrıs’a gideceğiz! Neden Kıbrıs? Biraz buna değinmek gerekir diye düşünüyorum.

Kıbrıs Akdeniz’de bir adanın adıdır. Kıbrıs, Akdeniz’in Sicilya ve Sardunya Adasından sonra üçüncü büyük adasıdır. Kıbrıs’a en yakın ülke Türkiye’dir. Ada Suriye’ye 100, Mısır’a 400 ve Yunanistan’a 800 kilometre uzaklıktadır. Yani ada bir anlamda Türkiye’nin doğal parçası sayılabilir.  Kıbrıs tarihi on bin yıl önceye kadar gider. İlk yerleşim Neolitik zamana ait olup  ‘Vrisi’ dir… Ada’ya ilk insanlar Asya ve Avrupa’dan gelip yerleşmişlerdir. Ancak bazı kaynaklara göre Mezopotamya (Suriye ve Filistin yörelerinden) ve Anadolu’dan doğal afet ve düşman saldırılarından kaçan insanların sallarla Kıbrıs’a geldikleri bir ihtimal olarak ileri sürülmektedir. Doğu Akdeniz’in önemli bir adası olan Kıbrıs Adası, ismini Tunç Çağından başlayan ve işletilmekte olan zengin baktır yataklarından almıştır. Zeytin, tahıl, üzüm, narenciye gibi doğal zenginlikleri ve turizmi Kıbrıs’ı önemli bir ticaret merkezi haline getirmiştir. Kıbrıs M.Ö. 8. yy. da Asurluların sınırları dâhilinde idi, Bilahare Babilliler ve Mısırlıların egemenliği altına girdi. Bunları takibin Persler hüküm sürdü, sonraları Makedonyalı Büyük İskender’in at koşturdu ada da. Tarih boyunca Asurlular, Mısırlılar, Ptolemeler, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Lüzinyanlar, Venedikliler ve daha sonra da Osmanlılar adanın sahibi oldular ve hüküm sürdüler. Osmanlı Devleti 308 yıl egemenliği altında tuttuğu ve sahibi olduğu Kıbrıs’ı 1877/78 Rus Harbi sonucunda kaybetti.  Savaşı Kaybeden Osmanlı, Rusların baskısından kurtulmak ve İngilizlerin yardımı alabilmek için Adayı 90.000 altın karşılığında İngilizlere kiraladı. I. Dünya Savaşı’nda Osmanlılar Almanya ile birlik olunca İngiltere adayı ilhak etti. Böylece Kıbrıs, tamamen İngilizlerin yönetimi altına girmiş oldu. 1931 Rumlar Enosis isteği ile İngilizlere karşı ayaklandı. 1950 de yapılan referandum ile Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması kabul edildi. 1955 de EOKA İngilizleri adadan çıkarmak için eylemlere başladılar. Bu durum üzerine tehlikenin farkına varan Türkler, sıranın kendilerine geleceği düşüncesi ile silahlanmaya başladılar. Çok geçmeden Rumlar Türklere baskı uygulamaya başladı. 1960 da Kıbrıs Cumhuriyeti bağımsız oldu. Rumlar verdikleri sözlere ve yapılan anlaşmalara uymadılar. Türkleri yıldırma yoluna gittiler ve katliamlara başladılar.  Bu durum karşısında garantör devlet olarak Türkiye “Barış Hareketi” ile Kıbrıs’a müdahale etti. 20 Temmuz 1974 de yapılan ilk çıkarmadan sonra yani 22 Temmuz’da “Ateş Kes” antlaşması yapıldı. Ama Rumlar ateş kese uymadılar ve Türk köylerini basmaya ve katliam yapmaya devam ettiler. Muratağa, Atlılar, Sandallar ve Taşkent’te büyük katliam yaptılar ve kadın erkek, çocuk yaşlı demeden halkı topluca katledince, TSK ikinci bir emirle 14 Ağustos’ta İkinci Barış harekâtını başlattı ve bugün var olan sınırları çizdiler. 31.10.1974 de Türk yönetimi, 1975 de Kıbrıs Türk Federe Devleti kuruldu. Son olarak da 15.11.1983 de Kendi Devleti olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini kurarak bütün dünyaya varlığını ve bağımsızlığını ilan etti.

Kıbrıs’ın yüzölçümü 9521 kilometre kare, en yüksek tepesi Karlıdağ (Olimpus Tepesi) 1952 metre,Başkenti 90 bin nüfuslu Lefkoşa’dır. 1900 çeşit bitki sürü ve 29 tür sürüngen türü mevcuttur.

Yeterli de olmasa Kıbrıs hakkında bu genel bilgiyi verdikten sonra Kıbrıs gezimize başlarız.

Saat 07.30 da Atatürk Hava Limandayız. Teker teker işlemleri yapılıyor ve içeri giriliyor. Binlerce insan sabah sabah hava limanında koşuşturuyor… Gözleri takıldığında bir an durup bakıyorlar ve sonra yine devam ediyorlar. Baktıklarında, 21 yaşlı delikanlının koyu takım elbiselerinin göğüslerinde duran madalya, nişan ve başlarındaki Muharip Gazi yazılı aynı tip şapkaları görüyorlar. Kimileri gülüp geçiyor, kimileri heyecanla ve imrenerek bakıyor, kimileri de bunlar da ne der gibi bakıyorlar…

Artık içerdeyiz ve rahatız, anonsla birlikte uçağa gececeğiz. Kafile Başkanı İsmail Erdem ileMustafa Balcı ayrı bir masada sabah kahvaltısı yapıyorlar. Bakacak halim yok ya, gidiyorum yanlarına tabii keyifle ben de yapıyorum kahvaltıyı… Suat Uysallar bekler mi o da damlıyor ama “Hadi…” dediklerinde “Tokum” diyor, hayret… Yemeği ret, olacak iş değil ama oldu işte…

Saat 9.15 uçağa biniyoruz, havalandığımızda saat 10.40’ı gösteriyor… 11.10 da kahvaltı servisi… Dudaklarımdan döküleni kayda geçiyorum:

Sabahın beşinden beri ayaktayız,

                        Firma Atlas, yep yeni bir uçaktayız.

           

Dikkatimizi hostesler çekti. Cici cici hanımlar, tertemiz giysileri içinde hizmet ediyorlar. Hostes kızında yakasında Atatürk rozeti, boynunda altından Ay yıldızlı kolye. Suat durur mu hemen sorguya çekti hostesi;

“Nerelisin?”

“İzmirliyim ama Kıbrıs’ta yaşıyorum!”

“Atatürk Rozeti, boynunda Ay yıldız kolye ne iş bu?”

“Biz böyleyiz efendim, biz Atatürkçüyüz!”

Gülüştük, ister istemez dudaklarımdan döküldü dizeler:

“Sevemedik bir türlü bağnazlarla, koketi

                        Serpil’de bayrak, kolye ve Atatürk rozeti.

 

            Rahat geçti yolculuğumuz. Oteldeyiz. Merit Park oteli. Beş yıldızlı, gerçekten mükemmel bir otel!  Odalara çıkacağız, herkese bir anahtar. Kalacağım oda No.su 410… Suat Uysallardan ayrı kalacağız. İşe bak derken Suat’la göz göze geldik gülüyoruz. Öyle ya ayrılık var. Barış Tınay yanımıza geldi ve “Siz odalara çıkmayın, Suat Beyle sizi aynı odaya alacağız, Mustafa Bey hatırlattı” deyince rahatladık ( Saatler sonra öğrendik Barış Tınay’ın dikkatini ilk çeken İzzettin Büyükyılmaz olmuş ve sakın onları birbirinden ayırma demi). Suat’ın odası iptal edildi 410 No.lu odada kalacağız.  “Ohhh be! Yine ayıramadılar bizi” diyerek takıldık birbirimize… Aslında doğru olan ayrı kalıp kalmamız değil, oda kapısın açamamak korkusu (!)… Mereti bir türlü beceremiyoruz… Nitekim kapıda kaldık, on dakika uğraş dur olmadı bir türlü… Neyse Mustafa Balcı imdada yetişti. Hoş oda bir hayli uğraşmış ya neyse… Bize öğretti ya…

Zorunlu ihtiyaçları giderdikten sonra yemeğe inildi… Öf, öf, öf! Yahu kıtlıktan mı çıktık ne? Bu ne be! Ben diyeyim yüz, siz deyin iki yüz çeşit yemek… Tatlısıyla, tuzlusuyla, çorbası ile köftesi, pirzolası, salataları, tatlıları ile…  İnsanın bütün yemekleri yiyesi geliyor.  Afiyetle yedik, çay içerken garsondan öğrendik Otelin Besim Tübik’e ait olduğunu… Galiba o da bir firmaya kiraya vermiş. Besim Tübik Liberal Parti kurucusu ve Genel Başkanı olarak görev yaptığı gibi Sarıyer Spor kulübünde de bir dönem yöneticilik yaptı. Çok zengin bir iş adamı ama sıkı mı sıkı, anlatılır gibi değil! Öyle olmasa zengin olabilir miydi? Yemek sonrası geziler ve ziyaretler var! Yola çıkıyoruz. İlk gidilecek yer Belediye Başkanını ziyaret. 13.00 orada olacağız… Büyük parkın içinden geçerken gözüme ilişti baktım bir türbe. Üzerindeki levhayı okudum: “Baldöken Mezarlığı” insan anlamakta güçlük çeker neden Baldöken de bir başkası değil? Araştırıp bulduk Osmanlıdönemine ait bir mezarlıkmış. Girne kalesinin üst kısımlarında bulunuyor. Girne’nin en eski mezarlığı olarak biliniyor, Osmanlılar döneminde salgın hastalıklardan ölenlerin gömüldüğü bir mezarlıkmış.Mezarlıktan günümüze bir türbe üç mezar, iki de çeşme kalmış. Mezarlığın bir isme de “Garipler Mezarlığı”.Bu ismin verilmesine neden, buraya kimsesi olmayanlar ve gariplerin gömülmesinden kaynaklanıyor. Türbenin mimarisi Osmanlı yapısı olup kesme taştan kare planlı yapılmış, sivri kemerli ve üzeri kubbelidir.  İşin enteresan yanı bu türbe bilahare ölüleri yıkama yeri olarak kullanılmış ama türbeye neden “Baldöken Türbesi” denilmiş onu bir türlü öğrenemedik…

Topluca gittik Belediye Başkanlığı binasına…  Kapıda karşıladılar bizi. En çok ilgi gösteren, herkese teker teker büyük binanın kapısı önünde hoş geldin diyeni önce protokol memuru zannettik ama hemen açıklamada bulundu “Ben Belediye Başkanı olarak size hoş geldiniz diyorum. Arkadaşım da Meclis üyesidir” dedi ve birlikte odasına çıktık. Bina eski ama bakımlı bir bina, fazla şatafatı yok, tatil günü olduğundan olacak fazla görevli de göremedik ama kafile geleceğinden olacak yine de üç beş görevli memur vardı… Başkan tanıttı kendini “Ben Nidai Güngördü… İki defa seçime girdim. Birincisinde partili olarak girdim iki yüz oyla kaybettim. İkincisinde bağımsız girdim seçime ve yedi yüz oyla kazandım. Burada yani Kıbrıs’ta yedi yüz oy büyük farktır. Nidai Bey, kısaca hayat hikâyesini anlattı. Mühendismiş, Ankara’da Gazi Üniversitesinden mezun olmuş ve uzun yıllar belediye de çalışmış, önemli işlere imza atmış ve aday olmuş. Belediye çalışmaları hakkında bilgi verdi. Sosyal ve kültürel çalışmalara çok büyük önem verdiğini ifadeyle, benim için halkla birebir temas önemli, halka benim kapım her zaman açık, benim sair günüm, tatil günüm yoktur, madem bu işe girdim, halkın içinde halkla birlikte olmalıyım diye düşünüyorum. Benim için ırk, renk, dil, din isim ve parti önemli değil. İnsan olmaları, Kıbrıs’ta bulunmaları, Girne de oturmaları yeterlidir. Her hangi birinin derdini halledebilirsem mutlu olarak! Beni böyle kabul ederler… Türkiye’ye çok sık geldiğini, yakın zamanda Eskişehir Belediye Başkanını ziyaret edeceğini, çamur akan Porsuk Çayı’nın nasıl ıslah edildiğini görmek istiyorum” dedikten sonra, Sarıyer Belediye’sine ziyaretlerinden dolayı teşekkür ettiğini ve çok mutlu olduğunu söyledi.

            Sarıyer Belediye Başkan Yardımcısı İsmail Erdem, Kıbrıs’a bilhassa Girne’ye geldiklerinden dolayı çok mutluyuz. Belediye Başkanımız Sayın Şükrü Genç’in selamlarını getirdik. Çok önemli görüşmeleri olduğu için geziye katılamadığı için üzüntülerini belirtiyor. Sarıyer Belediye olarak her türlü kültür alış verişi için yardımcı olabileceklerini, Sarıyerli gazilere bir ofis açtıklarını, gazileri 40 yıl önce savaştıkları yere getirmenin kendileri için bir görev olduğunu ve bu nedenle geldiklerini söyledikten sonra İbrahim Balcısize Sarıyer hakkında biraz bilgi aktarırsa memnun oluruz dedi. Ben de kısaca Sarıyer isminin nereden geldiğini, coğrafi durumu, tarihi yerleri ve diğer özellikleri hakkında kısa öz bir bilgi verdikten sonra Girne Belediye Başkanı Nidai Görgülü ile Sarıyer Belediye Başkanı adına İsmail Erdem ve Gaziler adına Ahmet Kendigel anı plâketlerini birbirlerini takdim ettiler. Ayrılırken misafirlerini dış kapıya kadar inerek yolcu eden Nidai Bey, “Kıbrıs Kitabından getiriniz” diye talimat verince, görevliler hemen koşturup kitap getirdiler. Bana ve diğer bir kısım arkadaşa kitap verdikten sonra “İbrahim Bey, ben çok meraklığım sizden de yazdığınız kitaplardan istiyorum” dedi. Göndereceğim sözünü verdim ve oradan ayrıldık.

Belediye binasından çıkıp otobüse yöneldik, Baldöken Türbesinin bulunduğu yere giderken arkadan bir ses gürledi. “Allah sizden razı olsun!” dönüp baktım 35, 40 yaşlarında  bir Kıbrıslı… Gülerek el sallıyor, Başta sulu gözlü Suat olmak üzere, bazı gazi arkadaşların ağlamamak için kendilerini zor tuttuğunu gördüm. Ne kadar sevindirici bir olay, gel de gururlanma!

Yola koyulduk yine. Bu kez Karaoğlanoğlu Şehitliğine gideceğiz. Rehberimiz Eray bilgi aktarımına devam ederken, bizler ve bilhassa Gaziler sabırsızlık içinde, o ilk adımlarını denize attıkları, sonra da Kıbrıs toprağına bastıkları bölgeye doğru gitmenin heyecanını yaşıyorlar… P. Ab. İbrahim Karaoğlanoğlu 1924 de Tavas (Denizli) doğmuş, 1945 de Harp Okulundan mezun olmuş ve çeşitli görevler üstlenerek Albaylığa yükselmiş. 50. Piyade Alay Komutanı olarak Kıbrıs Barış Harekâtına katılmış Pladini Plajı’na (Yavuz Çıkarma Plajı) çıkmış ve harekâtın ikinci günü yapılan saldırıda, komuta yeri olarak seçilen evin önünde (halen Barış ve Özgürlük Müzesi) şehit olmuş.

Müzeye gitmeden önce çıkarma yapılan Plaj mevkiine gidildi. Dakikalarca baktı gaziler hislenerek ilk adımlarını attıkları denize, sahile ve Kıbrıs topraklarına… Nerede karaya çıktıklarını elleri ile göstererek fotoğraf çektirdiler… İlk karaya deniz yolu ile ayak basan Deniz Piyade birliğindeymiş Hüseyin Kızıltuğ…“07.00 de çıkmaya başladık. Denize girdik, dizlerimize kadar sudan karaya yürüdük, mermi yağmuru altında. Sahilde tutunmak çok zordu. Bir yol bulmak ve ilerlemek gerekiyordu. Bu arada dozer kullanan astsubay hışımla tırmanmaya ve taşı, toprağı atmaya başladı. Mermi yağmuru altında müthiş bir direnç gösteren dozeri kullanan astsubay, dozerini yana çektikten sonra alnından yediği mermi ile şehit oldu. İşte o astsubayın açtığı yol şu yol, bakın asfalt yapılmış, işte bizi kurtaran ve karaya çıkmamızı bu yol sağladı. Ondan sonrası zaten kolay geldi.” Hüseyin Kızıltuğ sustu Mehmet Aslan anlattı, o sustu bir başkası anlattı…  Buradaki son konuşmayı Gaziler Derneği Başkanı Em. Alb. Ahmet Kendigel yaptı ve hareket hakkında bilgi verdikten sonra şehitliğe geçildi.

            Karaoğlunoğlu Şehitliğinde 8 subay, 5 astsubay ve 58 erbaş ve er olmak üzere 71 şehidin mezarı bulunuyor. Şehitlik mükemmel tanzim edilmiş… Şehitliğe gidildi ve saygı duruşu yapıldıktan sonra Gazilerden Kireçburunlu Cevdet Danışmaz üç İhlas, Felak, Nas, ve Fatiha surelerini okuduktan sonra dua yaptı. Bilahare çift heykelin önüne gittik, bir saygı duruşu da Şehit Albay Karaoğlanoğlu için yaptıktan sonra. Görevli çavuş esas vaziyete geçip şehitlik hakkında yüksek sesle brifing verdi. Huşu içinde, zevkle ama gözyaşları içinde dinledik  Çavuşun konuşmasını:

“Şehitlik, 1974 Barış Harekâtında şehit düşen Subay, Astsubay, Erbaş ve Erlerin anısına inşa edilmiştir. Şehitliğin Projesini Profesör Muammer Onat çizmiştir. Adını 1974 Barış Harekâtında şehit düşen Albay İbrahim Karaoğlanoğlu’ndan almıştır. Şehitlikte 8 Subay, 5 Astsubay 58 Erbaş ve Er şehit bulunmaktadır. Şehitliğin girişinde bulunan iki adet sütun Anavatan’a açılan kapıyı ifade etmektedir. Harekâtı temsilen yapılan anıtın; sağ tarafındaki heykel grubu Türkiye Cumhuriyeti’ni. Sol taraftaki heykel grubu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni. İki heykel arasındaki boşluk Anavatan’a açılan pencereyi.  Heykelin dört ayak üzerine yapılmış olması ise harekâtın dört gün sürdüğünü. Heykel üzerindeki kartal, gemi burnu ve personel figürleri harekâtın Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerince müşterek yapıldığını. Mehmetçik ve arasındaki Türk Bayrağı, Barış Harekâtının Türkiye tarafından yapıldığını. Heykel üzerindeki diğer değişik motifler Türk askerinin harekât anındaki duygusallığını, yardımseverliğini, azmini ve kahramanlığını ifade etmektedir. Arz ederim.” Hepimiz duygulu anlar yaşadık. Girişte bulanan anı defterine gidip duygularımı iki satır yazarak belirttim. Sarıyerli İbrahim Balcı olarak da imzamı attım…

Bu şehitlikte görülenler, anlatılanlar ve Çavuş konuşmasını yaparken gözyaşı dökmeyen yoktu. İsten istemez Mehmet Akif Ersoy’un ağzından mırıldandım:

“Sana der gelmeyecek makberi kimler kazın?

                               “Gömelim, gel seni tarihe” desem, sığmazsın.”

 

Barış ve Özgürlük Müzesi tatil günü olduğu için kapalıydı. İçeri girip gezemedik ama savaştan izler hala vardı. Duvarda mermi delikleri kapatılmamış korunmuştu. Bazı yazılı bilgilerle yetinildi ve açık alan müzesine geçildi. Büyük bir alana Kıbrıs Rum Ordusundan alınan silahlar sergileniyor. Onlarca değişik ebatta obüs, havan topu, çokça tank, zırhlı personel taşıyıcı aracı, kamyon, uçaksavar, kamyon, top… Burada Em. Alb. Erol Bey  bilgi verdikten sonra bugünkü gezimiz sona erdi.

Girne içinde serbest saat! Hacı Mehmet Bayraktar, Suat Uysallar üçlü olduk.  Sağ olsun Hacı Mehmet Bayraktar bir an olsun yalnız bırakmadı bizi. Kıbrıs’ı, Girne’yi gözü kapalı gezebilir, zira Kıbrıs Barış Harekâtını yöneten Nurettin Ersin Paşa’nın makam şoförüydü. Gitmediği, görmediği yer kalmamış… Nerde kalmıştık? Girne de! Serbest saatteyiz değerlendiriyoruz.  Bir hayli dolaşıp durduk. Parkta, limanda, ana caddelerde. Akşam namazını da Girne içindeki Osmanlı camiinde kıldıktan sonra otele döndük.

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)