Türkiye, yalnızlıkla yeni tanışmış değil aslında! Çok eski
yıllardan beri Türkiye, ondan önce de Osmanlı Devleti olarak
yalnızlığı yaşadı. Osmanlı Devleti olarak şaşaalı dönemi geçirdikten
sonra yavaş şavaş yalnızlığa mahkûm edildi. Karlofça yenilgisi ve
anlaşmadan sonra Osmanlı Devletinin toprak kayıpları ve karşı
devletlere verdiği ödünlerle durumu idare etmeye çalıştı. Yollar
geçtikçe, karşı devletlerin Türkiye üzerine oyunları başladı.
Yalnızlaşma Balkanlarda başlayan bağımsızlık hareketleri
ile birlikte doruğa ulaştı. Yıllarca Osmanlı yönetimi altında kalan
Balkan ülkeleri, bağımsızlıklarını kazanabilmek için Osmanlı’ya karşı
mücadeleye başladılar. Bu mücadele döneminde Osmanlı Devleti hiçbir
güçlü devleti yanında görmedi. Zaman zaman Rusya, zaman zaman
İngiltere, Fransa ve Almanya kendi menfaatleri icabı Osmanlının
yanında yer aldı ise de bu sadece bir süreliğine oldu. Zira
istediklerini aldıktan sonra yine çekildiler ve karşı duruşa geçtiler.
I.Dünya Savaşı bu konuda iyi bir örnektir. Başlayan
aydınlanma hareketleri ve Jön Türklerin Avrupa’da eylem yapmalarını
Osmanlıya karşı devletler çok iyi kullandılar. Devlet güç kaybettikçe,
devleti yönetenler ödün vermeye devam ettiler. Sadece iktidarda
kalabilmek için ödün üzerine ödün verdiler. Sonunda Osmanlı Devletinin
başını belaya sokacak olan I.Dünya Savaşını başlattılar. Bağdat
Demiryolu inşaatı Almanlara değil de İngilizlere verilseydi yine I.
Dünya Savaşı çıkar mıydı? Tartışılır. Ama Almanya’ya verilmesi
İngilizlerce hoş karşılanmadı. Bu bir fırsattı, bunu kullanma yoluna
gidildi.
Yıllardan beri büyük mali sıkıntı içinde olan Osmanlı
Devleti iflas etti. Sonuçta alacaklı devletler ağır bastılar ve Duyunu
Umumiye İdaresini kurdurarak Osmanlının para politikasını düzenleme
işini üstlendiler. Akılsızca borçlanmanın yarattığı rahatsızlık ve
ödeme işi 195’li yıllara kadar devam etti…
“Hasta Adam”ın yani Osmanlı Devletinin, iyi bir mali
politika ile düzlüğe çıkarılması gerekirken, daha da kötü duruma
düşmesi için her türlü entrikayı çevirmekten geri kalmayan İngiltere
ve diğer devletler Osmanlı Devletini savaşa zorladılar. Osmanlı
Devleti iki Alman gemisini kabul edinci Savaş başlamış oldu.
Osmanlı’nın safında Almanya ve Bulgaristan vardı. İngiltere, Fransa,
İtalya (hatta ABD leri destek verdi) Osmanlıya son darbeyi vurmak için
Çanakkale’ye yüklendiler. Tarihin en büyük savunma savaşı yapıldı. Yüz
binlerce insan telef oldu Çanakkale Savaşı sırasında. Müttefik
orduları Çanakkale’yi geçemediler ama masa başında galip gelen taraf
oldular. Çanakkale Savaşlarının komutanları Alman Subaylardı.
Başaramadılar ve sonunda genç bir Subay olan Mustafa Kemal’in
ısrarları karşısında yönetimi ona bıraktılar. Çanakkale Savaşlarında
yokluklar içinde savaşan Osmanlı ordusu büyük başarılar elde etti ama
masa başında kaybedince olan oldu ve işgaller başladı.
İstanbul işgal altındaydı artık. Osmanlı perişandı. Dost
bilinen devletler Osmanlı Devletinin haremi İsmetine konmuştu. Mondros
ve Sevr antlaşmaları hep arka arkaya geldi. Osmanlı yanında hiçbir
devleti göremedi. Ne Fransa, ne İtalya, ne İngiltere, ne Rusya ve ne
de diğer küçük ülkeler. Hiçbiri Osmanlı’nın yanında değildi. Doğru
olan Osmanlı Devleti ürkütücü yalnızlığın içinde olmasıydı.
“Hasta adam” olarak nitelendirilen Osmanlı Devleti Sevr
antlaşması ile paylaşılacak ve imparatorluk Orta Anadolu’da
hapsedilecekti. Eski dost devletlerin oyunu bu idi. Oyunu sahneye
koydular ve İngiliz, Fransa ve İtalya’nın himayesinde Yunanistan
İzmir’i işgal etti.
İşte böylesi ortamda başladı milli mücadele… Mustafa
Kemal’in bir süre devam eden hazırlığı sonrasında aldığı Müfettişlik
görevi ile gittiği Samsun’dan başlattı milli mücadeleyi. Havza,
Amasya, Sivas, Erzurum ve Ankara… Toplantılar ve teşkilatlanma…
Mustafa Kemal teşkilatlanmaya büyük önem veren biri olduğu
için sürekli arayışlar içine girip uygun gördüğü devletlerle temasa
geçti. Devrimle yıkılan Çarlık Rusya’sı ile mükemmel bir dostluk
kurdu. Azerbeycan ve diğer Doğu devletleri… Milli mücadele sonuç
olarak zaferle sonuçlandı… Mustafa Kemal büyük bir asker olması
dışında müthiş bir diplomat olduğunu gösterdi. Savaş sona ermeden
İtalya ile Fransa ile antlaşma yaparak başarısını perçinledi.
Osmanlı Devleti yoktu ve yeni devletin adı Türkiye
Cumhuriyeti idi. Savaş unutulmuş, devletlerarası dostluk köprülerinin
kurulması yolu tercih edilmişti…
Yeni Cumhuriyet Hükümeti tüm devletlerle iyi komşuluk
münasebetleri geliştirmeye gayret etti. Bu yeni devletin mucize
kuruluşu uluslararası alanda büyük takdiri görüyordu. Tüm devletler
hayranlıklarını belirtiyor, tutarlı politika ile dikkatleri üzerine
çekiyordu.
Reisicumhur Mustafa Kemal Atatürk’tü, Başbakan da İsmet
İnönü. Milli mücadelenin diğer büyük isimleri Mareşal Fevzi Çakmak
Genel Kurmay Başkanı, diğer Paşaların büyük bölümü Milletvekili idi.
Zaman zaman iç politikada çekişmeler oldu ise de dış ülkelerle temasta
devamlı birlik, beraberlik mesajı verildi. Atatürk’ün “Yurtta Sulh
Cihanda Sulh” prensibi ile devletlerle iyi ilişkiler kuruldu. Dostluk
ilişkileri geliştirildi. Öylesine ki Yunanistan Başbakanı Venizelos,
Atatürk’ü Nobel’e aday gösterdi.
Türkiye, dünya devletleri ile iyi ilişkiler içinde olmaya
her zaman büyük önem verdi. Atatürk’ün ölümünden sonra da bu durum
devam ettirildi. CHP iktidarı kaybettikten sonra da Demokrat Parti
aynı yolu izledi. Sonraki dönemlerde de komşu devletler ve diğer
devletlerle iyi ilişkiler devam ettirildi. Bilhassa dış politikada
mükemmel birlik ve beraberlik ahengi içinde dünya devletleri ile iyi
ilişkiler geliştirildi, dostluklar pekiştirildi, diplomatik eylemler
nezaket ölçüleri içinde yapıldı ve Türkiye devam takdir ve ilgi gördü.
Türkiye’ye dış politika olarak her zaman tarafsızlığı
benimsemiş bir devlet olarak haklı takdir topladı. Koalisyonlar, iç
çekişmeler, tartışmalar dış politikayı hiç etkilemedi. Ne zamana
kadar? AKP iktidara gelene kadar!
AKP iktidarı ile Türkiye’nin dış politikasında büyük
değişiklikler oldu. Öncelikle Dış İşleri Bakanlığının diplomatları
arasında ayrım yapıldı. Hükümetin dış politikaları akıldan çok, hissi
olunca Türkiye yavaş yavaş diplomaside irtifa kaybetmeye başladı.
Bilhassa, yetkililerin diplomatik üslubu terk ederek konuşmaları,
devletlerarası nezaket kurallarının yeteri kadar dikkate alınmaması
Türkiye’nin yalnızlaşmasına yol açtı. İzlenen İslami dış politika da
yararlı olmadı. Zira İslami kurallarla yönetilen ülkeler bile,
Türkiye’nin yanında yer almadılar. Bu arada İslam ülkeleri ile
kurulması düşünülen iyi ilişkiler de geliştirilemedi. Komşu ülkelerle
de gerekli dostluk kurulamadı. Zira tarihsel akış dikkate alınmadı.
Süper güç olan ABD nin her isteğine “evet” denilerek, yanlış hareket
edildi. Örneğin Libya’nın işgali, lideri Kaddafi’nin devrilmesi için
ABD nin yaptığı eyleme destek verilmesi bu ülkenin yerle bir olmasına
neden olduğu gibi dostlukta ortadan kalktı. Mısır bir başka büyük
İslam ülkesi, Mısırdaki iç çekişmelere müdahil olunması, o ülkenin iç
çekişmelerine taraf olunması da Mısır’ı da uzaklaştırdı. ABD’nın BOP
(Büyük Orta Doğu Projesi) oyununa gelip Saddam’ın devrilmesi için
verilen destek ülkenin başına büyük bela açtı. Zira kuzey Irakta Kürt
Devleti kuruldu… PKK daha rahat hareket eder hale geldi. Hal böyle
iken yine ABD nin oyununa gelindi ve Suriye Devletinin üzerine
gidildi. Kardeş Esad birden düşman Esed oldu. Suriye’de savaş
yıllardan beri devam ediyor. En iyi dost en büyük düşman oldu.
Birleşik Arap Emirlikleri (Abu Dabi, Dubai, Acmen, Füceyre,
Resül-Hayme, Sarıka ve Ümmü-Kayveyn olarak 7 ülke), dost bilinen Suudi
Arabistan’ın Türkiye lehine hareket etmemeleri, aksine her aleyhte
harekete destek vermeleri çok düşündürücü!
ABD istedi diye Branson’u hapisten çıkar gönder, Markel
İstediği diye hapisteki yazarı çıkar gönder, Suudi Büyük Elçiliğinde
Suudi kökenli ABD gazetecisinin öldürülmesi üzerine yeteri kadar
gitme, diplomat olmayan Merve Kavakçı’yı, Makara Kukara diyerek büyük
tepki çeken Egemen Bağış gibi diplomasiden haberi olmayanları
büyükelçi olarak görevlendir sonra da dış politikadan başarı bekle!
Olur mu? Olmaz ya ne olur? Yalnızlık!
Eğer diplomaside başarılı olunsaydı dünyanın iki süper
olan ABD ile Rusya işi dostluk ilişkileri devam ettirilebilir ve her
ikisinden de tutarlı politika uygulanarak füzeler alınabilirdi. ABD d
en F- 35, Rusya’dan S- 400 füzeleri alınabilirdi. Her iki devlete
gereken ödemeler yapıldı ama bir türlü füzeler alınamadı. Dış
politikanın bu kadar tutarsız olmasının nedeni Yalnızlık değil de
nedir. Hem parayı ver, hem de füzeleri size vermesinler. Peki, ödenen
paralar ne olacak? Yaptırım gücü nedir Türkiye’nin?
Beklenmedik şekilde NATO’nun Akdeniz’de petrol arama
işine son verin isteği üzerine araştırma gemisinin geri çekilmesi de
dış siyasette Türkiye’nin yalnızlığının işaretlerinden biridir.
Bütün bu olumsuzluklar Türkiye’nin diplomatik alanda
yalnızlığından başka bir şey değildir. Türkiye Ortadoğu bataklığı
içine çekilmiş ve ABD nin isteği yerine gelmiştir. ABD kendi
çıkarından başka hiçbir şey gözetmez. Onlar için diğer ülkeler
figürandır ve ABD nin her istediğini yapacak yandaşlardır. Bu da
yapılmaktadır.
Şöyle etrafımıza bakalım; Sorun olmayan tek ülkü
Bulgaristan görünüyor. Yunanistan sorun, Irak, Suriye, Mısır, Libya,
Ermenistan , Bahreyn, BAE ve Suudi Arabistan ile sorun. Kala kala bir
Katar kaldı Arap ülkeleri arasında dost görünen.
YANLIZLIĞI OYNUYORUZ.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)