100 yıl önce, bundan tam bir asır önce, 2 Mart 1918 günü Rize Rus işgalinden kurtuldu. Milli Mücadele yıllarını çok güzel anlatan Rizeli tarihçi dostlarımız var, ben o günlerin mahallemizde yaşayan izlerinde değinmek istiyorum.
Büyüdüğüm İslâmpaşa ve Portakallık mahallelerinde o günlerin izleri var.
Askoroz’daki eski mezarlığa giden daracık bir yol üzerindeki Şehitler Çeşmesi meselâ. Orada şehit düşenler için yapılmıştı.
Şimdi o çeşmenin etrafı kapandı, ana yol başka yerden geçiyor, yerini bilenler özel olarak ziyaret edebiliyor. Çeşme artık görülemez durumdadır.
Anısını yaşatmak üzere aynı hizada sahilde otoyol kenarına bayraklı bir anıt heykel yapıldı. Ancak onu görmek de çok zor. Oradan da yürüyerek geçen insan pek olmaz, çünkü oradan geçen araçlar heykeli fark etmezler. Heykelin deniz tarafında ise pis kokuların yayıldığı artıma tesisi yapıldı. Bu anıtın yanına kadar gidip beş dakikalık bir tarih dersi anlatacak ne bir tur oraya gidebilir ne de bir okul sınıfı.
Doğrusu neydi, yani?
Şehitlerimizin kanı nerede toprağa aktıysa, orası kamulaştırılırdı, çevresinde açık görüş alanı yaratılır, sağı solu çiçeklik yapılırdı. Bu sayede toplu ziyarete ve tören yapmaya hazır hale getirilebilirdi. Olması gereken buydu.
Milli Mücadele kahramanlarına özen göstermekle başlar tarih dersi, değil mi?
Mahallemizde Sakarya Meydan Muharebesinin kahramanlarının yattığı iki mezarlığımız var. Tam yeri Tiryakilerin bayırındadır, ikisi de aile mezarlığıdır. Orada Gazi Zekeriya Tiryaki ve Gazi Bayram Ali Çekmiş yatıyor. Dursun Kaptan da,. Besim Öksüz de orda.
Geçtiğimiz yıl 30 Ağustos’ta bayraklı yürüyüş yapmıştık oraya. O günü köşemde yazmıştım. Şimdi “mahiye.com” sitemde yayındadır.
http://mahiye.com/wp-content/uploads/2018/01/17-Rize-Kuvayi-Milliye-Mezarl%C4%B1%C4%9F%C4%B1.pdf
2 Mart Rizeli için önemlidir, çünkü 2 Mart bize düşmana boyun eğmemeyi hatırlatır.
Düşman şimdi başka yollarla geliyor, vatan toprağımıza direk girmiyor. Bunu herkes biliyor artık. Düşman yüzünü doğrudan göstermiyor, yeni tür silahları icat ettiler. Dünya biliyor ki Türk Silahlı Kuvvetlerinin önüne doğrudan çıkacak düşmanın hali yamandır.
Ancak askerimizi yetiştiren ve besleyen kaynaklar kurutulduğu zaman düşmanın eli kolaylaşır. Bu tehlike hızla büyüyor, buna dikkat çekmek istiyorum.
Tehlikenin eğitim ayağında düşman bir hayli ilerlemiş durumdadır. Şu anda verilen Matematik ve Türkçe eğitiminde zayiatımız çok yüksektir. Çocuklar disleksi batağında boğuluyor, aileler okuldan daha fazla psikologlara hem zaman hem para harcıyor.
Soruyorum; çocuğunuzu disleksi tedavisine götürüyorsanız ve ertesi gün onu bu hale getiren ders kitaplarıyla okumaya mecbur ediyorsanız, sorun ortadan kalkar mı?
Soruyorum; psikologlarla büyüyen oğlunuzu ileride Harb Okuluna gönderebilir misiniz? (Almazlar!)
Hani Türk asker doğardı?
Bir de İngilizce okusun diye onca para harcayan aileler var. Zavallı durumdalar. İçinde doğru bir cümle öğretiyorlar mı diye kitaba hiç bakmıyorlar. Disleksi dozu en yüksek zehir İngilizce kitaplarında var ve hatta İngiltere’deki veliler bile bundan şikâyetçiler.
Çocuğunu sömürge eğitimine teslim eden bir ülke olduk, halimiz budur.
Bir de beslenme boyutu var bu sömürge sisteminin. Bakın yerli mısır gitmişti, yerli tütün gitmişti, emperyalist tekeller gelmişti. Şimdi yerli/milli pancarımız gitmek üzere. Sonra yerli çay gidecek.
Ya sonra… Bir varmış bir yokmuş, bir asker millet varmış… Askerin her şeyini dışarıdan almaya başladıkları gün masal da bitmiş!
Emperyalist tekellerin bir kuralı vardı, kızdığı zaman ambargo koyardı, değil mi?
Ülke yöneticileri Türk askerini tanıyor ve güveniyorsa, ama düşmanın huyunu bilmiyorsa, çok yazık eder. Bu milletin heyecanını söndürecek şeyler bunlar.
Değerli Rizeli hemşerilerimin 2 Mart Kurtuluş gününü bu duygularla kutluyorum.
Mahiye Morgül /25.2.2018
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)