Son Dakika Haberler

“Dik Duran Adam” olmak

“Dik Duran Adam” olmak
Okunma : Yorum Yap



Mahiye Morgül
Mahiye Morgül

Ne güzel oldu, ne yaratıcı bir eylem oldu; AKM’ye ve önünde asılı duran Atatürk posterine bakarak “Dik Duran Adam” olmak!

Gecenin bir saatinde, günün ortasında, ya da saat dokuzu beş geçe… Nöbetleşe, ama sürekli saygı duruşunda orada olmak. Bireysel gibi ama kitlesel… Ve silahsız!

 “Dik duran adam” eylemleri dün gece Türkiye’ye yayıldı. Duran adamı polis götüremiyor!

Drama dilinde buna “donmuş imge” deriz. Fakat, gecenin bir saatinde, 03.00, alt yazı geçiyor Halk TV, Duran Adam demiş, çünkü bir yere bakarak öylece duruyor, adı artık budur.

Ankara’da Kuğulu Park’ın hemen yanında Akün binasının önünde gidip Dik Duran Adam olsam mı diye aklımdan geçirdim. Hem bu tiyatrolar kapanmasın diye, hem de Milli Eğitimi yutan küresel eğitim tekeli SPAN’ın Türkiye moderatörü MYK o binadadır, ona dikkat çeksem… MYK kaldırımında, elimde bu adamların yazdığı çocukları disleksi (Hiç Hastası) yapan ilkokul kitabıyla…

….

Küresel faiz lobisine karşı palalı çete kuruyor başbakanımız. Oysa o lobilerin istediği bu! Ya bunu bilmiyor, ya da görev yapıyor.

Taksim eylemleri için, kendisine karşı yapılmış ikinci 28 Şubat diyor. 28 Şubat’ın Erdoğan’ı iktidar yapmak için asimetrik tuzaklı muhtıra olduğu konusunda kanaatim değişmedi. Bugün böyle diyorsa, bu da doğrudur, yeniden ve daha güçlü çıkacak, iç savaşı başlatacak, eli palalı gençleri sokağa dökecek… Önce gerekçesini hazırlamalıydılar, buna dikkat. Bazı sokaklarda gece ışıklar kesiliyor; Çayyolu’nda, ışık yakıp söndürme saati olan 21.00 de elektrikler kesilmiş, Kenedy sokağında birden ışıklar sönmüş, anında yan sokaktan. ‘akrep’ çıkmış…

Erbakan Hocaya ne demişti o zaman, anımsayalım:

“Çekilmeyelim, vuruşalım. Taraftarlarımızı sokağa dökelim.”

            Demek ki, Erdoğan sokağın ne demek olduğunu biliyordu. Bu fikirde olduğu için onu iktidar yaptı o küresel sermaye. Bugün dediğini yapma zamanı gelmiş olmalı.

Suriye sınırımızdaki kamplarda beslediği Müslüman Kardeşler geliyor aklımıza.

1500 dolar maaşlı küresel kiralık katiller.  O maaşların Adana’da basıldığı söyleniyor Adana dolmuşlarında. Başbakan hangi faiz lobisine kafa tutuyor?

            Sadece Müslüman Kardeşlerle mi, Öcalan’la da iyi anlaşıyor bu başbakan. Maaşlı katillerle kendine bağlı paralı ordu kuruyor, görünen o.

Hitler’in ordusunu ve sokak çetelerini, SA’larını hangi sermaye grubu beslemişti, değişen bir şey yok.

            ……

            Ekranlarda gösterilen Dik Duran Adam’lara bakıyorum da… İstiklâl Marşı’nı fon yapmış onlara bir kanal. Örtüştü.

Aklıma dik durmayan, rüzgarın şiddetine göre yön değiştirenler geldi.

Erdoğan’la Öcalan’ı birleştiren de o rüzgardır. İkisinin de peşine takılanlar aynı hayal kırıklığını yaşıyorlar. İkisi de kan ve gözyaşı vaad ediyor, ne köylüye toprak, ne işsize iş, ne tarlada başak ne fabrikada iş… İkisi de küresel efendilerle kol kola; iç savaş kışkırtma, tehdit, kin, nefret söylemi… Psikolojik savaşın küresel ideologu Vamık Volkan’dan halkı birbirine düşürmenin kursunu almış gibiler.

Biz Taksim’de ağaçları beklerken, onlar Diyarbakır’da Kürdistan Kongresi topladılar! İyi “bak bak kuş” oynatıyorlar bize. Bunda da “türbana bak bak” yaptıkları gibi ustalar.

            ….

“Beştepe Camii Kilise mi” yazıma destek veren sanat tarihçisi arkadaşıma teşekkürlerimle. İsmini vermek istemeyen arkadaşım diyor ki:

“Cami, Menderes döneminde Karaköy’den sökülen sonra kaybolan Vallaury’nin yaptığı caminin daha büyük bir örneği ve Ar-Nuvo üsluptadır.

Diğer fotoğraftaki Teyfik İleri İ.H.Lisesi berbat bir yapı. Güya Selçuklunun tac kapısına özenilmiş, ama pencere taksimatları tamamen ilgisiz, tam bir “kiç-estetik” şaheseri, ki AKP’nin zevkine tam uyar.”

….

Arkadaşımın “kiç-estetik” demesi üzerine, ressamların kullanılan “kiç” deyimine döneceğim.

Ders kitaplarındaki resimleri gösterdiğimde ressam Abdurrahman Kaplan arkadaşım bu resimler için “kiç” demişti. Almancası “çöp”. Yapılmakta olan Tevfik İleri İHL binası için “kiç-estetik” deyimini karşıma çıkınca bir daha düşündüm.

Evet, biz de anlamsız şeylere “hiç” deriz. Hatta, Rize’de yerel şiveyle bir “ğic” deyimi vardır, tam onun karşılığıdır; yere düşen yiyecek kirlenir “ğic” olur, tekrar yenmez, artık o çöptür, alıp çöpe atılır.

Buradan hareketle, çocukların beynine bozuk resimleri-yazıları doldurarak beyinlerini “hiç” yaptıklarını düşünmeye başladım. Çocuklara ne sorsanız hiç cevap alamıyorsunuz, yani bir tür beyinlerinden Hiç Hastası oluyorlar. Hiç okula gitmemiş gibi hiç bir şey bilmiyorlar!

Çocuklarımızın beyni Hiç Hastası olmasın, bunun için ayağa kalkıp ağaç gibi dimdik duralım! Okulların önünde, MYK önünde, Valilik önünde, Milli Eğitim önünde, Talim ve Terbiye Kurulu önünde… Korkuluk ol hiçbir şey yapamıyorsan, demişti şair, işte öyle!

…..

17 Haziran’da Em.Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok’un Ankara’da Askeri Mahkemedeki duruşmasına dinleyiciydim. Sanki ben oraya kendime hukuk dersi almaya gidiyorum, çünkü çok şey öğreniyorum. Dün iki şey öğrendim.

Birincisi; meğerse, sanığın eşi de avukatı gibi savunma masasında yer alıp karşı tanıklara soru sorma ve tanıklık etme hakkına sahipmiş. Ahmet Zeki Üçok’un bu önerisiyle mahkeme heyeti ara karar verdi. Özeti şu:

“Eşi Berrin Üçok, savunma masasında değil, fakat, salonda bulunduğu yerden müdahil olarak katılabilir, tanık olarak arzu ettiği zaman konuşabilir.”

Bu bence bir tarihtir. Bu karar örnek alınırsa, Silivri mahkemelerinde önemli şeyler olur. Artık bütün tutuklu eşleri mahkemeye müdahil olarak katılabilir, soru sorabilir ve konuşabilirler.

İkinci öğrendiğim: “Soruşturma tanığı mahkemeye bilirkişi olarak getirilemez.”

Bu bilgi benim işime yarayacak; MEB ders kitaplarına karşı açtığım davada, bilirkişi olarak MEB ile herhangi bir maddi çıkar ilişkisi olan öğretim üyeleri bilirkişi olamazlar! Çünkü MEB’le maddi çıkar bağı olmayan, ABD’li küresel eğitim şirketi SPAN’ın kurduğu komisyonlarda çalışıp para almayanları neredeyse yok gibi. İtiraz etme hakkımız olduğunu öğrenmiş oldum.

…….

Değerli okurum, ABD’de,  çocuklarını www.mahiye.net siteme koyduğum eskinin ders kitaplarıyla çalıştırıp, onları “Hiç” olmaktan kurtaran Türk aileler olduğunu bir kenara not ediniz.

Mahiye Morgül /18.6.2013

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)