Ergenekon davasında müebbet hapis fermanları havada uçuşuyor.
Öcalan’ı astırmamak için nasıl ki AB istedi diye idam cezasını kaldırdıysak, bu kararlar da şimdi öyle. Öcalan’ı dışarıya çıkartmak için bütün bu fermanlar.
Kürtçü partiden Öcalan’ın sözcüsü bir kadın aynı gün mikrofonu aldı eline, kazanan taraf olduğunu ilan etti, şartlarını sıraladı:
“İlk perde tamam ikinci perdeyi başlatın, iki aya kadar Öcalan dışarı çıksın, o çıkınca üçüncü perdeyi başlatın…”
Şimdi sözüm serasker İlker Başbuğ’a.
Bana Temel fıkrasını anımsattınız. Temel’e idam cezası verilmiş, asılırken son sözünü sormuşlar, o da “Bu bağa ders olsun” demiş. Size son sözünüzü bile sormadılar.
Türkiye Cumhuriyetinin seraskeri olmuştunuz. Kozmik odanın anahtarını Arınç’a verirken bu yolun sizi nereye götüreceğini nasıl hesap etmediniz? “Başbakanla paslaşarak götürüyoruz” dediniz, neyi paslaşıyordunuz?
Öcalan’ı size teslim eden CİA, şimdi sizi Öcalan’a teslim etti. Öcalan çıkarsa siz de çıkacaksınız, Öcalan’la eşleştirildiniz. Bu onursuzluğu yutacak mısınız?
Teğmen Çelebi’yi koruyamadınız, Allah sizi affetsin!
Subaylarınızı bir bir gestapoya teslim ettiniz. Mustafa Kemal’in “Size ölmeyi emrediyorum” komutunu unuttunuz.
Ağlama duvarının önünde hangi Allah’a dua ettiniz bilmiyorum, kime ne mesaj gönderdiniz bilmiyorum, bunu düşünmek bile istemiyorum. Ancak bildiğim tarih, bana o duvarda ağlayanların bir daha Venedik korsanlarının hışmına uğramamak için dua ettiklerini söyler. Pastanın hepsi benim diye tutturan Venedikli tefeci korsanın emmoğlusu olurlar. Onlar, Şekspir yazmadan önce Venedikli Yahudi tüccarın acımasızlığını öğrenmişlerdi. Bir daha Mazada yaşamayalım diye, bir daha Kudüs’ten, bir daha İstanbul’dan, bir daha Kırım’dan, bir daha Madrit’ten, bir daha Polonya’dan, bir daha Selanik’ten kovulmayalım diye dua ederler o duvarda. Son sığındıkları yer Mustafa Kemal’in Türkiyesidir, “Kim olursan ol gel” diyen kültür buradadır. Türk kimliği onlar için de koruyucu şemsiyedir.
Onun için İlker Paşa, sizi de koruyacak olan Teğmen Çelebi’yi vermeyecektiniz. Hakkında 620 yıl istenen Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok bunu önermişti galiba. Sarı öküzü verdiniz. Bence, Büyükanıt’ın Dolmabahçe soruşturmasını açacaktınız, Erdoğan’la ikisini bir dosyalayacaktınız. Şimdi, Temel gibi “Bu bağa ders olsun” dediniz mi?
Anımsayalım. 5 Ağustos 1920 Mustafa Kemal’e başkomutanlık görevinin verildiği gündür. Yani Venedik korsanlarının üzerimize saldığı yağmacıları püskürtme görevini Atatürk’e verdiğimiz gün. 2013’ün 5 Ağustos’unda size kesilen cezayla o görev resmen bitirildi ve hatta bayram ilan edildi bile. O gece bütün Ankara sokakları “Bugün Bayram” afişleriyle donatıldı. (O afişteki “bayram” sözcüğünün yazılışına dikkatle bakarsanız, içindeki algı tuzağını göreceksiniz.)
5 Ağustos 1920’nin intikamı 5 Ağustos 2013’de Silivri’de alındı demektir.
Bütün cezalar intikam kokuyor, içinde hukuka uygun bir tek karar yok. CHP’nin ve TGB’nin kapatılması dahil, yeni dosyalar yoldadır. Ortaçağ hortladı, hukuk bitti.
Anlıyoruz ki Beşiktaş Özel Mahkemesi derin devleti tasfiye etmek değil daha da derinleştirmek görevi yaptı. Bir tane bile faili meçhul cinayet açığa çıkartılmadı.
Yine çapraz ateşe tutulduk, asimetrik vurgun yedik. Bize asimetrik savaş açıldığını resmi ağızdan ilk sizden duymuştuk. Ders çıkarabildiniz mi?
Son sözüm bunları İlker Başbuğ’a anlattığımı zannedenleredir:
“O kızım sana derim, o gelinim sen işit.”
Kısaca demem o ki, tutuklama kararı çıkan Teğmen Çelebi’yi verecek miyiz?
……..
Düşlerimde bir ses var. Diyor ki;
“Ben Mayana, ben Kuruş, ben Anadolu, ben Pan, ben Diyap Ağa, ben Rahime Kadın, ben Zeynep Sultan, ben Hz.Hüseyin, ben Hz.Muhammed, ben Hubyar Sultan, ben Mustafa Kemal, ben Nazım Hikmet, ben Atilla İlhan, ben Namık kemal, ben Hüseyin Avni Paşa, ben Miralay Mehmet Arif… Sizi izliyoruz, eğer Teğmen Çelebi’yi verirseniz bizden şefaat beklemeyin!”
Siz de duyuyor musunuz?
Son sözüm:
Ramazan bayramınız kutlu, dualarınız umutlu olsun!
Mahiye Morgül
7.8.2013
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)