Pastanın paylaşılması değil bu savaş, piyasacı darbelerle yarattıkları eğitim piyasasını küresel piyasanın tümüyle ele geçirme savaşıdır bu. İşin doğası gereği, kendi yarattıkları “geçiş” araçlarını ortadan kaldırmaları gerekiyor, yaşanan çatışma bundan kaynaklıdır.
1.1.1995 tarihli Dünya Ticaret Örgütü ile GATS taahhütnamesini imzalayan Tansu Çiller iyi bilir bu olanları. Eğitim, sağlık, güvenlik, vb bütün hizmetler küresel piyasaya açılacak diye söz verdi. Bu taahhüde sadık kalacak olanları yönetime getirirler, onun için Bayan Çiller başbakanın danışmanıdır, eğitim piyasasının da olası düzenleyicisidir.
Daha önce meşhur 24 Ocak kararlarına uygun eğitim piyasasının kuruluşu tetiklendi, dev adımlarla kamucu eğitimden piyasacı eğitime geçirildik, sonra 28 Şubatlarla köy okulları şehirlere indirildi, SPAN Amerikan şirketi ve Mesleki Yeterlilik Kurumu türbanın altına saklandı, diplomalar kaldırıldı ve şimdi sıra eğitim piyasasının küresel piyasaya devredilmesindedir. Kırankırana dersaneler savaşı bundan çıkıyor.
Bu kavga, gösterildiği gibi AKP-Cemaat kavgası değildir. Anlatmaya çalışayım.
Eğitimin küresel piyasaya eklenmesi için gereken yasal düzenlemeler yapılırken, “eğitimde piyasaya açılım reformu”nun sözcüleri, Eğitimbaşı Ziya Selçuk ile AB sözcüsü Prof.Eser Karakaş CNN ekranlarında “Radikal Fikir Platformu” programına çıkıp gözümüze baka baka söylemişlerdi, ben de aynen yazmıştım. Söylediklerini 2.7.2007 tarihli köşe yazımda anlattım ve Eğitim Küresel Piyasaya Teslim kitabıma koydum. O programda, AB Konuşma Grubunun başında olan Eser Karakaş’ın (bkz.Yılmaz Dikbaş, Tabuta Çakılan Son Çivi, sh.315) CNN ekranında söylediklerinden bir cümleyi buraya alıyorum:
“Müfredat reformu eşzamanlı değişimleri gerektiriyor. Sistemi bloke eden (tıkayan) sınav sistemi ve dersanecilik var.” (Haziran 2007)
Yani, Dünya Ticaret Örgütüyle yapılan sözleşmenin gereği yapılacak, tıkanan noktalar dinamitlenecek demekteydi. Geldi sırası, kırankırana dersaneler savaşını izliyoruz.
Daha nelerin dinamitleneceğini de yazdım kitabımda. Onları tekrar etmeyeceğim. Sorulacak şoru şudur;
Dersaneleri kendileri yarattı kendileri kaldırıyor, neden?
Dersane demek sınavlar demektir, biri diğerinin yapışık ikizidir. Sınav sistemini o hale getirdiler ki, dersaneye gitmeyen o sınavları alamaz imajı verdiler. Hem daha fazla sınav sistemine geçiyorsun, hem de dersaneyi kapatıyorsun, işte bu asimetrik durumdur ve burda kopar kıyamet. Yaşam boyu sertifikalı kurslar ve defalarca sınav geliyor, buna göre sınav şirketleri piyasası kuruluyor! Çünkü sertifika yeterlilik değildir, yeterliliği ölçmek için itibarlı sınav şirketleri sistemi eklenecek piyasaya, tıpkı İngilizce dil sınavları gibi, yabancı sınav şirketleri çöreklenecek buraya. Anımsatayım, MYK denilen mevcut anayasaya aykırı bir yasayla (5544/2006) Amerikalılarla kurulmuş olan merkez, sertifika ve akreditasyon (onaylı sınav şirketi açma) kurumudur!
Devletin koruma şemsiyesi eğitimin üzerinden kaldırılmıştır. Şimdi kimse ulus devlet nerde diye yırtınmasın, bunu ayrıca anlatmayacağım. Bu savaşlar ulus devletler lağvedilirken olur. Halkın milli devletini bırakıp “küresel şirketler devleti”ne, yani sömürge topluluğuna geçiyoruz.
Halkın değil küresel şirketlerin kazanacağı bir sisteme geçiş için ara basamaklara onlar “reform” diyor. Sermayenin önündeki engellerin kırılmasına da onlar “demokrasi” derler.
Yaşadığımız dersaneler savaşı zemindeki ulusal kayalıkların dinamitlenmesidir. Sertifikalı bilgiye erişim piyasası kuruyorlar, ayak bağı olan herkes acımasız deliğe gider. Eğitim sözcüğü de tarihe karışıyor, “bilgi” denilen, yanında ekmek olmayan katık gibi, ne yeni ne yutulur bir şey, durmadan satın al, biriktir, belki bir gün işe yarar diye beklet, ama daha bu sertifika işe yaramadan yenisi çıkacak, sen toplayamadan itibarlı “bilgi”ler önünden akıp gidecek…
Hiçbir dersane, cemaat dersaneleri dahil, artık “en iyi eğitimi biz veririz” diyemeyecek. En iyi eğitim diye bir şey yok artık, en fazla sertifikası olan makbul olacak. Yaşam boyu sertifika toplama sistemine geçirildik. Bunu, cemaatleri kazandırırken yaptılar, onlar da bu geçiş gazını yedi. Şimdi küresel sömürgeciler geldi, o geçiş aşamasında kullandığı araçları kırıyor. Kapitalizmi okuyarak öğrenmeyenler şimdi yaşayarak öğrenecek. Gereğiniz kalmadı beyler, toplayın pılıyı pırtıyı diyorlar size.
Bakın neler geldi:
-İnternetten bilgiye erişim. Reklamlara bakın, evde öğrenmek için DVD seti bile var.
-Diplomalar kalktı, sertifikalı yaşam boyu öğrenme kursları başladı.
-Çalışma Bakanlığında Mesleki Yeterlilik Kurumu kuruldu. Artık, sertifika ve akreditasyon merkeziniz var, MEB bile devreden çıktı, kurs açma başvurunuzu oraya yapacaksınız.
-Taşeron öğretmenlik yasası hazır, özel sigortacılık geliyor, emeklilikte devlet güvencesi kalkıyor. Krizdeki Amerikan sigorta şirketleri bu hükümeti acele etmesi için sıkıştırıyor. Yakında Epanti Gülen’i (Gürcüce Gülen Efendi) de hal yoluna gidebilirler.
Kapanan dersaneler değil, bilgi toplumudur. Bilgi toplumunun bu sayede sağlamıştık demiyorum; piyasacı darbelerle okulda verilen bilgiyi en aza indirdiler ki veli eğitim piyasasına kaçsın diye. Bu sürecin de artık bittiğini görelim.
Veli artık sertifikalı kurslara yöneltilecek. İtibarlı yabancı sertifikalar dönemi başlamıştır. Bunun örneği yabancı kurslardan Kaynak Mühendisliği Sertifikası almak gibi ucubeliklerdir. Bakın, Fransa’da üniversiteye giden öğrenci neredeyse kalmadı. İstediği bilgiyi evinde otururken alabiliyor olmak, üniversiteleri bilgiye erişim merkezi olmaktan çıkardı, sonuçta okullar artık kendiliğinden kapanıyor. Nabi Avcı’nın “Fransız devrimiyle gelen okullar dönemi bitti” dediği de bu. Sömürgeci sermaye böyledir, sıfırlayana kadar yer.
Sırada Türkiye var. Ancak burada işler batıda planlanandan farklı yürür, çünkü toprağımızda bir başka maya var. Cemaat dersanesi diye bilinen yerde bile sınavda en yüksek puanı alarak iyi yerlere girmek iddiası vardı. Şimdi ne olacak?
Küresel güçler, bilgi toplumu değil korku toplumu istiyor, kendisine biat edecek birbiriyle kavgalı insanlar istiyor. Bu topraklarda artık Sünni İslam Kardeşliği sökmeyecek, bunda da kırılma noktası yaşanıyor. Öyle, Şiilerin ortasında bir Sünni Kürdistan kurma planı da ters tepmeye başladı.
Devlet okullarında müfredatları kuşa çevirip, çocuklarımızı öğrenme özürlü salaksı haline getirip özel okullarda umut aramaya yönelten MEB gayet iyi biliyor ki özel okullar %40 boş kontenjanla çalışıyor. İlk beş yılda vergi muafiyeti var diye bir süre götürebilirler, o kadar. Dersanelere sunulan sertifikalı kurslara dönüşme fikri bu nedenle müşteri öğrenci sayısı olarak hiçbir şey ifade etmiyor.
Özel okullar sanki daha çok bilgi veriyormuş gibi, veliler yanıltılıyor. Onlar da MEB’nın verdiği bilimdışı ders kitaplarını kullanıyor. Onların, dersaneler sokağındaki tabela yazılarına karşı yapacakları hiçbir şey yoktur; özelleştirme Türkçe’yi koruyamaz. Yakında alfabemizden Ş,Ç,Ü,Ğ,Ö harflerinin kalkacağını anlamak için tabelalara bakın yeter. MASHA, PASCHA… Sokak kurslarına indirilmiş bir eğitimle Türkçe de böyle sokağa iner.
Alfabe öldü, yaşasın Türkçe!
Konu buraya gelmişken, sevgili velilerimize aşağıda umutlu bir haberim var.
Ankara İdare Mahkemesinden güzel bir karar daha…
İlkokul 1. ve 2. sınıfta iki çocuğu okuyan bir veli tarafından 1.sınıf Türkçe Okuma Yazma Ders Kitabı hakkında yürütmeyi durdurma talebiyle MEB aleyhinde açılmış olan davada mahkemenin, 30 gün içinde Milli Eğitim Bakanlığının savunmasının istenmesi yolunda verdiği ara karar aşağıdadır:
Türk Milleti Adına
Karar veren 11.İdare Mahkemesi’nce işin gereği görüşüldü.
Davacıdan:
1- D.D. isimli çocuğunun ve kendisinin nüfus cüzdan suretlerinin,
2- D.D.in bu yıl 1.sınıfta okuduğuna ve okulunda dava konusu kitabın okutulduğuna ilişkin olarak okumakta olduğu okul müdürlüğünden alınacak yazının istenmesine;
Olayın niteliğine ve davanın durumuna göre yürütmenin durdurulması isteminin, davalı idarenin birinci savunması alındıktan ve davacıya yapılan ara kararın gereği yerine getirildikten sonra incelenmesine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 20. ve 27.maddesinin 4.fıkrası gereğince savunma ve ara karar süresinin (30) gün olarak belirlenmesine, 31.10.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
………
Değerli okurum, değerli veliler. İşte bu ara kararla, ilkokul ders kitaplarına karşı şimdiye kadar açtığımız davalarda ikinci kez MEB’nın savunması istenilmiştir.
Eğer, çocuğunun okumakta olduğu kitaplarda yanlışları gören veliler böyle itiraz davası açarlarsa, üstümüze çökmekte olan karanlığı yırtmak için hukuk yolunu da aralamış oluruz. Velilerimiz ders kitaplarına itiraz davası açılabildiğini bilmiyor, lütfen çevrenizde çocuğu ilkokulda olan herkese duyuralım.
Emperyalizm bu topraklarda bir daha yıkılacaktır, lütfen umudumuzu ve mücadele azminizi hiç kaybetmeyelim.
…….
Bir de teşekkürüm var.
Ulusal Kanal’da yaptığı Gönül Türküleri adlı Programda 23 Kasım akşamı beni konuk eden değerli Türk Halk Müziği Sanatçısı Ertuğrul Doğan kardeşime, bana Leyla Türküleri üzerine yaptığım araştırmaları sunma fırsatı verdiği için, yürekten teşekkür ediyorum.
Bu programın görüntü kaydını izlemek isteyenler bilgisunar arama motoruna MAHİYE MORGÜL VE GÖNÜL TÜRKÜLERİ yazarak bağlantı sağlayabilirler.
26.11.2013 /Mahiye Morgül
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)