Paketten saçılan şarapnel parçalarına dikkatinizi çekmek isterim. Öncelikle, “Ayrımcılık yapana ceza” maddesini açalım. Özetle, misyonerliği koruma maddesidir.
Bir defa şunu iyice bilelim ki patlatılan bu paketle Tanzimat hortlatıldı.
1839’daki adı “batılılaşma”, 2013’deki adı “demokratikleşme”… Batının İngiliz kucağına oturan Osmanlı bitti, şimdi AB kucağına oturan devletler bitiyor…
Abdülmecit 16 yaşında, Büyük(!) Reşit Paşa işbaşında idi. “Tanzimatı Hayriye” dediler. Ne demektir, halka şöyle tercüme edildi:
“Bundan sonra gavura gavur demeyecekmişiz.”
Öyküsü var. Gayrimüslimin biri, bir müslimi “bana gavur dedi” diye karakola şikayet etmiş, karakolun amiri de vatandaşa, “Bundan sonra gavura gavur denmeyeceğini sen bilmiyor musun?” demiş idi. Öykü böyle.
Onu şikâyet eden, muhtemelen misyonerdi. Doğu’da ardı sıra açılan Protestan misyoner kolejleriyle beslenen bir dolu İngilizci isyanlar yaşadık. Kimse o kolejlere dokunamadı, ta ki Mustafa Kemal bağımsızlığımızı kazanıp düşmanı kovana kadar, onları kaldıran olmadı.
Şimdi tekrarını yaşayacağız. Halkımız karakolda öğrenecek başına neyin paketinin düştüğünü…
Paketten saçılan “Misyonerliğe serbestlik” maddesini böyle demiyorlar. Cümle şu:
“Ayrımcılık yapana ceza.”
Artık bundan sonra “Türk’üm” demek bile Türk olmayana karşı ayrımcılık sayılacak. Yani, Türküm demek fiilen yasaklanıyor. İlk iş andımız okullardan kalktı! Sırada İstiklal Marşı var, incinen olmasın…
Düşünün açılacak yabancı kolejlerde çalışacak misyonerleri… Yan gözle baksanız “bana yan baktı, “bana ayrımcılık yaptı” diye şikayet edebilecek. İngilizce öğretmeni diye köydeki 4 yıllık okula bile dışarıdan gelecek olan İngilizce konuşma öğreticisi dadıları düşünün, Protestan genç kızlar Afrika’dan ya da Güney Kore’den gelecek. Bunların yasası 2006’da MYK yasası içinde geçti. Şimdi bu paketle onlara dokunulmazlık zırhı getirildi.
Ayrımcılık yapana ne ceza gelecek bilmiyoruz. Paketin hukuk düzenlemesi arkadan gelecek. İhtimaldir Silivri’ye kapatılır, çünkü çok büyük kapasiteli yeni cezaevleri ihaleye verildi.
….
Paketin patlatıldığı akşam yandaş kanallara bakıyordum. BugünTV ve Kanal-a kanallarında, Özel Yayın, Pazartesi Sendromu ekranlarına takıldım. Türk Demokrasisi bile diyemiyor, “Türkiye demokrasisi” diyorlardı.
Birinde bir grup konuşmacı, konuyu Malatya ve Trabzon soruşturmalarına getirdi. Hrant Dink ve misyoner Rahip Santoro cinayetlerinden söz ettiler. Bu soruşturmalarda Jandarmanın devreye girmesi engellenememiş, bu durumlar bir daha yaşanmamalıymış… Jandarmanın sivilleşmesi, yani elinden iç güvenlikle ilgili yetkilerin alınması şartmış…
Aslında bu paketin içinde varmış, gece yarısı çıkartılmış…
Diyorlardı ki; Türkiye demokrasisinde yeni döneme girdik. Şu anda elinde silah bulunan bürokrasi kadrolarını yargılıyoruz. Sadece bu değil elbette… Savunma Sanayi Müsteşarlığının kuruluşunu da konuşacağız. Onu kaldırmak da gündeme gelecek. Apar topar açılan bir fonla kuruldu, o fon kalkmalı.
Burdan anlıyorum ki, Çin ile ortak üretilen füzelerin durdurulması boşuna değil, ABD’ye ve NATO’ya aykırı olan askeri harcamaların kaynağında Savunma Sanayi Müsteşarlığı var, bu yüzden kapatılması lazım. Gitti gider Aselsan, Havelsan, Roketsan…
Diyorlardı ki; Soruşturma Komisyonu, Tahkikat Komisyonu, bir de Hakikat Komisyonu kurulmalı. Vatandaş korkmadan kimden ne şikâyeti varsa gelsin Hakikat Komisyonuna konuşsun, bildiklerini anlatsın…
Bundan ben ne anlıyorum derseniz; muhbirlik yapmaya teşvik getirecekler.
Diyorlardı ki; Kozmik Büro kurulmalı, devletin içi temizlenmeli, darbeci düşünceler silinmeli, hayatın içinden atılmalı, devletin sırrı kalmamalı…
Anlıyorum ki bundan sonraki paketin içinde ne var ne yok bu adamlar biliyor.
Diyorlardı ki; Başörtüsü sınırlı, daha da açılacaktır. Dergâhlar mesela. Zaten çalışıyorlar. Bunlar toplumun nefes aldığı yerler. Yasak, ama var. Siyasi kişi de gidip hayır duasını alıyor. Mevlevi dergâhı, Hacı Bektaş dergâhı, Çarşamba dergâhı, Cübbeli Ahmet dergâhı var. Şeyh efendileri var. Her birinin ayrı kıyafeti var. Paketten bunlar da çıkacaktı, sonra çıkacak.
Onların konuşmadıkları ama gelecek pakette olması beklenen bir konuyu daha ekleyelim.
Taşeronluk sistemine tam geçiş, güya işçiye kıdem tazminatı güvencesi diye gelecek, ama aslında köle alınıp satılacak bir şey gelecek. Bunun önündeki Anayasal engel, işçi ve işvereni bir araya getiren “Ekonomik Sosyal Konseyi” kalkacak. AKP beş yıldan beri bu konseyi hiç toplamadı, kaldırmaya hazırlanıyor. Taşeron denilen küresel köleci işçilik sisteminde Ekonomik Sosyal Konseyi hükümsüz düşer elbet.
Artık işçi kendi patronunun kim olduğunu bile bilmiyor, muhatapsız bırakılıyor. AB görevlisi ve AKP danışmanı Faruk Çelik (Hüseyin Çelik’in yeğeni), bu işin başındadır. Sayesinde gelecek paketten öğretmeni de taşeron çalıştırma maddesi çıkacak, adı da “İşçi ile memuru eşitlemek” olacak. Bunlar Milli Eğitim Bakanlığını piyasaya moderatörü MYK’ya devrederek lağveden AB görevlileridir.
….
Bizi AB’ye uyum diye diye parçalayan emperyalist güçler kendi sosyal devletlerini de yutuyor. AB’nin mimarlarından Bilderberg çetesinin başı Hollanda, kralın ağzından ilan etti; “Avrupa’da Sosyal devlet dönemi bitti.”
Gazeteci Hayrat Celal’in 30 Eylül 2013 tarihli yazısından okuyoruz:
“www.yenimesaj.com.tr/?artikel,12007316/avrupa-sosyal-devlet-doneminin-sona-erdigini-ilan-etti/hayrat-celal”
Kral W.Aleksander, bizde eş zamanlı patlatılan “Sosyal devleti yok etme paketi” ile aynı dilden konuşmuş.
…
Paketten saçılan şarapneller içinde en çok hüzün veren “Andımız” ile bitirmek istiyorum.
Ancak, İstiklal Marşı fiilen kalktı, bunu da görelim. Çünkü İstiklal Marşını öğreten müzik öğretmeni artık İlköğretim’de yok. 2005 yılında basılan Milli Eğitimde Emperyalist Kuşatma kitabımda belgesini yayınlamıştım, 8 yıl sonra gerçekleşiyor. Bir 8 yıl sonra, yani 2023’de Türk adını da haritamızdan silmektir planları.
EY BÜYÜK ATATÜRK!
AÇTIĞIN YOLDA, GÖSTERDİĞİN HEDEFE HİÇ DURMADAN YÜRÜYECEĞİME ANT İÇERİM.
VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!
Mahiye Morgül
2.10.2013 /Ankara
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)