Osmanlı Devleti’nin klasik döneminde, temel bilim kurumu medreseydi. Burada hem akli, hem de nakli ilimler okutuluyordu. Nakli ilimler, islâm dinine ilişkin bilgilerdir. Bunlar; Kur’an, Tef¬sir, Hadis, Fıkıh ve Kelam‘dı. Akli ilimler ise; bir yönüyle Allah’ın varlığını ve yüceliğinin delillerinden, diğer yönüyle dünya düzenini açıklayan bilimlerdir. Bunlar; Felsefe, Matematik, Astronomi, Fizik, Kimya, Biyoloji, Coğrafya gibi ilimlerdir. Medreselerin dışında, tekke, dergah, cami. lonca, sıbyan mektepleri, saray okulları ve konaklarda da eğitim yapılırdı.
OSMANLILARDA EĞiTiM VE ÖĞRETiM KURUMLARI
Devlet memuru, idareci, komutan ve sanatkâr yetiştirmek amacıyla kurulan bu saray okulu ilk olarak II.Murat döneminde Edirne Sarayında açılmıştı, istanbul’un fethinden sonra Topkapı Sarayı‘nda faaliyetlerine devam etti. 1833′te yeni düzenlemeler yapılan okul 1910‘da kapatıldı.
Devşirme sistemiyle toplanan çocuklar, burada iyi bir Müslüman, güvenilir ve nitelikli bir devlet adamı veya usta sanatkâr olarak yetiştirilirdi. Osmanlılara tâbi olan ülkelerin rehine olarak gönderdiği çocuklar da Enderun’da eğitilirdi. Daha sonraları Enderun’a Müslüman çocukları da alındı.
Osmanlı Devleti’nin dayandığı sistemlerin temel düşüncesini veren eğitim ve öğretim sisteminin temel kurumu medresedir. Eğitimin ilk basamağı Sıbyan Mektebi (mahalle mektebi) idi. Hemen hemen her mahallede ve cami yanında Sıbyan Mektebi vardı. Burada öğrencilere Kur’an okutulur, islâm dininin ilk bilgileri verilirdi. Yeteneklilere okuma-yazma öğretilirdi. Medreseler, XVI. yüzyılın sonlarına doğru bozulmaya başladı. Bozulmanın nedenleri şunlardır:
1% Müsbet bilimlerin giderek okutulmaması & Kanunlara aykırı olarak medreselere müdahale edilmesi ” Medrese ile ilgisi olmayanlara müderrislik verilmesi ve ulema çocuklarına daha beşikte iken müderrislik payesi verilmesidir.”
Osmanlı Devleti’nin ilk dönemlerinde askeri kuvvetler aşiret askerlerinden oluşuyordu. Kapıkulu ordusuna, önceleri savaşlarda esirlerin gençleri ve askerliğe elverişli olanları alınıyordu. Ankara Savaşı’ndan sonra Pencik oğlanı bulma zorlukları ortaya çıktı ve Osmanlı topraklarında yaşayan Hristiyan ailelerden alınarak “devşirme usulü” uygulanmaya başladı. Kapıkulu Ocağı’na alınacak kişiler, Türk ailelerin yanında Türk-lslâm kültürüne göre yetiştirilirdi. Bu gelişmelerden sonra Acemi Oğlanlar Oca-ğı’nda eğitilen devşirmeler, Kapıkulu ocaklarına ve Enderun’a gönderilirdi. XVII. yüzyıl sonlarına kadar Osmanlı Devleti’nde başlıca tophane, kılıçhane, cambazhane ve kumbarahane gibi kurumlarda askeri eğitim ve öğretim veriliyordu.
Eskiden beri devam eden medreseler. Buralarda programlar dünyadaki ilmi ve teknolojik gelişmelerden habersiz bir şekilde devam ediyordu.
2. XVIII. yüzyılda kurulmaya başlayan önce askeri ve XIX. yüzyılda kurulan yeni tarz sivil okullar
3. Azınlık ve yabancı okulları
4. Osmanlı vatandaşlarının açtığı okullar Islahat Fermanı eğitim alanında yenileşmede önemli bir dönüm noktası oldu. 1857’de Maârif-i Umûmiye Nezareti (Genel Eğitim Bakanlığı) kurularak Milli Eğitim Bakanlığı’nın temeli atıldı. Bu gelişmeden sonra ilk defa Eğitim Bakanı kabineye girdi. 1861’de Nizam-nâme çıkarılarak Harbiye, Bahriye ve Tıbbiye dışındaki okullar Maârif-i Umûmîye Nezâreti’ne bağlandı. Böylece askeri ve sivil okullar birbirinden ayrıldı.
1845’te Harp Okulu’na öğrenci yetiştirmek için Askerî Liseler açıldı. Günümüze kadar devam eden istanbul’da Kuleli, Bursa’da Işıklar ve izmir’de Maltepe Askeri Liseleri bu dönemde kuruldu. 1849’da Harbiye Mektebi’nde Veteriner bölümü açıldı. 1875’te Askeri Ortaokullar açıldı. Ayrıca ord’jnun kurmay subay ihtiyacını karşılamak için kurmaylık bölümü açıldı (1845).
II. Mahmut tarafından zorunlu hale getirilen ilköğretim istanbul dışında uygulanamadı, ilköğretim Sıbyan Mektebi (Anaokulu), iptidaiye (ilkokul) ve Rüşdiye (Ortaokul) şeklinde üç kademeli düşünüldü. 1861’de istanbul’da ilk Kız Rüşdiyesi açıldı. Bu tarihe kadar kızların yaygın olarak okula gitmedikleri görülmektedir. 1867 den sonra bu okullara Müslüman öğrencilerin yanında Hristiyan öğrencilerde alındı. Rüşdiye’yi bitirenlerin gittiği idadiler 1872’de kuruldu.
idadilerin üstünde eğitim verecek Sultaniler ilk kez 1868’de Galatasaray Sultani’si adıyla açıldı. Bu okulun yönetimi ve programı Fransızlara verildi. Rüşdiyeler ile Darülfün’un (Üniversite) arasında eğitim vermek üzere 1849’da Darülmaarif Okulu açıldı. Bu okul devlet memuru da yetiştirecekti. 1876’da Darül mualli-mat (Kız Öğretmen Okulu) açıldı. 1873’te yetim Müslüman çocukların eğitimi için Darüşşafaka, 1850’de Encümen-i Daniş (ilimler Akademisi) açıldı.
1874’te Sultani Mektebi’nde bir sınıf ayrılarak Hukuk Mektebi açıldı. 1860’da Ticaret Okulu açılmak istendi. Ancak başarılı olunamadı. Tarım alanında ilk okul Ameli/ Ziraat Mektebi oldu (1847). Orman Mektebi (1870) ve Bursa’da Koza Okulu açıldı. Tanzimat döneminde önem kazanan Telgrafçılık Okulu açıldı. Mithat Paşa’nın girişimleriyle Niş ve Rusçuk’ta yetim çocuklara sanat öğretmek için Islahhaneler açıldı, ilk Sivil Tıp Okulu 1866’da, Eczacı Okulu 1867’de açıldı.
Heybeliada’da Kaptanlık Okulu açıldı (1870). Mithat Paşa’nın çalışmalarıyla Sanayi Mektebi kuruldu (1868). Ayrıca Kız Sanayi Mektebi de kuruldu.
Azınlıklara kültür, eğitim ve inanç özgürlüğü tanıyan Osmanlı Devleti, okul açma izni de verdi. Azınlık okulları, Patrikhaneler ve Hahamhaneler aracılığıyla yönetildi. Bu okullarda bağlı bulunduğu kilisenin papazı veya havranın hahamı ders veriyordu. Bağımsız ilk Ermeni Okulu 1790’da Kumkapı’da açıldı. 1824’ten sonra Ermeni Patrikhanesi’nin emriyle Ermeniler Anadolu’nun en küçük yerleşim birimlerine kadar okullar açtılar. Yahudi Cemaati’ne ait havraların dışında ilk modern okul 1854’te istanbul’da Musevi Asri Mektebi adıyla açıldı. 1875’ten sonra Alyans Israilit’in gayretleriyle birçok okul açıldı.
Kapitülasyonlardan faydalanarak Osmanlı ülkesinde okul açma imtiyazını elde eden yabancı ülke misyonerleri akın akın topraklarımıza gelerek çalışmalara başladılar. Önceleri dini nitelik taşıyan kiliselere bağlı olarak kurulan okulların yanında Elçilik Okul¬ları da açıldı. Bu okullar zamanla amacından saparak yabancı devlet okulları haline geldi ve Osmanlı Devleti aleyhine çalışmaya başladılar. Katoliklerin koruyucusu olan Fransa ülkemizde ilk okulu 1583’te açtı (Saint Benoit). Bu okul Osmanlı topraklarında açılan ilk yabancı okuldur.
İngilizler, Suriye ve Lübnan’da okullar açtı. Değişik yerlerde açılan ingiliz okullarından Nişantaşı’nda ingiliz Erkek Lisesi (1905), Beyoğlu’nda açılan ingiliz Kız Ortaokulu (1857) Türkiye Cumhuriyeti’ne devredilmiştir.
“Amerika Birleşik Devletleri, 1830’da Osmanlı Devleti’yle yaptığı antlaşmayla en ayrıcalıklı yabancı devlet haline geldi”. Ermenilerle işbirliği yapmayı kendisi için daha uygun gören ABD, Ermenileri kullanarak Anadolu’da etkinlik kazanmak için birçok okul açtırdı. 1863’te Robert Koleji açıldı. Bu okul Türk eğitimi için modern bir örnek teşkil etti. ABD, Osmanlı topraklarında sayı itibariyle şaşırtıcı miktarda okul açmıştır. 1904 itibariyle 465 Amerikan okulunda 22.867 öğrenci bulunuyordu.
İtalya kendi soydaşları için 1861’de istanbul’da ve 1863’te Hatay’da okul açtı. Osmanlı ülkesinde yaşayan Alman azınlıklar Avusturya eğitim kurumlarından faydalandı. Ancak 1871’de birliğini sağladıktan sonra kendi kültürünü yaymak için Almanlar da okullar açtı.
Darulfunun(Üniversite)1862’de burada halka açık dersler verilmeye başlandı.1870’te Darulfunun İstanbul’da resmen açıldı. Ancak Darulfünun 1871’de kapatıldı ve tekrar 1900’de açıldı.
Osmanlı devleti, diğer devletlerde olduğu gibi kendi vatandaşlarını kendi düşünceleri doğrultusunda yetiştirmek amacı ile eğitim ve öğretim müesseseleri kurmuştur.
Devlet ve çoğunlukta vakıflar aracılığıyla kurulan ve devletin kuruluşundan yıkılışına kadar çeşitlenerek gelişen bu müesseseleri iki ana guruba ayrılır;
1) Örgün Eğitim Müesseseleri
2)Yaygın Eğitim Müesseseleri
I. Murad Han (1362-1389) döneminde sistemleşmeye başlayan Devşirme yöntemi Osmanlı Devletinin askerî ihtiyacını karşılamak üzere geliştirilmiş bir yöntemdir. Buna göre savaş esirlerinden veya Osmanlı Hristiyan tebasından seçilen çocuklar 3-8 sene Türk ailelerinin yanında hizmet edip yetiştikten sonra Acemi oğlanlar ocağına alınırlardı. Gelibolu’da ve İstanbul’da bulunan Acemi ocakları asker yetiştirirlerdi. Burada askerlik sanatını öğrenen acemiler ihtiyaca ve yeteneklerine göre diğer ocaklara gönderilirlerdi. Acemi ocağının sıkı bir disiplinin yanında belli görevlileri ve çalışma usulleri vardı. Osmanlı Kapıkulu ocaklarının ilk kademesini meydana getirmesi bakımından önemliydi.
II. Murad zamanında kurulup, zamanla çeşitli değişikliklere uğramakla beraber Osmanlı Devleti’nin son zamanlarına kadar (1909) varlığını sürdüren bir saray okuludur. Hristiyan ailelerden devşirilen çocukların zekî ve gösterişlileri saraya alınarak özel bir şekilde yetiştirilirlerdi.
Enderûn mektebine alınan çocuklara, Kur’an-ı Kerim, tefsir, hadis, kelâm gibi dini dersler, edebiyat, inşa (şiir) gramer, Arapça, Farsça gibi dil ve edebiyat dersleri ve matematik, coğrafya, mantık gibi müsbet dersler okutulurdu. Bir taraftan da Osmanlı saray geleneği, protokol kaideleri ve bürokratik işler öğretilirdi. Bunların yanında çeşitli sanat kollarında beceriler kazandırıldığı gibi sportif faaliyetlere de yer verilirdi.
İç oğlanı denilen Enderûn talebesi ortak bir kültürü özümseyerek, saray ve padişah hizmetlerinin yürütülmesini sağlarlar, böylece Osmanlı Devletinin sarayda, yönetimde, ordu ve bürokraside ihtiyaç duyulan kadrolarının bir kısmı bu şekilde yetiştirilmiş olurdu. Sarayda kademe kademe yükselerek sancakbeyi rütbesiyle taşrada görev alırlardı.
Burada bir iki hususa açıklık kazandırmak gerekiyor.
1. Osmanlı Devleti, kendinden önceki Türk devletlerine göre daha merkeziyetçi bir yapıya sahiptir. Bu sebepten dolayı kendi kurumlarından yetişmeyen kimselere görev vermemiştir. Bu durum, bazı çevreler tarafından Türkleri dışlamak şeklinde yorumlanarak konu yanlış bir yöne çekilmiştir.
2. Osmanlı Bürokrasisi sadece devşirmelerden ibaret değildir. Divan ve taşra teşkilatında da yükselme olup buralar genelde Türklerin hakim oldukları kurumlardır. Esasen Kanunî Devrinden itibaren Türk çocukları da Enderûn Mektebine alınmıştır.
3. Böylece Devşirme zamanla uzaklaşarak devletin mülkî ve idarî kimliğinden kadrolarının yetiştirildiği yüksek seviyeli bir okul haline gelmiştir.
Bürokrasinin kaynağı olması bakımından Divân-ı Hümâyûn’dan da biraz bahsetmemiz gerekecektir. Osmanlılarda Divan idarî ve hukukî bir meclis olmasının ötesinde bürokrasinin merkezi ve beyni idi. Devletin her türlü yazışmaları, Divân kararları, sicilleri, defterleri, malî kayıtları Divan’da tutulur ve saklanırdı. Bu sebepten dolayı Divan birçok büroların bulunduğu ve yüzlerce görevlinin çalıştığı bir kurum idi. Kâtiplik, usta-çıraklık ilişkisi içinde zamanla kazanılırdı. Divandan yetişen pek çok ünlü devlet adamı olduğu gibi ilim-edebiyat tarih vb. alanlarında yetişen Kâtip Çelebi, Gelibolu’lu Mustafa Ali, Feridun Ahmet Bey gibi şahsiyetlerde Divan’dan yetişmiş, zamanlarının önemli isimleridir. Böylece divan bürokrasinin yanında okul niteliği de kazanmıştır.
5-10 yaşlarındaki çocuklara okuma-yazma, bazı dinî bilgiler ve basit hesap işlemlerinin verildiği ilkokullardır. Hemen her mahallede bulunduğu için “Mahalle Mektepleri” veya taş bina olarak inşa edildiği için “Taşmektep” de denilen bu okullar örgün eğitimin ilk basamağını oluştururlardı. Okuma-yazmanın yanında ahlâkî terbiye verilmesi de amaçlanıyordu. Çocuğu şerden sakındırmak ve hayra sevketmek Osmanlı cemiyetinin eğitim felsefesiydi.
Sıbyan mekteplerinde bugünkü gibi sınıf, ders saati ve teneffüs ayarlaması yoktu. Sabahtan ikindiye kadar ders veriliyor, yalnız öğle paydosu yapılabiliyordu.
Okula başlama törenle yapılırdı. Öğretim hatim indirmekle tamamlanırdı. Bundan sonra isteyen medreseye, isteyen memuriyete (Divan kâtipliğine), isteyen de kaabiliyetine uygun bir zenaata girerdi.
Zamanla programında ve çalışmalarında değişiklikler yapılmakla beraber Sıbyan Mektepleri Cumhuriyet Dönemine kadar varlığını sürdürmüştür.
İslâm dünyasında en yaygın ve en köklü eğitim kurumu olan medreseler, Anadolu Selçuklular’ında ve Osmanlı’larda diğer ülkelerden ayrılarak daha farklı bir gelişme göstermiştir.
İlk İslâm toplumlarında camilerin okul olarak kullanıldıklarını biliyoruz. 10. yüzyılda Türkistan şehrinde görülmeye başlayan medreseler ünlü Selçuklu veziri Nizam’ülmülk tarafından sistemli ve kalıcı hale getirilmiştir. Bir rivayete göre Sultan Alparslan Nişabur Camii’nin kapısında perişan kılıklı bir grup genç görünce, bunların kim olduklarını ve niçin böyle bir durumda bulunduklarını sormuş; “bunlar dünya zevki taşımayan ilim talebeleridir” cevabını alınca çok üzülmüş. Bunun üzerine Sultan Alparslan bunlara bir yurt inşa edilmesini ve maaş bağlanmasını emretmiştir. Bu şekilde kurulmaya başlayan Selçuklu medreseleri, eğitim-öğretim kadrosuna tahsil ve geçim sağlayan ilk teşkilatlı medrese olarak ortaya çıkmıştır. Bu rivayetin yanında İslâm dünyasındaki Şiî, Rafızî ve Batınî hareketlere karşı sistemli bir eğitim-öğretim yapılması Selçuklu siyasetinin temelini teşkil eder.
Vakıf kuruluşlar olarak sistemleşen medreseler Osmanlılarda da devletin güçlenmesine paralel olarak büyümüş ve gelişmiştir.
Medreseler seviye itibarıyla bugünün orta ve yüksek okullarına tekabül etmektedirler. Vakıf olduğu için öğrencilerin barınmasının yanında diğer ihtiyaçları da medreseden sağlanıyordu. Medreseler külliyenin bir parçasını teşkil ettiğinden öğrenciler hamamda temizleniyorlar, imaret (aşevi) den yemek yiyorlar, câmii de ibadet ediyorlar ve medresede öğrenim faaliyetlerine devam ediyorlardı. Bu yönleriyle bugünün kampüs ve öğrenci yurdu anlayışının temellerini kendi eğitim tarihimizde bulabiliyoruz.
Osmanlı medreseleri zamanla hiyerarşik bir düzenlemeye tabi tutulmuş, hocalarına verilen maaşlara ve ihtisas alanlarına göre derecelendirilmiştir. Yevmiye 20 Akçayla ders veren müderris en alt dereceden göreve başlar. Terfi ederek 500 Akçalık medreseye kadar yükselebilirdi. Süleymaniye medresesindeki: Darül-Hadis kürsüsü Osmanlı medreselerinin en yüksek (11. derece) derecesini ifade ediyordu. 500 Akça yevmiye alan müderrislere ya da mevleviyet denilen büyük şehirlerin kadılarına “Molla” deniyordu ki bugün “ordinaryus” karşılığındadır.
Kuruluş döneminde vezirlerin ilmiye (medrese)den gediklerini biliyoruz. Fatih Döneminden itibaren bürokratik kurumların gelişmesiyle ilmiye ile siyaset birbirlerinden ayrılmıştır.
Osmanlı medreseleri müezzin, imam-hatip ve vaiz gibi camii görevlilerini, mahalle mekteplerinin hocalarını, medresenin kendi kadrosunu, yargı kadrosunu yetiştirdiği gibi Divân-ı Hümayundaki Kazaskerler (Bugünkü M. Eğitim ve Adalet Bakanları) ve Şeyhülislâm gibi temsilcileri de hazırlıyorlardı. Bu yönleriyle çok fonksiyonlu idi. Ulemâ denilen medreseliler halk ve yönetim üzerinde önemli bir nüfuz, etki ve yere sahiptiler. Ayrıca toplumda entellektüel-aydın kadrosunun en üst tabakasını oluşturuyorlardı.
1. Din ve Hukuk (Kur’an, tefsir, hadis, fıkıh, kelam…)
2. Dil ve Edebiyat (Arap, Fars dilleri, hitabet, şiir, gramer…)
3. Felsefe (Felsefe ve mantık)
4. Temel Bilimler (Tıp, Matematik, Geometri, Astronomi, Coğrafya) idi.
Bu derslerin verilişi zamanla ihtisaslaşmayı meydana getiriyor. Medrese öğrencilerinin en alt kademesine suhte (softa) ortaöğretim talebesi deniyordu. Daha sonrakilere danişmend (lisans talebesi) denilirdi. Muid (Asistan) müderris ile talebe arasındaki ilişkileri düzenler, hocanın derslerini müzakere yoluyla özetler veya tekrarlardı. Medrese eğitimi uzun süren meşakkatli bir işti.
Selçuklu ve Osmanlı medrese kadrosu sünnî İslâm itikadını temsil ettikleri gibi İslâm’ı rasyonel olarak ele aldıklarından tasavvuf geleneğinden bazen ayrılıyorlardı. Bu sebepten zaman zaman medrese tarikat çatışması da meydana geliyordu. Esasen medrese geleneği Tasavvufu İslâm’ın Kur’an ve Sünnet çizgisi içerisinde değerlendiriyor, bu ölçünün dışında kalan hareketleri benimsemiyordu.
Selçuklu ve Osmanlı medreselerinin diğerlerinden farklı bir gelişme gösterdiğini yukarıda belirtmiştik. Bu gelişme program ve ihtisaslaşma yönünden olduğu kadar fikir yönünden de ele alınmalıdır. Anadolu Selçuklu ve Osmanlı medreseleri hür düşünceyi ve bilimi birinci plâna yerleştirmiştir. Zengin vakıflar sayesinde maddi imkanları geniş olunca ve devlet yöneticilerinin de ilgilenmesi dolayısıyla İslâm dünyasının birçok şöhretli âlimi Selçuklu ve Osmanlı ülkesine gelerek bilgilerini ve fikirlerini yayma imkânı bulmuşlardır.
Osmanlı Devleti’nin eğitim ve öğretiminde ilk değişiklik ihtiyaçları askeri kurumlarda hissedilmişti. Çünkü güçlenen Avrupa devletleri XVII. yüzyıl sonlarından itibaren Osmanlı Devleti’ni yenmeye ve topraklarını işgale başlamışlardı. Zamanla yenilgilerin nedenlerinin askeri ıslahatlarla ortadan kaldırılamadığı görüldükçe diğer alanlarda da değişiklikler yapılması gerektiği anlaşıldı.
Lale devrinden itibaren açık bir biçimde ortaya çıkan batı modeli yenileşmede göze çarpan ilk hareket, matbaanın kurulması sayılabilir. I. Mahmut ve III. Mustafa dönemlerinde askeri eğitim kurumları olan Humbaracı ve Topçu Ocakları batı tarzında örgütlendirilmişti. Avrupa’dan uzmanlar getirilmişti. Osmanlı medreseleri XVII. yüzyıldan itibaren kendini, bilgi üretemediği, dünyadaki gelişmeleri takip edemediği için verimsiz bir hale getirmişti. Osmanlı Devleti, eski eğitim kurumlarının ıslahı ile pek fazla uğraşmamış ve onların yanlarına mektepler kurmaya başlamıştır.
Türk tarihindeki medrese ve mektep ikiliği bu şekilde ortaya çıkmıştır. Bu ikilik, 1924 yılında çıkarılan ” Tevhid -i Tedrisat” kanunu ile ortadan kaldırılmıştır.1734 yılında Üsküdar’da açılan matematik ve fen bilgilerinin verildiği ” Hendesehane ” ile 1773 yılında açılan mühendishane batı tarzındaki ilk eğitim ve öğretim kurumlarıydı. 1827 yılında ” Tıbhane -i Amire” adıyla açılan askeri tıp okulunu, 1834 yılında “Harp Okulu” izlemiştir.
Yurt dışına öğrenciler gönderildi. II. Mahmut yayınladığı bir fermanla ilköğretim zorunluluğu getirdi Devlet memuru ve tercüman yetiştirmek amacıyla orta dereceli okullar açıldı.Tanzimat döneminde eğitim ve öğretim işlerine daha çok önem verildi. 1845 yılında “Maarif Meclisi” kuruldu. 1847’de “Maarif Nezareti” kurularak eğitim ve öğretim işleri bu kuruma devredildi. Her 500 haneli yerleşim merkezlerinde bir rüştiye açılması prensip olarak kabul edildi.
Rüştiyelere öğretmen yetiştirmek amacıyla öğretmen okulu açıldı.Tanzimat ile hız kazanan eğitim alanındaki gelişme II. Abdülhamit döneminde de sürdü. Bu dönemde sivil, askeri, sağlık, hukuk, sanayi ve tarım amaçlı okullar açıldı. Bu okullarda okutulmak üzere çok sayıda kitap tercüme edildi ve yayınlandı. Okullar ülke genelinde yaygınlaştırıldı.
Deniz kuvvetleri için deniz subayı ve mühendisleri yetiştirmek amacıyla 1773 yılında ” Mühendishane -i Bahr -ı Hümayun” okulu açıldı. Okulun öğretim kadrosu Fransız teknisyenlerden oluşuyordu. III. Selim döneminde 1792’de ” Humbarahane “ ve daha sonra ” Mühendishane -i Berr -i Hümayun” okulları açıldı. Mühendishanede fizik, matematik ve topçulukla ilgili kitaplardan oluşan bir kütüphane kuruldu.
II. Mahmut zamanında “Yeniçeri Ocağı” kaldırıldı ve yerine ” Asakir -i Mansure -i Muhammediye “ adıyla yeni bir ordu kuruldu. Ordunun eğitimi için Prusya’dan subaylar getirildi. 1831’de “Mızıka-i Hümayun” kuruldu. Tanzimat döneminde 1849 yılında “Erkan-ı Harbiye” . (Harp Akademisi) ve 1870 yılında “Bahriye Mektebi” ile askeri idadiler açıldı.II. Abdülhamit döneminde Almanya’dan harp okulunun düzenlenmesi için uzmanlar geldi. Goltz Paşa‘nın liderliğinde askeri eğitim kurumları yeni bir şekil aldı. İstanbul’da bulunan okulun subay ihtiyacını karşılayamadığı düşünülerek Edirne, Manastır, Erzincan, Şam ve Bağdat’ta da birer okul açıldı.Harp okuluna öğrenci yetiştirmek amacıyla her biri ordu merkezlerinde olmak üzere çeşitli askeri liseler açıldı. Bunlardan Kuleli ve Işıklar Askeri Liseleri ile daha sonra açılan Maltepe Askeri Lisesi bugün de öğrenimlerini sürdürmektedirler. Askeri liselere öğrenci yetiştirmek üzere üç yıl eğitim veren askeri rüştiyeler açılmıştı. Osmanlı ordusunda subaylar mektepli ve alaylı olmak üzere iki gruba ayrılıyordu. Alaylı subayların eksikliklerini gidermek için 1909 yılında ” Zabitan Talimgâhı” kuruldu.1909 yılında kırsal alanda güvenliğin sağlanması için çalışan jandarma birliklerinin subay ihtiyacını karşılamak üzere bir jandarma okulu kurulmuştu.
Sivil Kurumlar: XIX. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı eğitim kurumları ilk, orta ve yüksek olmak üzere üç dereceli idi.
Sıbyan mektepleri günümüz anaokullarına benzer eğitim vermekteydiler. Onları dört yıl eğitim veren ibtidaiye mektepleri tamamlamaktaydı. Rüştiyeler, günümüzdeki ortaokul düzeyinde eğitim veren kurumlardı. 1838 yılında açılmaya başlanmış olan rüştiyelere, 1867 yılından itibaren Hıristiyan vatandaşların çocukları da alınmaya başlandı. İlk kız rüştiyesi, 1861 yılında İstanbul’da açıldı. İdadiler, rüştiyelerin üstünde üç yıllık okullardı. 1872 yılında kurulmaya başlandı. Cevdet Paşa’nın Maarif Nazırlığı sırasında açılan bu okullarda Türkçe, yabancı dil, belagat, aritmetik, geometri, tabiat bilgisi, resim vb. dersler okutulmaktaydı. İdadilerin üstünde eğitim veren sultaniler ise, 1869 Nizamnamesine göre açıldı. İstanbul’da açılan ilk okul, Galatasaray Sultanisi’dir. Fransız liselerindeki yönetim biçimi ve öğretim yöntemleri aynen kabul edildi. Öğretim süresi beş yıldı. Ülke genelinde yeterli sayıda açılamadı. Üniversite olarak 1870 yılında ” Darül – Fünun ” açıldı. 1846 yılında Darül Muallimin (Erkek öğretmen Okulu), 1876 yılında Darül Muallimat (Kız öğretmen Okulu), 1859’da, günümüzdeki Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin esasını oluşturan ” Mekteb -i Mülkiye” açıldı. Dil ve tarih alanlarında çalışmalar yapmak üzere “Encümeni Daniş ” (İlimler Akademisi) kuruldu (1850). 1873’te Darüşşafaka , 1875 yılında da arkeolog ve müze uzmanı okulu açıldı. 1881 yılında “Sanayi-i Nefise Mektebi” (Güzel Sanatlar Okulu) açıldı.
Mesleki eğitim ve öğretim kurumlarının açılması ve geliştirilmesi çalışmaları, Tanzimat dönemi ile birlikte başladı . Genelde bir tarım ülkesi olan Osmanlı Devleti’nde tarım amaçlı ilkokul, 1847 yılında açılan “Ameli Ziraat Mektebi” oldu. Ancak bu okul bir süre sonra kapandı. 1892’de “Halkalı Ziraat Mektebi”, 1895’de “Veteriner Okulu”, 1870’de “Orman Mektebi”, daha sonra Bursa’da “Koza Okulu” açıldı.Tanzimat döneminde telgraf önemli bir haberleşme aracı durumuna gelmişti. Bu konudâ eleman yetiştirmek amacıyla “Telgrafçılık Okulu” açıldı. Mithat Paşa, Tuna valiliği sırasında Niş ve Rusçuk’ta yetim çocuklara sanat öğretmek için “Islahhaneler” açtı. Abdülaziz döneminde “Eczacı Mektebi” ve “Kaptan Çarkçı Mektebi” açıldı.II. Abdülhamit döneminde, 1885 yılında “Mektebi Sanayi”, hakim yetiştirmek için “Mektebi Hukuk-ı Şahane” açıldı (1878).
Osmanlı Devleti Gayr-i Müslim vatandaşları olan topluluklara her türlü hürriyeti ve serbestliği tanımıştı. Bu sebeple her toplumun kendi kiliselerine ve dini teşkilatlarına bağlı olarak eğitim düzenleri vardı. Ayrıca Gayr-i Müslim vatandaşların bir çoğu maddi durumları iyi olduğu için Avrupa ülkelerine de çocuklarını gönderirlerdi. Fener Patrikhanesi’nin yönetim ve denetiminde olan önemli iki Rum okulu, Fener Rum Okulu ile Heybeliada Papaz Okulu idi.Ermenilerin kurdukları ilk okul 1790 yılında Kumkapı’da açıldı. XIX. yüzyıl boyunca birçok okul açtılar.Yahudilerin ilk okulları 1854 yılında Musevi Asri Mektebi adı ile İstanbul’da açıldı. Daha sonra Selanik ve İstanbul’da birçok okul açtılar.
1897 yılında Osmanlı Devleti sınırları içinde azınlıkların sahip oldukları okulların sayıları şöyle idi:
Rumlar 4390 Bulgarlar 693 Ermenler 851 Yahudiler 331 Sırplar 85 Ulahlar 63 Katolik Rumlar 60 Genel olarak 5982 ilkokul, 687 rüştiye ve 70 idadidirGenellikle devletin denetiminden uzak kalan bu okullarda milliyetçilik düşüncesi hızla yayılırken, aynı zamanda Türk düşmanlığı fikirleri de işleniyordu. Yabancı devletlerin destek ve kışkırtmalarıyla da bu okullar bölücü ve yıkıcı faaliyetlerde bulundular. Rum, Ermeni ve Bulgar ayaklanmalarının liderleri genellikle bu okullarda yetişenlerdi.
XIX. yüzyılda kapitülasyonlardan yararlanan ingiltere , Fransa, Almanya, Avusturya, İtalya, ABD, ve Rusya Osmanlı Devleti’nin çeşitli bölgelerinde okullar açtılar.Bu ülkelerin amaçları, açtıkları okullar aracılığıyla kendi dil, din ve kültürlerini yaymak, bu yolla Osmanlı Devleti üzerindeki siyasi etkinliklerini artırmaktı. Çoğunlukla misyonerler tarafından kurulan bu okullar, kendi dini propogandalarını yaptıkları gibi, zaman zaman azınlıkların isteklerini de tahrik ve teşvik etmişlerdir. Fransızlar tarafından 1583 yılında kurulan “Saint Benoit Okulu” nun eğitim kadrosunu Cizvit rahipleri oluşturuyordu. Daha sonra bu okulların sayıları arttı. Günümüzde bile bir kısmı mevcuttur.Amerikan okullarının sayısı XIX. yüzyıl sonlarında 534’e ulaşmıştı. Bu okulların en tanınmışları, Beyrut Amerikan Üniversitesi ve İstanbul’da açılan Robert Koleji idi.
İngilizler, 1857 yılında kız ortaokulunu, 1905 yılında da Nişantaşı İngiliz Lisesi’ni açtılar. İngiliz okulları özellikle Mezopotamya ve Ege bölgesinde ağırlık kazandı. İtalyanlar ilk olarak 1861’de İstanbul’da bir okul açtılar. 1863 yılında Hatay’da İtalyan özel Okulu açıldı.Ruslar ise ilk olarak 1889’da Bursa’da ve daha sonra İstanbul’da, Terkos Rus Okulu’nu açtılar.
Avusturya ise 1882 yılında bir kız lisesi, bir erkek lisesi ve ticaret okulu kurdu. Bu okullar günümüzde de eğitimlerini sürdürmektedir. Almanlar tarafından açılan okullar, İstanbul, Beyrut ve Kudüs’te bulunuyordu. İranlılar da İstanbul ve Bağdat’ta okullar açtılar. Osmanlı sınırları içindeki yabancı okulların sayıları şöyle idi: Amerikan Okulları 131 Fransız Okulları 127 İngiliz Okulları 60 Alman Okulları 22 İtalyan Okulları 22 Avusturya Okulları 11 Rus Okulları 7İran Okulları 4Toplam: 384
“Bir ülkede milli ~ birliğin sağlanmasında verilecek eğitimin önemi büyüktür. Bu sebeple eğitimin milli olması gerekir.” 3 Mart 1924 yılında çıkarılan ” Tevhid -i Tedrisat” kanunu ile azınlık ve yabancı okullar bir düzene tabi olmuştur.
Darül – fünun :Osmanlı Devleti’nde yüksek öğretim medreselerde yapılmaktaydı. XIX. yüzyılda reformlar sonucunda yeni yüksek okulların açılması gerekmişti. 1870 yılında ” Darül – Fünun ” açıldı. Ancak uzun ömürlü olamadı. 1900 yılında yeniden açılan okul matematik, ilahiyat, hukuk, tabii ilimler ve edebiyat fakültelerinden oluşuyordu. Her fakülte yılda 25-30 öğrenci alıyor ve fazla başvuru olursa imtihan yapılıyordu. Darülfünun’a girmek isteyen öğrencilerde, en az 18 yaşında, idadi mezunu ve herhangi bir suçtan ceza almamış olmak şartları aranıyordu. 1933 yılında tamamen kapatıldı.
Yerine modern üniversite olarak İstanbul Üniversitesi açıldı. Osmanlı Devleti’nin gelişmesinde ve güçlenmesinde, eğitim kurumlarının ve burada yetişen devlet adamlarının, askerlerin, bilim adamlarının büyük rolü olmuştu. İlk zamanlar, eğitim kurumlarına girişte, bir sınıftan diğerine geçişte, devlet hizmetine alınışlarda, beceri, yeterlilik, dürüstlük ön planda tutulmuştu. Eğitim kurumlarının sağlıklı bir şekilde işlediği dönemlerde devlet büyümüş ve gelişmişti. Zamanla devletin genel durumunda görülen durgunluk, zayıflama ve çöküş eğitim kurumlarına da yansımıştır. Bir zamanlar bilim, kültür ve düşünce alanlarında öncülük yapan medreseler bu özelliklerini kaybettiler. Devlet eski kurumları kapatmadan onların yanında yeni okullar açmaya başladı. Eğitimde ikilik, giderek Osmanlı toplumunda dünya görüşleri, değer yargıları farklı iki grubun doğmasına neden oldu. Ayrıca ülkedeki mevcut azınlık ve yabancı devletlerin okulları da yıkıcı ve bölücü faaliyetlere zemin hazırladı. Ülkede milli birliğin sağlanmasında önemli bir işlevi olan eğitim, Ulu Önder Atatürk’ün başlattığı inkılâplar çerçevesinde yeniden düzenlendi. Devletin kontrolüne girdi.
Derleyen: Hamza Mustafa YETİŞ
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)