Son Dakika Haberler

Tarihi Yurttaşım HERAKLEİTOS

Tarihi Yurttaşım HERAKLEİTOS
Okunma : Yorum Yap

Yıllar önce Beydağları milli parkında buraların tarihi konusunda hiç düzeyindeki bilgisiyle gezinen bir cahil vardı. Çevresine öküzün trene baktığı gibi bakıyordu; bakmak ailesinin diğer üyeleri, alık alık bakmak, aval aval bakmak, şaşkın şaşkın bakmakla sarmaş dolaştı. Bir öğrenci kafilesiyle karşılaştı, yaban diyarlardan gelmişlerdi, ta İngiltere’den. Tarihi eserlere bakıp, bunları ellerindeki kitaplarda bulunan fotoğraflarla karşılaştırıyor, birbirleriyle bir şeyler konuşuyor ve notlar alıyorlardı. Yerli cahil çok utandı, cahilliğine lanet okudu. Bakmak ailesinin olumsuz fertleriyle yaşamanın İran’dan transfer kelimeyle bedbaht hissettirdiğinin bilincine vardı.

Şimdi bile, keşke diyorum o zamanlar cep telefonu olsaydı da arama motoruna yazıp, ben de bilgi edinebilseydim. Sorun gezmekte değil, nereyi gezdiğini bilmekte, sorun görmekte değil, neyi gördüğünü bilmekte… Bilgi olmayınca alınan zevkin tadı da kaçıyor. Sonradan bir kez daha okuduğum kitaplardan aldığım keyif de bu nedenle olmalı…

“Aganta”, tut anlamına gelir, “Burina” ve “Burinata” serenlerin üstündeki üst ve alt yelkenlere verilen adlardır. “Aganta Burina Burinata” üst ve alt yelkenleri tut anlamındadır ve aynı zamanda Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın romanlarından birinin adıdır. Bu romanı okumakla başladı Halikarnas Balıkçısına olan ilgim ve onun kullandığı “tarihi yurttaşlarımız” terimiyle zirve yaptı. Yurt dediğimiz coğrafyamızın tarihsel kültür birikiminin mirasçılarıyız. Coğrafyamızdaki eserler bize kalmış miraslardır. Anadolu medeniyetlerinden kalan mirasları sergileyen müzelerimiz var, Ören Yerlerimiz var hatta tarihi eser kaçakçılarımız var. Tarihi yurttaşlarımız niye olmasın? Biz farkına varsak da varmasak da tarihi yurttaşlarımız var. Herakleitos bunlardan biridir ve Efesli Heraklit namıyla bilinir. (MÖ 550-480 ya da MÖ 535-475) Doğduğu yerde ölenlerdendir…
***
İnsan, hayatı ya uykuda ya da uyanık yaşar diye düşündüm. Bu düşünceye uygun olarak da insanları ikiye ayırdım: Uyuyanlar ve uyanık olanlar…

Sonra bu ayırımın yeterli gelmediğini gördüm. Bu kere, uyuyanları ve uyanıkları kendi aralarında ikiye ayırdım. Uyuyanlar açısından; bazıları mutlu oldukları rüyalar görürken, bazıları düpedüz kabus görüyordu. Uyanık olanlar açısından; bazıları iktidardayken diğerleri muhalefetteydi. Bu tablo, iktidarda olan uyanıkların elde ettiği gücün dehşet boyutunu gösterdi bana: Oha dedim! İktidardakilerinki asalaklık değil de nedir? Muhalefetteki uyanıklara sözüm yok, ama ister güzel rüya görsün, ister berbat rüyalarda boğuşsun uyuyanların salak olduğunun farkına vardım. Böylece insanların bir kısmına homo asalakus ve ezici çoğunluktaki diğer kısmınaysa homo salakus demeye başladım.

Böyle söyledim ama hele bir sorun niye? Hep o Efesli Heraklit’in yüzünden. “Uyuyanlar çalışma arkadaşlarıdır.” Demiş, “Uyanık olanlar, ortak bir dünyaya sahiptirler; fakat uyuyanların her biri kendi özel dünyalarına çevrilidirler.” Demiş de ondan. Uyanık olanların ortak bir dünyaya sahip olması işin püf noktasıydı. Uyanık olmak için ortak bir dünyaya sahip olunması gerekiyordu, yani örgütlenmek gerekiyordu. Eğer örgütsüzseniz uyanıklar dünyasında olamazsınız; ne kadar itiraz ederseniz edin, önünde sonunda uyuyanlar dünyasındakilerdensiniz. Bu Efesli tam kışkırtıcı, anarşist gibisinden bir şey… Ne diyor? “Zaman, daima taşlarıyla oynayan bir çocuktur. Kralın gücü ise, çocuğun gücüdür.” Diyor. Çocuk, arkadaşlarıyla oynamıyor, hatta çocuk, canını incittiğinin farkına varabilecek hayvanlarla bile oynamıyor, çocuk neyle oynuyor? Kendinle oynandığının farkına varamayacak taşlarla oynuyor, daima oynuyor. Eğer uyurgezer değilseniz uykunuzda kas gücünüz felçtir, uyanmadığınız sürece tepki vermeniz olası değildir. Bir karabasandan diğerine geçtiğiniz halde bile bağırmanız olası değildir. Kendi kendinizesiniz ve o kendiniz azaltılmış bir numunesiniz. Ha taş, ha uykudaki insan… Böyle olunca ne oluyor? Bütün uyuyanlar, birbirlerinin çalışma arkadaşları olmalarının yanı sıra aynı zamanda, iktidardaki uyanıkların, benim tabirimce asalakların da mesai arkadaşları oluyor; sigortasız, sendikasız ve hatta maaşsız…

Heraklit deyip geçmeyin, Efesli olmasından kaynaklı benim bu tarihi yurttaşım “Köpekler bütün tanımadıklarının arkasından havlarlar.” Demiş. Uykudayken “hoşt” bile denemiyor ki… “Aralarında en çok saygı gören, masallardan başka bir şey bilmez; fakat gerçekte adalet, yalan ustalarına ve sahte tanıklara ulaşacaktır.” Da demiş, “Aynı nehirden iki kez inemezsin; zira üzerine daima yeni sular akar.” Sözüyle bir arada yorumladığımda, hani umutlanmıyor da değilim.

Benim bu tarihi yurttaşımı sakın ha, her şeyi bilen, ermiş biri sanmayın; güneşin büyüklüğünü göründüğü kadar sanırdı ve batınca söndüğüne, doğunca yeniden yandığına inanırdı, onun gözünde gökyüzündeki yıldızlar çukur tarafları bize çevrilmiş leğenlerdi. Onun bu cehaletinden de bir şey öğrendim: “Kendilerini kana bulaştırmış olanların temizlenmeleri boşunadır. Bu, çamurda yürüyen bir adamın, ayaklarını yine çamurla temizlemesine benzer, onun böyle hareket ettiğini gören kimse, onu yarın da böyle bulacaktır.” Demek için, her şeyi bilmek gerekmiyormuş… Yine de, yıldızımız güneşi ve diğer yıldızların ne olduğunu bilmekte tabi ki fayda var.

Tarihi yurttaşım, Efesli Herakleitos, “Doğdukları zaman, yaşamayı ve kaderini çekmeyi –ya da rahata kavuşmayı- isterler ve arkalarında, kendi kaderlerini çekmeleri için çocuklar bırakırlar.” Demiş, eğer bu doğanlar uyuyan salaklardansa çocuklarını bekleyen kader, mışıl mışıl uyumaktan başka ne olabilir? Tespit basittir, ortak bir dünyaya, yani örgüte sahip değilseniz bu aynı zamanda uyanık olmadığınız anlamına gelir. Şöyle de düşünebilirsiniz! Bu söylediklerin senin saçma yorumlarından başka bir şey değil. Belki öyledir, ancak benim saçmalamamın nedeni, benim anladığım anlamda kullanıp kullanmadığı önemli olmaksızın kaynağımın Herakleitos’un sözlerinin olduğudur. Hegel, diyalektiği bir yöntem olarak benimseyip, tez-anti tez-sentez derken de Heraklit’ten etkilendiğini söylemiştir.

***
Ergenekon ve benzeri davalardaki gizli tanıkların, aynı tarihi süreçte yaşadığımız için varlıklarına tanık olduk. Aşağı yukarı 2500 yıl önce söylenmiş, tarihi yurttaşım Heraklit’in sözüne de tanıklık edelim: “… itiraz edilmiş noktalar hakkında güvene layık olmayan tanıklar getirmek…” Diyor, “Eğer bu şeyler olmasaydı, insanlar adaletin tadını tanımayacaktı.” Da diyor, “Yay’a hayat denilir, fakat onun eseri ölmüştür.” De diyor, İkinci bir tekrar da olsa, “Aralarında en çok saygı gören, masallardan başka bir şey bilmez, fakat gerçekte adalet, yalan ustalarına ve sahte tanıklara ulaşacaktır.” Da diyor…

Hani, şu seçimden seçime uyuyanlara uyanıklar tarafından dağıtılan yardımlar (!) için de bir şeyler diyor: “Eşekler, samana sahip olmayı altına sahip olmaktan çok sever.” Diyor.

Niçin artık konuşmuyorsun diye soranlara, gevezeliği size bırakmak için diyen tarihi yurttaşım Efesli Herakleitos anısına…

İrfan Kaban

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)