Mikro Sol. Görüntülü bağlantının bir araya getirmesiyle bizim kadro yine toplandık. Hayat eve sığmasa da internet aracılığıyla dünyayı dolaşabiliyor.
Ben: Fena mı yaptık? Türkçe başlık kullandık.
Mikro Sol: Kullanabileceğin başka Türkçe başlık mı bulamadın?
Ben: Zararlı yan ürünleri uzağa yollamanın etkili yolu olacağını düşündüm.
Natürel: Böyle durumlarda rüzgarın yönünü iyi saptamak lazım, maazallah üstün başın yiter.
Cebir: İnsanın doğada üçgen, dörtgen, daire gibi iki boyutlu şeyler gördüğünü mü sanıyorsun?
Ben: Sanmıyorum, gördüğünü biliyorum.
Cebir: Sen kafayı yemişsin.
Mikro Sol: Bir dakika Cebir, bırak da görüşünü ispatlasın.
Cebir: Bırak allasen ortada ispatlayacak ne var ki?
Ben: Gölge. Siz gölgeyi geometrik şekillerin kullanımından sonra icat edilen bir şey mi sanıyorsunuz?
Mikro Sol: Doğru Cebir, gölge hep vardı ve gölgeler iki boyutludur.
Cebir: Bunu hiç düşünmemiştim.
Natürel: Bana da bunca zaman natürel derler, gölgeyi hep es geçmişim.
Ben: Sizden istediğim şartlanmalardan kurtulmanız, düşünürken şartlanmalarınızı çöğdürmeniz.
Mikro Sol: Bu arada Mutafa Kemal Adatepe’yle fecebook yazışmalarınızı okudum. Aranızdaki sorun neydi?
Ben: Mustafa ile ben aynı okulun öğrencileriyiz. Bu okul, Nihat Adatepe okuluydu. Okulunda Nihat Abi ağaç oymacılığı yaparken aynı zamanda bizimle sohbet ederdi. Mustafa’nın, Nabi’nin, Nadi’nin babasıydı ve bizimle arkadaş gibi takılırdı. Nadi, Jessheim’de yaşıyor, fraktaldan birleştirmeyle ortaya çıkardığı eserler görülmeye değer ve memleketini Sarıyer olarak etiketlemiş. Mustafa Almanyalı, onun üretim yeteneği gelişkindir ve sergileri, yazıları vardır. Nihat Abi, kütük parçalarının fazlalıklarını elindeki çakıyla çıkarıp atarken ortaya genellikle hayvan figürleri çıkarırdı. Bazen de ahşaptan soyut heykelcikler yaptığı olurdu. Soyut ve somut kavramlarını ben o okulda öğrendim. Mutafa, arkeolog disiplini de almıştır. Anlaşmazlığımızda hata tamamen benim, yazıyı okuyanlar anımsayacak; “Hayırlısı Allah’tan” cümlesinin yanına parantez açıp içine bir ünlem işareti sıkıştırmıştım. Aynı işareti yazının bitiş cümlesinin sonuna da koymam gerekiyordu. Ben o işareti kullanmayınca ne oldu? Bizim ironi Mustafa tarafından metafor olarak algılandı. Dediğim gibi Mustafa arkeolog, eldeki bulgularla hareket ediyor. O ironide ünlem işareti varsa bunda niye yok diye düşünüp metafor olabileceği kanaatine varmış. Dediğim gibi hatalı olan benim.
Cebir: Muhammet Kolu nasıl ironi olduğunu anladı?
Ben: Emin işaretlere bakmaz, o daha ziyade bir şeyin nasıl içileceğiyle ilgilidir.
Natürel: Eskiler boşuna dememişler bir nokta göz çıkarır diye…
Mikro Sol: Karıştırma şimdi sıkmayı filan…
Natürel: Aşk hakkında ne düşünüyorsun?
Ben: Sanırım platonik aşk vardır. Kendi deneyimlediğim bir duyguydu. İlkokulda…
Cebir: Aşk karşılıklı olamaz mı?
Mikro Sol: Kavuşulmadığı sürece olmasında bir problem yok.
Cebir: Kavuşulunca ne olur? Bırakın evlensinler.
Mikro Sol: O zaman William Shakespeare’nin dillere destan “Romeo ve Juliet’i”” Ephraim Kishon’un “Tarla kuşuydu Juliet”’ine dönüşür.
Natürel: Sarıyerliler Derneğinin tiyatrosunda izlemiştim tarla kuşuydu juliet oyununu. Müşfik Saltık da sakallı-sakallı ne Romeo oynamıştı…
Cebir: Adam kirli çamaşırları ortaya dökmeyi oynamıyor, başından geçmiş gibi döküyordu.
Ben: Yeteneklidir kardeşim.
Ben: Abi ben ölçmedim, yazımda da dediğim gibi, konularıyla ilgili çalışıp araştırma yapanların bildirdiği sonuçlar bunlar. Büyük patlama teorisini doğruladığı söylenen gözlemlerin hepsi okkanın altına gidiyor. Gitmesin diye gösterilen direnç ise yazıdaki yaş olayına karşı geliştirilen savlar gibi sağlam pabuç değil. Benim konuyu yazmamın nedeni ise insanların, özellikle gençlerin konuya ilgisini çekmek içindi. Dediğim gibi, öyle düşünmekle problem halledilemiyorsa ille de öyle düşüneceğim diyerek problemi eğip bükmenin fazlaca anlamı yok. Kusur ille de aynada aranmamalı diye düşünüyorum.
Mikro Sol: Ekrandan kadehlerimizi tokuşturalım mı?
Natürel: Neye kaldırıyoruz abi?
Mikro Sol: Natürel yaşamaya kaldıralım.
İrfan Kaban
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)